3 Kasım başkanlık seçimine yaklaşırken seçimlerde oy verme oranının tarihi seviyelerde olması bekleniyor. Bazı tahminlere göre 150 milyon civarında oy kullanılması bekleniyor ki yüzde 65 oy kullanma oranına tekabül eden bu rakam 3 Kasım'ı katılımın en yüksek olduğu seçimlerden biri yapar. 1980'lerden beri seçime katılma oranının yüzde 49 ila yüzde 57 arasında değiştiği göz önünde bulundurulduğunda önümüzdeki seçimlerde katılımın modern zamanların rekorunu kırması muhtemel. Seçimlere ilginin bu kadar yüksek olmasının en önemli nedenleri arasında koronavirüs (Covid-19), toplumsal kutuplaşma, ırkçılık karşıtı protestolar ve ekonomik resesyon gibi konular bulunuyor.
Seçimlere iki hafta kala 20 milyondan fazla seçmen şimdiden oyunu kullanmış durumda. 81 milyon civarında seçmen postayla oy kullanacak. 150 milyon tahminini baz alırsak seçmenin yarısından fazlasının koronavirüs yüzünden sandık başına fiziki olarak gitmekten çekindiğini söyleyebiliriz. Bu da koronavirüsün bu seçimlerde ne derece merkezi bir rol oynadığına işaret ediyor. Başkan Trump her ne kadar koronavirüs öncesi ekonomik durumdan bahsetmeyi tercih etse de pandemi Amerikan halkı için de ana gündem maddesi olmaya devam ediyor. Demokrat aday Biden da sürekli pandemiyle mücadele konusuna odaklanarak koronavirüse yakalanan Trump'a zor bir kampanya dönemi yaşatıyor.
Trump ile Biden arasındaki ilk televizyon tartışmasının öncesinde seçmenin yüzde 90'ından fazlası kime oy vereceğine karar vermişti. Kararsız kitlenin bu kadar az olduğu bir ortamda en fazla hangi taraf sandığa giderse sonuç üzerinde o taraf daha belirleyici olacaktı. Başkan Trump'ın kendinden beklenmediği şekilde gergin ve kötü bir performans göstermesi miktarı az kararsız kitlenin üzerinde etkili olmuş olabilir. Tartışmanın hemen sonrasında Trump'ın koronavirüse yakalanması da başkanın virüse meydan okuyan tavrına darbe vurmuş oldu. İkinci tartışma programının dijital ortamda yapılmasını kabul etmeyen Trump, Biden'la tartışma programında iyi bir performans ortaya koyma şansını ötelemiş oldu. Önümüzdeki hafta gerçekleşecek üçüncü tartışma programı Trump'ın bu anlamda son şansı olacak.
Erken oy vermenin mümkün olduğu birçok eyalette şimdiden milyonlarca insanın oy vermesi ve bunlar arasında Demokratların ikiye bir oranda çoğunlukta olması Trump için kötü haber. Ancak Trump'ın kendi tabanı son derece heyecanlı ve enerjik, onlar da seçim günü büyük kitleler halinde sandık başına gidecek. Erken oy vermede oluşan farkı kapatıp kapatamayacakları ve yarışın yakın olduğu kritik eyaletlerde sonuçların kısa sürede alınıp alınamayacağı halen ciddi soru işaretleri. Yarışın sonucu açısından en kritik Florida ve Pennsylvania'da sonuçlar çok yakın olursa kaos ortamı dahi doğabilir. Bunun ötesinde Demokrat seçmen erkenden ve posta yoluyla oy vermeyi daha fazla tercih ederken Cumhuriyetçi seçmenin seçim günü sandık başına gidecek olması Amerikan toplumundaki derin kutuplaşmanın da belirtilerinden biri olarak öne çıkıyor.
Trump için dezavantaj gibi görünen ırkçılık karşıtı protestoların seçimlerde kendisine belli oranda avantaj sağlaması mümkün olabilir ancak bu muhtemelen yetersiz olacak. George Floyd'un öldürülmesi sonrası oluşan protesto dalgalarında sokağa inen kitlelerin siyahlarla birlikte ve belki onlardan daha fazla beyaz gençlerden oluştuğunu unutmamak gerekiyor. Ancak yaşanan şiddet görüntülerinden ve yer yer yağmalardan protestocuları sorumlu tutan tepkili beyaz bir kitlenin de olduğunu hatırlamak gerekiyor. Trump bu olayları "kanun ve düzen" sloganıyla avantaja çevirmeye çalıştı ve nispeten de başarılı oldu. Zira Demokratlar şiddete kesinlikle karşı olduklarını defalarca söylemek zorunda kaldılar.
Trump bunun ötesinde "banliyöler"in tehdit altında olduğu temasını işleyerek buralarda yaşayan orta üstü ekonomik kesimlerin desteğini almaya çalışıyor. Ancak banliyölerden ciddi destek almasının önünde en önemli engellerden birisi buralarda yaşayan kritik kitle olan beyaz eğitimli kadın seçmenin Trump'a tepkili olması. Gerek okulların açılmasında yaşanan kaotik durum gerekse Trump'ın kadın meselesinde yaşadığı güçlükler bu kesimdeki desteğini azaltıyor. Bu kesim arasındaki desteğinin azaldığının farkında olan Trump, Miami mitinginde bu kesime hitaben şakacı bir üslupla "Lütfen beni sevin" diyerek onlardan destek istedi.
Trump'ın ekonomiyi Biden'dan daha iyi yöneteceğine inananların biraz daha fazla olması ve Demokratların vergileri artıracağı argümanları başkanın işine yaracaktır. Ancak işsizlik oranının Eylül itibarıyla yüzde 7,9 civarında olması başkan için en kötü göstergelerden birisi olmaya devam ediyor. Zira yüzde 7 üzerindeki işsizlik oranı Ford, Carter ve George H. W. Bush gibi başkanların ikinci defa seçilmelerini engellemişti. Seçime kadar bu rakamın düşmesi Trump için iyi haber olur ancak kritik eyaletlerdeki işsizlik rakamları daha belirleyici olacak. İşsizlik rakamları seçimlerin kaderini belirleyecek eyaletlerden Pennsylvania'da yüzde 8,1 (Eylül), Florida'da yüzde 7,4 (Ağustos) ve Michigan'da yüzde 8,5 (Eylül) civarında. Trump bu rakamlara rağmen yeniden seçilmeyi başarırsa koronavirüsü değil işsizlik oranını da adeta yenmiş olacak.
Bu tabloda Trump'ın tekrar seçilmesi tarihi bir başarı olacak. Bunun için Amerikan seçmeninin koronavirüsün yönetimi konusunda başkanın yapılacak her şeyi yaptığına, ekonomik resesyonun sorumlusunun koronavirüsün kendisi ve dolayısıyla Çin olduğuna, ırkçılık karşıtı göstericilerin aşırıya giderek sokaklarda şiddet ve kaos görüntülerine neden olduğuna ve Biden'ın bu tablonun altından kalkacak enerjiye sahip olmadığına inanması gerekecek. Kritik eyaletlerdeki beyaz kadın ve yaşlı seçmenin belirleyici olacağı bu seçimlerde Trump'ın şansı bu mesajı "satma"yı becermesine ve kendi kitlesini ezici oranlarda sandık başına götürmesine bağlı olacak.
[Sabah, 17 Ekim 2020].