1. 7 Haziran seçimi sonrasında, seçim sonuçlarının ötesinde, Meclis’te yeni olan ne?
Bu dönem Meclis’te dikkat çeken ilk husus Türkiye’nin farklı toplumsal ve etnik kesimlerine mensup vekillerin temsil ediliyor olması. Süryanilerden Alevilere, Romanlardan Ermenilere kadar geniş bir yelpazeden bahsetmek mümkün. Ayrıca KCK’dan, ya da Balyoz ve Ergenekon süreçleri gibi “sembolik” davalardan ceza almış ya da hapis yatmış birçok aktör de Meclis’te temsil ediliyor. Yine, Abdullah Öcalan’ın avukatı ve yeğeni gibi toplumun bazı kesimlerinin sinir uçlarına dokunabilecek kişiler de TBMM’de temsil imkanı buldu.Meclis’in büyük oranda “yenilendiğini” söyleyebiliriz çünkü yeni Meclis’in üçte ikisi yeni vekillerden oluşuyor. Meclis’in yeni tablosundaki 369 kişi bir önceki yasama döneminde TBMM’de değildi. Meclis’in toplumsallığı ise hayli yüksek zira toplumun yüzde 95,2’si temsil ediliyor.
TBMM’de önceki dönemlere göre kadın vekil oranında da artış söz konusu. Bir önceki dönem yüzde 14,3 olan kadın temsil oranı bu dönem yüzde 17,8’e yükselmiş durumda ve 98 kadın vekil var. En yüksek kadın vekil oranına ise HDP sahip. Milletvekillerinin meslek dağılımına baktığımız zaman ise avukatlık ve doktorluk gibi mesleklerin en baskın meslek grupları olduğu görülmekte. Buna göre toplamda 93 avukat milletvekili Meclis’e girerken bu sayıyı 53 vekille doktorlar takip ediyor. 38 iş adamı, 19 gazeteci, 2 de öğrenci bu mecliste temsil imkanı buldu.
2. Seçimin hemen ardından bu yeni Meclis’i 1920 Meclis’ine benzetenler var, bu benzetmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şurası bir gerçek, 1924 Anayasası’ndan sonra türdeş bir toplum ortaya çıkarma projesinin bir yansıması ve sonucu olarak, Meclis’te ortaya çıkan tablolar da genellikle çoğulculuktan uzak olmuştur. Zaman zaman kırılma olsa da, son yıllarda yaşanan dönüşüme kadar toplumsal alanda var olan farklılıklar ancak kısmi olarak TBMM’de temsil edilebilmiştir. Ancak 2002 sonrası siyasette aşamalı olarak her alanda yaşanan normalleşmenin neticesinde, 7 Haziran seçimi sonrasında, Türkiye’nin çoğulcu yapısına uygun ve temsil açısından da geniş tabanlı bir Meclis’le karşı karışayız. Bu anlamda ulusal iradenin geniş bir yansıması olarak temsil imkanı oluşmuştur. Ancak bu temsil oranının yönetilebilir bir iktidar imkanı ortaya çıkaramadığı durumda, Meclis’te uzlaşmanın ötesinde krizlerin süreklileşmesi durumu yaşanabilir. Şunu da hemen eklemek lazım, bu Meclis’i, 1920 Meclisi’ne benzetip “kurucu bir meclis” olduğu tespitlerini ihtiyatla karşılamak gerekiyor. Çünkü, etnik ve toplumsal farklılık olarak 1920 Meclisi ile “şekli” anlamda bir benzerlikten bahsetmek mümkünse de; tarihsel, sosyolojik ve konjonktürel olarak oluşum sürecinden tutun, ortak çalışma motivasyonuna kadar diğer tüm unsurlar tamamen farklı. Diğer taraftan bu Meclis’i oluşturan milletvekillerinin ortaklaşmadan çok, bundan sonraki süreçlerde ve politikalarda oldukça farklılaşacaklarını, hatta çatışmacı söylemlere yöneleceklerini de öngörmek gerekiyor. Kurucu meclislerin ortak motivasyonu olur ancak bu Meclis’in çoğunluğunun somut ve ortak amaca matuf bir projesi de yok. Ancak, seçim süreci göz önünde bulundurulduğunda “Erdoğan ve AK Parti” karşıtlığında ortaklaşan bir bloklaşmadan bahsetmek mümkündür. Bu zaviyeden bakınca da uzlaşmaya dönük süreçlerin kolay olmayacağı açıktır.3. Yeni Meclis’in ifade ettiği sembolik anlamlar üzerinden çeşitli değerlendirmeler var, bu konuda sizin değerlendirmeniz nedir?
