Raporda kredi derecelendirme kuruluşlarının tarihsel süreçte ortaya çıkış süreçleri, sonrasında sektörde lider olan kuruluşların derecelendirme süreçleri anlatılıyor. Ayrıca, Türkiye’deki kredi derecelendirme süreci, kredi derecelendirmeye alternatif piyasa göstergeleri ve düzenleyici kuruluşların rolü açıklanıyor. Raporda kredi derecelendirme sektörünün oligopolistik yapısının sakıncaları üzerinde duruluyor ve sektörün lideri olan firmaların değerlendirmesi yapılıyor. Bunların dışında raporda uluslararası sistemde bu kuruluşlara olan bağımlılığın azaltılmasına yönelik ortaya çıkan çabalardan bahsediliyor ve son olarak da kredi derecelendirme piyasasının daha işlevsel bir görünüm kazanmasına yönelik öneriler sunuluyor.
ÖZET
Kredi derecelendirme kavramı, açılacak kredilerin, zamanında ve tam olarak geri ödenmesi ihtimali hususunda uluslararası sermaye piyasalarındaki ölçütlere uygun ve objektif bir ölçü sağlamak amacıyla, borçlunun ihraç ettiği menkul kıymetlere yatırım yapılması halinde, yatırımcının bundan dolayı yükleneceği riskin belirlenmesidir. Küreselleşme ile birlikte piyasalarının entegrasyonunun artması sonucunda, karar alıcıların, portföylerinde bulunduracakları finansal enstrümanın ve yatırım yapacakları varlığın risk yapısını ve mevcut değerini doğru belirlemek amacıyla finansal bilgilere ihtiyaç artmıştır. Bu nedenle gerek yasal açıklamalar ve gerekse gönüllü açıklamalar çerçevesinde doğru, güvenilir ve ayrıntılı bilgilerin kamuya duyurulması büyük önem taşımaktadır. Finansal piyasalar ile karar alıcılar arasında önemli veri sağlayan aynı zamanda bilgi asimetrisini ortadan kaldıran işlem olarak tanımlanan kredi derecelendirme kavramı da bu gerekliliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.Bu nedenlerden dolayı kredi derecelendirme kuruluşlarından, yatırımcılara geleceğe yönelik yol gösterici bir rol üstlenmeleri beklenmektedir. Aynı zamanda kredi derecelendirme kuruluşlarının sahip oldukları piyasa bilgisiyle piyasa aktörlerine aktaracakları bilginin, geleceğe yönelik doğru sinyalleri içermesi gerekmektedir. Bu doğrultuda piyasa tarafından kredi derecelendirme kuruluşlarına gereksinim duyulmaktadır. Çünkü kredi derecelendirme kuruluşları ölçek ekonomilerinin sağladığı avantajlarla piyasa bilgisini daha ucuz maliyetlerle elde edebilmektedir.
Kredi derecelendirmenin geçerli olabilmesi için herkes tarafından anlaşılabilir olması ve kabul görmesi gerekir. Kredi derecelendirme kuruluşunun objektif olmaması ülke ve/veya kuruluşun risk primini doğrudan etkilemekte, ülke ve/veya kuruluşun dış finansman imkanlarını zorlaştırabilmekte ya da kolaylaştırabilmektedir. Bu avantajlarının farkında olan ve piyasayı yanlış yönlendiren kredi derecelendirme kuruluşlarının finansal piyasadaki işlerliği sıkça tartışılmaya başlanmıştır.
Derecelendirme işlemi ile amaçlanan, borçlunun, anapara ve faiz yükümlülüklerini yerine getirme kapasitesini bir takım istatistiksel ve karşılaştırmalı analizlerle ölçülerek, borçlunun kredibilitesinin tarafsız bir yargı ile ifade edilebilme sidir.5 Ayrıca, kredi derecelendirmesi, açılacak kredilere uluslararası sermaye piyasalarındaki kriterlere uygun ve objektif bir değerlendirme ölçüsü sağlamayı amaçlamaktadır.
