Bu hafta içinde Zaman gazetesinin eski yazar ve yöneticilerine “darbe girişimi” ve “FETÖ/PDY üyeliği” suçlamalarıyla açılan davada sanıklar savunmalarını yaptı. Sanıklar arasında Ali Bulaç, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Mümtazer Türköne A. Turan Alkan ve Lale Kemal gibi Türkiye’nin yakından tanıdığı isimler vardı. Dolayısıyla bu kişilerin FETÖ ve 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili söyleyecekleri merak konusuydu.
Savunmalarında darbelere karşı olduklarını söyleyen bazı sanıklar, “darbe ve darbecilerle mücadele ederek hayatlarını geçirdikleri” argümanı ile bunu gerekçelendirdiler. Bazıları, “Türkiye’de darbelerin her yönünü çalışan en iyi uzmanlar”ın kendileri olduğunu ve “darbecilikle” suçlanmamaları gerektiğini belirttiler.
Savunmalarının içeriği ve diğer söyledikleri yargının konusu. Bu yazıda benim esas üzerinde duracağım mesele “darbe uzmanlığı” ile ilgili.
Konuyu çerçevelendirme açısından sanıkların bazılarının FETÖ ile ilgili geçmişe yönelik değerlendirmeleri önemli...
***
Eski Zaman yazarlarından bazıları, FETÖ’nün kanlı bir terör örgütü olduğunu, 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte net olarak anladıklarını açık bir biçimde ifade ettiler. 15 Temmuz darbe girişimini, başka bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde FETÖ’nün gerçekleştirdiğini vurguladılar.
Böyle kanlı bir terör örgütünün gazetesinde ve medyasında darbe gününe kadar yazı yazmaya ve program yapmaya devam ettikleri için pişman olduklarını dile getirdiler. Bazıları, “bu yapının terör faaliyeti içinde olduğu kanaatine varsaydım, elbette gazetelerinde bir gün bile kalmazdım” savunmasını yaparak, FETÖ’nün kanlı yüzünün farkına varamadıklarını ifade etti.
O zaman ilk soru şu: FETÖ’nün 15 Temmuz’a kadar kanlı bir terör örgütü olduğunu keşfedemediğinizi söylüyorsunuz; özellikle 17-25 Aralık’tan sonra devlete ve hükûmete yönelik gerçekleştirdikleri operasyonlara bakarak FETÖ’nün bir suç şebekesi ve örgütü olduğunu da mı göremediniz?
İkinci önemli soru ise “darbe uzmanlığı” ile ilgili. Yargılananlardan bazılarının darbeler konusunda kitaplar yazdığı bir vakıa. Yazdıkları kitaplarda, darbelerin hazırlık süreçlerinin nasıl yapıldığını anlattılar. Basının, gazetecilerin, yazarların darbelerin mümkünlük şartlarının oluşturulması süreçlerini ve darbenin ardından toplumsal meşruiyetinin nasıl sağlandığını örnekleri ile yazdılar.
Uluslararası desteğin sağlanması için yapılan operasyonları, toplumun darbeye rıza göstermesi için oluşturulmaya çalışılan iç karışıklık ve kriz çıkarma senaryolarının nasıl işletildiğini kitaplarında anlattılar.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. 28 Şubat döneminde toplum mühendisliğinin medya yoluyla nasıl yapıldığını çok iyi biliyorlar.
Rahmetli Necmettin Erbakan ve partisine yönelik çekilen operasyonların süreçlerini çok yakından gördüler.
Medya kullanılarak İslami kesime ve muhafazakârlara yapılan algı çalışmalarını biliyorlar.
28 Şubat’a uluslararası desteğin sağlanması için Refah Partisi’nin bazı siyasal tutum ve politikalarının Batıya tehdit olarak nasıl ve hangi algı çalışmaları ile pazarlandığına yakından tanık oldular.
Şimdi esas soruya gelirsek, birer darbe uzamanı olarak 17-25 Aralık’tan sonraki FETÖ medyasının yayınlarını Türkiye’nin darbecilik tarihi açısından nereye oturtuyordunuz?
Bugünden geriye bir kez daha bakınca “darbe uzmanlığınız”, sizin de köşe yazdığınız o günlerdeki FETÖ medyasının iktidara yönelik yayınlarını darbenin mümkünlük ve meşruiyetinin oluşturulması bağlamında nasıl açıklıyor?
MİT tırları meselesini, AK Parti’nin “radikal İslamcı” olduğu tezinin Batıya pazarlanmasını, hükûmetin “DEAŞ’a yardım ettiği” yalanını, 17-25 Aralık sonrası bazı iş adamları ve bürokratların ABD’de tutuklanması için FETÖ’nün çalışmalarını hiç mi şüphe ile karşılamadınız?
Bazılarınız AK Parti’nin “Türkiye İslamcılığını bitirdiği” argümanını çok daha önceden yazmıştı. Yazı yazdığınız FETÖ medyası AK Parti’yi “radikal İslamcı” diye Batıya pazarlarken hiç mi söyleyecek sözünüz yoktu?
Sorular çoğaltılabilir.
Ama savunmalarınızda dile getirdiğiniz hususlara bakınca darbe uzmanlığınızın, FETÖ medyasının darbe hazırlık süreçlerindeki rolünü anlamada işe yaramadığı sonucu çıkıyor.
[Türkiye, 23 Eylül 2017].