Meclis’te 21 başörtülü kadın milletvekili var. Her ne kadar bir önceki Meclis’te başörtüsü sorunu çözülse de, bu vekiller ilk defa milletvekili yeminlerini başörtüleriyle yaptılar. TBMM’nin hafızasında başörtüsü yüzünden yemin edemeyen hatta bu yüzden milletvekilliği elinden alınan isimler ve ardından siyasal ve toplumsal kırılmaların yaşandığı süreçler önemli bir yer tutmaktadır. Ancak gelinen süreçte geçmişin hem vesayetçi kurumları ve medyası hem de CHP, eski Türkiye’nin alışkanlıklarını Türkiye siyasetinin ve toplumunun dönüşümünün de zorlamasıyla, tekrar edememişlerdir. Bu durum bir taraftan Türkiye’nin din ve vicdan özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler alanının genişlemesini ifade ederken; diğer taraftan, devlet mekanizmasında ve toplumsal zeminde gelinen normalleşmeye işaret etmektedir. 1999 yılında “burası devlete meydan okunacak yer değildir” sözleriyle Meclis’ten çıkarılan Merve Kavakçı’nın kardeşinin Meclis’te yemin etmesi bu anlamda sembolik anlamlar taşımıştır.Ayrıca, Abdullah Öcalan’ın yeğeni başta olmak üzere HDP çizgisinden geçmişte toplumsal ve siyasal alanda tartışılan birçok aktörün Meclis’e girmesi ve sorunsuz bir şekilde yemin etmesi de önemlidir. Bu durum, çözüm sürecinin toplumsal zihinlerde oluşturduğu normalleşme sayesinde olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri sistem dışına ittiği ve ötekileştirdiği farklı kimliklerin Meclis düzeyinde temsili, aslında tam da Yeni Türkiye’nin kurumsallaşmasına dönük bir gelişmeyi de göstermesi açısından ayrıca anlamlıdır.
4. Meclis’i bekleyen önemli ve acil gündem meseleleri hangileridir?
Meclis’in makro düzeyde en önemli meselesi, AK Parti iktidarında başlatılan “Çözüm Süreci” ve yeni bir Anayasa’nın yapılmasıdır. Çözüm sürecinin bundan sonraki akıbetinin ne olacağı, nasıl bir yol izleneceği şu an için belirsizliğini korumakla beraber Suriye’nin kuzeyinde yaşanan olayların etkisiyle de HDP’nin süreç için olumlu sinyaller vermediğini söylemek mümkün. Diğer taraftan çözüm sürecinin tek parti iktidarı ve güçlü bir siyasal liderliği gerektirdiği göz önüne alındığında, Meclis aritmetiğinin koalisyonu zorunlu kılması çözüm sürecinin geleceğine dair soru işaretleri doğurmaktadır. Özellikle koalisyonu oluşturabilecek siyasal partilerin süreç konusundaki farklılaşan yaklaşımlarını da bu minvalde değerlendirmek gerekir.Bu Meclis’in temsil oranı ve Türkiye toplumunu yansıtacak bir çeşitliliğe sahip olması açısından yeni bir anayasanın yapılmasında meşruiyet sorunu bağlamında uygunluğu önemli bir avantajdır. Ancak, iktidarın koalisyondan oluşacak olmasından dolayı, sanıldığının aksine, yeni bir anayasa yapımı daha da zorlaşacaktır. Çünkü çözüm sürecine yönelik değişiklikler başta olmak üzere tartışmalı her konu, bazı partilerce varoluşsal bir çerçevede değerlendirileceğinden koalisyonun dağılma riski ve endişesi de sürekli gündemde olacaktır.
