ABD Başkanı Trump'ın19 Aralık'ta açıkladığı Suriye'den çekilme kararından sonra çekilme süreci ve sonrasına dair planlarını yine bir tweetle öğrendik. Aslında tam öğrendik diyemeyiz çünkü söz konusu açıklama oldukça muğlaktı. Açıklamanın tek somut ifadesi 20 millik (32 km) bir güvenli bölge oldu. O halde konuyu elimizdeki bu tek somut doneden yola çıkarak tartışalım.
Güvenli bölge tehdit altındaki bir topluluğu tehdidin kaynağından koruma amacıyla oluşturulan bir bölgedir. Böylece bölgede yerleşik olan ve bölgeye dönecek siviller askeri koruma altına alınmış olur. Suriye bağlamında bu güvenlik hizmeti kime, kim tarafından, hangi tehdide karşı, ne kapsamda ve ne kadar süreyle sağlanacak soruları ise cevaplanması gereken sorulardır. 2013'ten beri güvenli bölge tesisi önerisini dile getiren Türkiye'nin bu sorulara cevabı nettir.
İlk sorudan başlayalım, güvenli bölge kimin güvenliğini sağlayacak? Söz konusu güvenli bölgenin amacı bölgede yaşayan ve oraya sığınacak olan Suriyelilerin güvenliğini sağlamaktır. Bu güvenli ortam bir yandan da Türkiye'ye olabilecek yeni göç dalgalarını önleyecek ve ülkeye sığınmış Suriyelilerin memleketlerine dönebilmesi için bir imkan sunacaktır.
Peki Türkiye'nin sınır güvenliği? Türkiye kendi güvenliğini sağlamak için güvenli bölge tesis etmek zorunda değildir. Gerek Suriye ile 1998 yılında yapmış olduğu Adana Antlaşması gerekse de Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın meşru müdafaa hakkı konusundaki 51. maddesi zaten Türkiye'nin PKK/PYD terörüne karşı kendini savunması için yeterli hukuki zemini sağlamaktadır. Nitekim Türkiye DEAŞ ve PYD terörüne karşı gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını bir güvenli bölge inşası mutabakatıyla değil, meşru müdafaa hakkını kullanarak kendi imkanlarıyla yapmıştır. Fırat'ın doğusunda da ABD ve ilgili diğer aktörlerle güvenli bölge inşası konusunda mutabakat sağlanamazsa Türkiye Suriye'den kendisine yönelen terör tehdidine karşı meşru müdafaa hakkını tek taraflı olarak kullanabilir. Kısaca güvenli bölge, burada yaşayan ve bölgeye dönecek sivilleri koruyacaktır diyebiliriz.
Peki koruma hizmetini kim sunacak? Öyle ya, bir hat çizip adını güvenli bölge koymak yeterli değil, burayı gerçekten güvenli kılacak bir yapı inşa etmek, bölgenin güvenliğini denetlemek ve tehditlere karşı korumak gerekmekte. Bunun için de gerekli askeri güce ve bu gücü kullanma iradesine sahip bir aktöre ihtiyaç var. Türkiye bu imkan ve iradeye sahip bir ülke. Başka bir alternatif ise yok. ABD zaten Suriye'den çekilme kararı aldı. 460 km uzunluğunda 32 km derinliğinde bir bölgenin güvenliğini sağlaması içinse değil çekilmek, çok daha güçlü bir tahkimat yapması gerekmekte. ABD'nin sahadaki ortağı PYD'ye gelirsek onun da böyle bir imkanı yok. İmkanı olmadığı için bu yönde bir iradesi de yok. Zaten bu yüzden ABD'nin çekilme kararı sonrası hemen yüzünü Şam rejimine döndü. İngiltere, Fransa gibi Avrupalı ülkeler? Bakmayın üst perdeden çıkışlarına, ABD dışında hiçbir Batılı güç böyle ciddi bir askeri misyonu üstlenemez, üstlense de altından kalkamaz.
Suudi Arabistan önderliğinde bir Arap koalisyonu? Mümkün değil. Suudi Arabistan hem İran hem de Türkiye'den tehdit algılayan bir ülke. Diyelim ki bölgeye konuşlandı. Suriye'de Fırat'ın doğusunda Türkiye sınırının dibinde Türkiye karşıtı bir tahkimat yapması sonucu Ankara ile çıkar çatışması yaşaması muhakkak. Dahası sağdan ve soldan Suriye ve Irak'ta konuşlu İran milislerinin arasında kalacak. Sınırının dibindeki Yemen'de İran destekli milislerle baş edemeyen Suudilerin Türkiye sınırında hem Ankara hem de Tahran'ı karşısına alması muhtemel bir senaryo değil. ABD bu güvenli bölgeyi Rusya, İran, rejim üçlüsüne de devretmeye gönüllü olmayacağına göre cevap basit. Bölgenin şu andaki hamisi ABD gözüyle de baksak, objektif gözle de baksak güvenli bölgeyi güvenli tutma imkan ve iradesi sadece Türkiye'de var.
Bir diğer sorumuz kime karşı güvenli bölge? Bölgeyi tehdit edebilecek her aktöre karşı. Başlıca tehditler doğal olarak DEAŞ ve PYD. DEAŞ saha kontrolünü yitirmiş olsa da burada terör saldırıları yapmaya çalışacaktır. Diğer yandan PYD de Afrin'de yaptığı gibi Fırat'ın doğusunda da terör eylemlerine başvuracaktır. DEAŞ ve PYD terörüne ilaveten rejim güçleri de müstakil bir aktör olarak ya da PYD ile ittifak halinde bölgeye tehdit oluşturma potansiyeline sahiptir. Ancak Türkiye bölgeye yönelik rejim tehdidini ülkeyi daha da istikrarsızlaştıracak yeni bir sıcak çatışmaya mahal vermeden Rusya üzerinden önleme yoluna gidecektir. Buradaki asıl mesele bu konuda sadece ABD ile değil, Rusya ve İran ile de ortak çıkarlar ve karşılıklı saygı temelinde bir mutabakata varabilmek olacaktır.
Gelelim güvenli bölgenin süre ve kapsamına. Türkiye tampon bölge, uçuşa yasak bölge, silahsızlandırılmış bölge gibi daha dar bir uygulama değil, bölgeyi gerçekten ve kalıcı olarak güvenli tutacak bir uygulama tercih edecektir. Bunun için Türkiye'nin sınır ötesi ve havadan sağlayabileceği ateş desteği, sahaya konuşlandıracağı güvenlik güçleri, sahada eğitip destekleyeceği yerel güvenlik güçleri fiziki güvenliği sağlamak için yeterli derecede caydırıcı ve koruyucu olacaktır. Bunun ötesinde, insani güvenlik bakımından ihtiyaç duyulan barınma, sağlık, eğitim gibi hizmetlerin sağlanması için Türkiye'nin Fırat'ın batısında iyi bir sınav verdiği söylenebilir. Bu tecrübenin Fırat'ın doğusuna aktarılması gerek güvenli bölgede yaşayan gerekse bölgeyi terk etmek zorunda kalmış olanlar için bölgeyi tekrar cazip kılabilecektir.
[Sabah, 19 Ocak 2019].