- MHP’nin Meclise sunduğu teklifin içeriğinde ne var?
Yedi maddeden oluşan teklif 19 Mayıs 2018 ve bu tarihten önce işlenen ve kanun kapsamında yer alan suçlardan dolayı tutuklu veya hükümlü bulunanlar için beş yıllık ceza indirimi öngörüyor. Buna göre ceza indirimiyle infaz edilecek hapis cezası kalmayan tutuklu ve mahkûmlar salıverilecek. Kanun teklifi kasten öldürme, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, anayasal düzene karşı suçlar ve terör suçları gibi birtakım suçları istisna tutarak bunlara ceza indirimi uygulanmayacağını söylüyor. Ancak uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, mağdurun organlarından birini kaybetmesine yol açan kasten yaralama, çocuğun fuhşa teşvik edilmesi de dâhil olmak üzere fuhuş suçu, tehdit, şantaj, yağma (bilinen yaygın ismiyle gasp) gibi vahim sonuçları olan birçok adi suç teklifin kapsamı içinde kalıyor. Şayet teklif bu haliyle kanunlaşır ve uygulanırsa bu suçları işleyen kişiler beş yıllık ceza indiriminden faydalanacak.
- Kanun teklifi bir “af” anlamına mı geliyor?
MHP’nin Meclise sunduğu kanun teklifi tutuklu ve hükümlülerin hapis cezası süresinden bu süre içinde kasıtlı bir suç işlememeleri şartıyla beş yıl indirim yapılmasını öngörmektedir. Bununla birlikte teklif İnfaz Kanunu’nda düzenlenen şartlı salıverme kurumundan farklıdır. Zira şartlı salıvermede mahkûmun hem cezasının belli bir süresinin infaz edilmesi hem de “cezaevindeki infaz süresini iyi halli olarak geçirmesi” gerekir. MHP’nin “ceza sürelerinden şartlı indirim” teklifinde ise böyle bir koşul yer almamaktadır.
Öte yandan Anayasa Mahkemesinin kararlarında Mahkemenin yasama organının söz konusu işlemi isimlendirmesiyle kendini bağlı görmediği anlaşılıyor. Nitekim Mahkeme 21 Mayıs 2002’de kabul edilen “Rahşan Affı” olarak bilinen 4758 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin “toplu ve şartlı özel af niteliğinde olduğunu” belirterek iptal etmiştir. Bu karar MHP’nin teklifi için de önemli bir riske işaret ediyor. Bu teklif de Anayasa Mahkemesi tarafından benzer gerekçelerle iptal edilebilir. Bu önemli hukuki tartışmayı bir kenara bırakarak MHP’nin teklifinin ister aftan farklı olduğunu kabul edelim isterse de “örtülü bir af” getirdiğini söyleyelim netice itibarıyla eğer teklif yasalaşır ve yürürlüğe girerse binlerce tutuklu ve hükümlü cezaevlerinden tahliye edilecek.
- Teklifin gerekçeleri tatmin edici mi?
Bu gerekçelerin adi suçlu ve tutuklulara yönelik ceza indirimini gerekli kıldığını söylemek güç. En başta ileri sürülen ekonomik nedenler ülke gerçekleriyle çok da bağdaşmıyor. Teklifin uygulanacağı 2018 ve öncesindeki yakın dönemde Türkiye’deki refah düzeyinde görece bir iyileşme yaşandığını biliyoruz. Yüksek büyüme oranları ve kişi başına düşen milli gelirde yaşanan artış gibi bazı makroekonomik göstergeler de bunu doğruluyor. Son birkaç ayda döviz fiyatlarında yaşanan artışın cezaevlerindeki doluluğun sebebi olduğunu söylemek zaten mümkün değil. Bunun dışında hükümet sistemi değişikliğinin de sayılan suçlarda bir ceza indirimini gerektirdiğini söyleyemeyiz.
Diğer yandan son yıllarda cezaevlerinin doluluk oranında artış yaşandığı doğrudur. Ancak bu önemli problemin çözümü ıslah olup olmadığına bakılmaksızın tutuklu ve hükümlülerin salıverilmesi değildir. Nitekim benzeri gerekçelerle geçmişte çıkarılan af yasaları cezaevlerinin yeniden dolmasıyla sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da teklife ilişkin yaptığı değerlendirmede “Cezaevlerini boşaltmak için af çıkarılmaz” diyerek bu hususun altını çizdi.
Teklifin gerekçeleriyle ilgili son olarak belirtmek gerekir ki Meclise sunulan düzenleme akıllara 2000’de çıkarılan ve kamuoyunda “Rahşan Affı” olarak anılan 4616 sayılı “Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun”u getirdi. 1999’da 67 bin olan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı hem toplumda hem de hukuk dünyasında yoğun eleştirilere uğrayan düzenleme sonrası 49 bine kadar düştü. Ne var ki affın cezaevlerindeki doluluğu düşürmesi beklentisinin yersiz olduğu kısa sürede anlaşıldı. Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 2003’te 64 bine, 2006’da ise 70 bine ulaştı.
- FETÖ’nün yargı yapılanmasının yol açtığı mağduriyetler için ne yapılabilir?
Ayrıca sadece ceza davaları için değil hukuk ve idari davaları da içine alacak şekilde bir mekanizma geliştirilmesi gerekir. Bu bağlamda ceza hukukçusu Adem Sözüer’in dile getirdiği kumpas mağduru olduğunu iddia eden kişiler için bir başvuru mekanizması kurulması, başvurunun ardından yapılacak incelemede kişinin haksızlığa uğradığını gösteren yeterli delile ulaşıldığı takdirde yeniden yargılamaya gidilmesi ve bu süreçte infazın durdurulması dikkate alınması gereken bir öneridir.
- Geçmiş af tecrübeleri bize ne anlatıyor?
Oysa İtalyan ceza hukukçusu Beccaria’nın veciz ifadesiyle “Suçların affa uğrayabileceklerini ve cezanın suçların kaçınılmaz sonucu olmadığını göstermek, suçlularda cezasız kalma umudunu ve düşünü kışkırtmak demektir”. Türkiye’deki gibi af ya da benzeri düzenlemelere amacına uygun olmayan şekilde başvurulması hukuki öngörülebilirlik ve istikrar ilkelerini ciddi manada erozyona uğratır. Halkın yargı kararlarının kati şekilde uygulanacağına duyduğu güveni ve giderek yargıya ve hukuka yönelik güveni zedeler. Cezaların yetersiz kaldığı görüşünün hâkim olduğu ve idam taleplerinin sık sık gündeme getirildiği düşünülürse af ve benzeri düzenlemelerin sakıncaları daha iyi anlaşılır.
Bu nedenlerle Mecliste bulunan teklif üzerine iyi düşünülmeli ve hem hukuk düzenimizde hem de sosyal hayatta telafisi güç yaraların oluşması önlenmelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın affın doğuracağı sakıncalara vurgu yapan açıklamaları konunun toplumun kaygılarını gözetecek şekilde ele alındığını gösteriyor.