5. Yeni dönemde Meclis’in çalışma düzeninde ne gibi sorunlar ortaya çıkabilir? Meclis Başkanlığı’na kimin seçileceğine bağlı olarak Meclis’te kutuplaşma artar mı?
Seçim sonuçlarından oylarını artırarak çıkan iki parti MHP ve HDP’dir. İki partinin de milliyetçi vurguları güçlü ve ikisi de AK Parti’nin mütedeyyin Türk ve Kürt tabanından oy almıştır. Dolayısıyla etnik kimlik aidiyetlerinin parti politikalarının karar alma alanının çerçevesini daralttığını vurgulamak gerekir.Dört farklı partinin girdiği Meclis’te ince pazarlıklar üzerinden oluşacak koalisyon hükümetinin uzun süreli olmayacağı beklenen bir durumdur. Tartışmalı ve koalisyon dinamiğine etki edebilecek yasal düzenlemeler Meclis’in gündemine mümkün olduğunca getirilmeyecektir. Ayrıca, Meclis’te etnik aidiyet duygusunun öne çıkma ihtimali dikkate alındığında eşit milletvekili sayısına sahip olan iki önemli kimlik partisi HDP ve MHP arasında çıkabilecek gerginlikler Meclis’in çalışma düzenine etki edecektir. Yine birçok milletvekilinin Meclis’te yeni olması yasama faaliyetlerinde kısmi olarak yasama tekniği açısından sorunları ortaya çıkarabilecektir.
En önemli sorunlardan birisi de seçim öncesinde AK Parti’ye karşı oluşan “koalisyon bloğunun”, iktidarı oluşturacak koalisyon partilerini de zorlayacak olmasıdır. Çünkü daha seçimin hemen ardından muhalefet partilerinde yeni dönemin “restorasyon” süreci olarak değerlendirilmesi; geçmiş AK Parti politikalarına karşı bazı alanlarda seçim öncesi oluşan muhalefet bloğunda ortaklaşmayı gündeme getirecektir. AK Parti ile koalisyonu oluşturacak partinin, AK Parti’nin geçmiş politikalarına yönelik ortaya çıkacak her krizde, muhalefet partilerinin tutumuna yaklaşması yeni Meclis’te siyasetin krize girme riskini barındırmaktadır.
Seçimin ardından koalisyonun hangi partiler arasında kurulacağı tartışılırken, bu konuda en somut işaretin Meclis Başkanlığı seçimlerinde ortaya çıkacağı konuşuldu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hükümeti kurma görevini Meclis Başkanı’nın seçilmesinin ardından vereceğini açıklaması buradaki beklentileri boşa çıkardı. Böylece Meclis Başkanlığı seçiminin bir koalisyon pazarlığına dönüşmesi engellenmiş oldu. Ancak gelinen süreçte partilerin pozisyonlarına bakıldığında 4. tura kadar hiçbir partinin adayının seçilme ihtimali bulunmamakta. MHP’nin, 4. turda HDP’nin destekleyeceği adaya oy vermeyeceğini açıklaması AK Parti’nin adayının seçilme şansını artırmaktadır. Seçimden birinci çıkan partinin adayının seçilmesi durumunda, hükümetin de koalisyonun büyük ortağı olacağı düşünüldüğünde Meclis çalışmalarında başkanın tutumundan kaynaklanacak her hangi önemli bir sıkıntı yaşanmayacaktır.