Derecelendirmeye olan bağımlılıktaki bu artış ve sektörün oligopolistik yapısı nedeniyle bu kuruluşlar, ekonomik krizleri derinleştiren bir unsur olarak görülmüştür. Kredi derecelendirme kuruluşlarına duyulan güveni azaltan bu durum, söz konusu kuruluşların yeniden düzenlenmesi ve şeffaflıklarının artırılması gerekliliğini gündeme getirmiştir. Derecelendirmede objektif unsurların yanı sıra kredi komiteleri tarafından yapılan sübjektif değerlendirmelerin kamuoyuyla yeterince paylaşılmadığı görüşü, 2001 yılından bu yana yanlış kredi notu verilmesine bağlı iflas eden şirketlerin olması ile perçinlenmiştir. 2001 yılında ABD’de yaşanan Enron skandalı, 2002 yılında yaşanan Worldcom, 2003 yılında Parmalat ve yakın tarihte Lehman Brothers’ın batmasının ardından, bu firmaların çöküşünden çok kısa bir süre önce verilmiş olan yüksek kredi dereceleri ile kredi derecelendirme kuruluşlarına duyulan güveni önemli ölçüde sarsmıştır. Sektörün en önemli üç firması olan Moody’s, Standard and Poor’s ve Fitch’in verdikleri tartışmalı kredi notları ile yoğun şekilde eleştiriye uğramış, bu baskılar sonucunda 2008 yılı içinde yüksek kredi notuna sahip firmaların kredi derecelerini ani bir şekilde düşürmeleri ile küresel krizin derinleşmesindeki önemli bir etken olarak görülmüştür.
2008 yılında, Lehman Borthers’ın iflasının ardından, kredi derecelendirme kuruluşlarının erken uyarı mekanizmaları işlevinin aksaması ve ülkelerin kredi not değişimlerinin piyasa göstergelerini geriden takip etmesi neticesinde bu kuruluşlar eleştirilerin odağı haline gelmiştir. Diğer yandan, ülkelerin finansal yapısı ve ekonomik göstergelerinde önemli bir değişiklik olmamasına rağmen ülke notlarının bir seferde birden çok indirimleri, yapılan derecelendirmenin sağlıklı olmadığı ya da verilen notların güvenilir olmadığı yönündeki endişeleri arttırmıştır. Ayrıca, kredi derecelendirme kuruluşlarının metodolojilerini yeterince kamuoyuyla paylaşmadığı yönünde bir kanıyı da gündeme getirmiştir. Kredi derecelendirme kuruluşları metodoloji raporları yayınlamalarına rağmen, bu raporların, ülkelere verilen not verilme sürecinin aydınlatılmasında yetersiz kaldığı görülmüştür. Kredi derecelendirme kuruluşlarının not verme sürecinin nasıl işlediği, kredi notunu etkileyen faktörlerin nasıl ağırlıklandırıldığı benzer ülkelerle karşılaştırmaların nasıl yapıldığı, ülkenin siyasi durumu gibi niteliksel unsurların karar aşamasında ne derece etkili olduğu raporlarda net olarak belirtilmediği, daha fazla ücret karşılığı daha yüksek not verilmesi gibi bir algının olduğu8 ve dolayısıyla küresel ekonomik krizin derinleşmesine neden olan baş aktörlerden birinin kredi derecelendirme kuruluşlarının olduğu iddia edilmiştir.
Raporda kredi derecelendirme kuruluşlarının tarihsel süreçte ortaya çıkış süreçleri, sonrasında sektörde lider olan kuruluşların derecelendirme süreçleri anlatılıyor. Ayrıca, Türkiye’deki kredi derecelendirme süreci, kredi derecelendirmeye alternatif piyasa göstergeleri ve düzenleyici kuruluşların rolü açıklanıyor. Raporda kredi derecelendirme sektörünün oligopolistik yapısının sakıncaları üzerinde duruluyor ve sektörün lideri olan firmaların değerlendirmesi yapılıyor. Bunların dışında raporda uluslararası sistemde bu kuruluşlara olan bağımlılığın azaltılmasına yönelik ortaya çıkan çabalardan bahsediliyor ve son olarak da kredi derecelendirme piyasasının daha işlevsel bir görünüm kazanmasına yönelik öneriler sunuluyor.