Geçen hafta içerisinde Amerikalı yetkililerle gerçekleştirilen görüşmeler bu ülkenin Menbiç politikasına ilişkin kafa karışıklığını gidermeye yardımcı olmadı.
Bu konuda merak edilen en önemli soru “ABD Menbiç’te PKK/YPG için Türkiye ile çatışmayı göze alır mı” sorusu.
Rasyonel olan, ABD gibi bir devletin PKK/YPG terör örgütü için Türkiye gibi uzun dönemli bir müttefiki ile çatışmaktan kaçınmasıdır. Zira böyle bir çatışma hem Türkiye’yi tamamen kaybetmesine hem de NATO ittifakının çatırdamasına yol açar.
Ancak Amerikalı yetkililerin yaptıkları açıklamalar, Washington’un bu konuda “rasyonel olanı” yapma konusunda çok zorlandığını gösteriyor.
Savunma Bakanı Mattis, Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ve Dışişleri Bakanı Tillerson Türk muhataplarıyla yaptıkları görüşmelerde, ABD-PKK ilişkisi konusunda Türkiye’nin kaygılarını giderecek bir şeyler söyleyemediler.
Birbiriyle çelişkili açıklamalar devam etti.
YPG’ye ağır silah vermediklerini söylediler.
PKK ile YPG’yi savaştırmak gibi ilginç öneriler ortaya attılar.
Geçen hafta Menbiç’i ziyaret edip YPG’lilere sarılan General Funk’un Türkiye’ye yönelik tehditlerini nasıl tevil ettiler bilmiyoruz.
Bütün bu çelişkili açıklamaları yaparken de, Türkiye’nin kaygılarını anladıklarını ve Ankara ile iş birliğini sürdürmekte kararlı olduklarını falan söylemeyi ihmal etmiyorlar.
Amerikan yönetiminin Türkiye, Menbiç ve PKK/YPG konusundaki bu çelişkili tavrını nasıl açıklamak gerekiyor?
Bu çelişkili Amerikan tutumuna açıklama çabası içerisinde ilk karşılaştığımız konu, Washington yönetiminin Suriye iç savaşının başından itibaren Suriye politikasını YPG üzerine kurgulamasıdır. Güneyde Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden de bazı muhalif grupları desteklese de Amerikan yönetiminin Suriye politikasının bel kemiğini YPG/SDG oluşturdu.
Bütün yatırımını YPG/PKK üzerine yapmış olması ABD açısından Suriye konusunda bu örgüte yönelik ciddi bir bağımlılık oluşturmuş görünüyor. Yani Washington yönetimi, Türkiye’nin ısrarlarına uygun şekilde hareket edip YPG/PKK ile ortaklığına son vermesi durumunda Suriye sahasında elde ettiği bütün kazanımları kaybedeceğinden endişe ediyor.
Bu, Suriye’de Türkiye gibi müttefiki yerine terör örgütleriyle ortak hareket etmesinin doğal sonucu olarak Washington’un karşısına çıkıyor.
YPG/PKK ile kurduğu ittifak sayesinde DEAŞ’a karşı mücadele bahanesiyle Suriye topraklarının, en büyük petrol bölgeleri de dâhil olmak üzere, önemli bir kısmı üzerinde nüfuz sahibi olan ABD’nin terör örgütüyle kurduğu bu ortaklığa son vermesi mümkün olur mu? Suriye iç savaşı öncesinde bu ülke üzerinde herhangi bir nüfuzu olmayan Washington’un YPG/PKK ile kurduğu ortaklık sayesinde artık Suriye’de bir etki alanına sahip olduğu düşünüldüğünde, terör örgütü ile kurduğu ittifaka neden önem verdiği anlaşılır.
Ayrıca Amerikan yönetiminin, YPG/PKK ile kurduğu ittifaka sadece Suriye’deki nüfuzu açısından değil, aynı zamanda genel Orta Doğu politikası açısından da bir önem atfettiğine dair işaretler mevcut. Yani ABD’nin İran ve Türkiye politikasının bir aracı olarak da YPG/PKK’nın bir işlev üstlenmesi planlanıyor.
Ancak Türkiye ile yaşanılan gerginlikten de görüldüğü gibi, terör örgütleriyle iş birliği yapmanın ABD için getireceği maliyet faydadan çok daha yüksek olabilir.
İşte bu noktada Amerikan yönetiminin bir fayda-maliyet analizi yapıp rasyonel olanı tercih etmesi beklenir. Rasyonel olan ise Washington’un, Türkiye ile çatışmadan kaçınması, terör örgütüyle iş birliğini bırakıp Ankara ile ortak hareket etmeye yönelmesidir.
ABD’nin bu rasyonel olan tercihe yönelmekte zorlanmasının bir başka nedeni daha olabilir.
George W. Bush dönemine kadar uzanan bir lobinin Türkiye’deki AK Parti iktidarının devrilmesi için Beyaz Saray’a baskı yapmaya çalıştığı biliniyor. İçinde çok sayıda eski Türkiye büyükelçisi ve güvenlik bürokratının da olduğu bu lobinin, Obama döneminde Erdoğan ve AK Parti karşıtı faaliyetlerini yoğunlaştırdığı ve 15 Temmuz’da bu çabalarının zirve yaptığı biliniyor.
Erdoğan’ı devirme konusunda her başarısızlığın ardından daha da öfkelenip dengesini yitiren ve bir sonraki aşamayı planlamaya koyulan bu lobinin Amerikan devlet aygıtının tamamını arkasına alma konusunda çaba gösterdiği de biliniyor.
ABD’nin Menbiç konusundaki rasyonel olmayan tutumuna bir de ABD’deki bu Türkiye karşıtı lobinin Erdoğan’ı devirme takıntısı çerçevesinde bakmak gerekir.
[Türkiye, 17 Şubat 2018].