Çinlilerin “tuhaf zamanlarda yaşasın” bedduası tutmuş görünüyor!..
Son yıllarda uluslararası sistemin mevcut hâlini ve geleceğini analiz edenler, “belirsizlik çağında” kavramını kullanmadan cümleye başlayamıyorlardı.
Ama şurası kesin; onlar da bu kadarını tahmin etmemişlerdi. Kriz, beklenenden daha büyük çıktı. Belirsizlikse, bundan daha iyisi yok.
Bugünlerde herkes, koronavirüs sonrası dünyanın nasıl bir yer olacağını tahmin etmeye çalışıyor.
Bazıları, dünyanın sanal bir tehditle panikletilerek “dijital küresel bir sisteme” geçmek için bu virüsün özel olarak üretildiğini baştan kabul etti.
Yaşananları, “ben öngörmüştüm” rahatlığı ile karşılıyorlar.
Ekonomi, iş hayatı, para birimleri, eğitim ve sağlık sistemleri gibi tüm alanlarda insan hayatının ve mevcut küresel sistemin yeniden dizaynına yönelik bir “simülasyon” olduğunda ısrarcılar.
Bugün için şunu net olarak söyleyebiliriz: Virüsün ilk ortaya çıktığı günden bu yana yaşananlar, virüs sonrası dünyanın mevcut düzeninin öyle ya da böyle sorgulanmasını beraberinde getirecek.
Hatırlayalım. Virüs öncesi dönemde, dünya ekonomisinin liberal pazar ekonomisinden milliyetçi ve korumacı bir düzene geçtiği, uluslararası kurumların işlevlerini ve etkinliklerini giderek yitirdiği, ülkelerin, güvenlik, ekonomi ve kimlikler anlamında içine kapandığı bir süreçten geçiliyordu.
Ulus devletlerin; ekonomi, güvenlik ve tekil karar alma ve uygulama konularında tekrar önemli hâle geldiği görülüyordu. Ayrıca, karşılıklı bağımlılıkların ve çok kültürlülüğün sorgulanması gerektiği tartışıyordu.
Koronavirüsle birlikte ise, bu tip küresel tehditlerle ulusal hükûmetlerin tek başına mücadele edemeyeceği baştan kabul ediliyor. Uluslararası tüm mekanizmaların, kolektif, koordineli ve kapsamlı bir yaklaşımla mücadeleyi yürütmesinin kaçınılmaz olduğunun altı çiziliyor.
Güçlü ve etkin uluslararası koordinasyon olmadan, salgın hastalıkla mücadele bir yana, resesyona girmiş küresel ekonominin bu krizden çıkmasının mümkün olmayacağı öngörülüyor.
Diğer taraftan, bugünlerde virüse karşı hangi siyasi ve ekonomik modelin daha dayanıklı olduğu da tartışmaya açıldı.
Virüs ilk Çin’de ortaya çıkıp, küresel bir pandemiye evrildiğinde, ideolojik konumlanması sosyalist-komünist olanlar bile, Pekin yönetimini, içe kapanık, şeffaf olmayan ve otoriter pratiklerinden dolayı dünyayı felakete sürüklemekle suçlamışlardı.
Bu çevreler, şimdilerde Küba güzellemesi üzerinden, serbest piyasa ekonomisinin ölüm döşeğinde olduğunu kabul etmekle meşguller. Yeni ama adını bir türlü koyamadıkları farklı bir karşılıklı bağımlılık ilişkisinin doğması gerektiğinde hemfikirler.
Gelinen noktada, tam olarak ne olduğunu bilmesek de, Çinli yetkililer virüsle mücadeleden başarı ile çıktıklarını söylüyorlar. ABD ve genel olarak Batılı ülkelerin Çin kadar mücadelede başarılı olup olamayacağı tartışılıyor.
Tam da bu tartışma üzerinden dünyada hangi siyasi rejimlerin, ne tür yönetim sistemlerinin ve ne tip siyasi liderliklerin başarılı bir sınav vereceği mevcut uygumalar üzerinden karşılaştırılıyor.
Başına buyruk demokrasilerin, anti otorite eğilimli sosyolojilerin, ideolojik devlet karşıtlığı görüşünün ağır bastığı toplumların virüsle mücadelesi başarılı bulunmuyor.
Toparlarsak, ilginç zamanlardan geçtiğimiz kesin. Virüs sonrası dünyada mevcut düzenlerin sorgulanması kaçınılmaz. Ancak, gidişin ne yönde olacağını kestirmek için ise biraz erken.
[Türkiye, 21 Mart 2020]