23 Ocak'ta ABD'nin Guido'yu devlet başkanı olarak tanıdığı andan itibaren ABD'nin Maduro'yu iktidardan indirmek için bir çok yolu deneyeceği aşikar oldu.
Şimdiye kadar tehdit, baskı, darbe girişimi, ambargo, ABD'deki varlıkların gasp edilmesi gibi yöntemleri de devreye soktu.
Bu noktada ABD'nin ne kadar ileri gidebileceği ve Maduro'yu iktidardan indirmek için askeri yöntemi kullanıp kullanmayacağı sorusu gündeme geldi.
Yöneltilen bir soru üzerine Bolton'un "askeri operasyon dahil bütün seçenekler masada" şeklindeki cevabı da bu durumun bir işareti olarak algılandı.
Fakat askeri seçenek ABD açısından üç sebepten dolayı hiç de rasyonel değil.
Birincisi, Trump'ın genel bir eğilim olarak ABD'nin askeri angajmanlarını düşürmeye dönük bir politika izliyor olması. Dikkat edilirse Trump ABD'nin hasmı olarak değerlendirilen rejim ve hatta örgütlerle bile anlaşma yoluna gidiyor. Kuzey Kore ile gelinen nokta, Suriye'den asker çekme kararı, Taliban'la anlaşma ve hatta üst perdeden İran'a sopa göstermesine rağmen bir angajmana girilmemesi bu anlamda açık göstergeler. Trump taktik olarak askeri operasyon tehdidi ile açtığı kapıyı bir süre sonra müzakere düzeyine geri çekiyor.
İkinci gösterge ise bu tarz operasyonların ABD'ye maliyeti. Yakın dönemde ABD'nin doğrudan askeri operasyonla iktidardan düşürdüğü Saddam sonrası Irak'ın yaşadığı süreç ortada. 11 Eylül saldırılarının üzerinden bir mağduriyet söylemi üretmesi ABD'nin yüz yüze kaldığı maliyeti düşürmeye yetmedi. Ve bu operasyon/işgal sonrasında iktidara gelen Obama bu politikaları revize etmek zorunda kaldı.
Bununla bağlantılı olarak üçüncü sebep de ABD'nin yanı başındaki Latin Amerikabir şiddet ve çatışma sarmalına dönüşmesini tercih etmeyeceği. Açıktır ki Venezuela'nın alev alması hem bölge aktörlerinin hem de Rusya'nın krize müdahil olmasının önünü açacak.
Afganistan, Irak, Libya ve Suriye'nin şiddet sarmalına sürüklenmiş olmasını gerekçe göstererek böylesi bir karmaşanın ABD'nin umurunda olmayabileceği düşünülebilir.
Ancak Latin Amerika'nın coğrafi olarak ABD'ye yakın olması dolayısıyla ortaya çıkacak karmaşanın ABD'ye çıkaracağı maliyet Trump yönetimi tarafından dikkate alınacaktır.
Bu sebeplerden dolayı Maduro'yu düşürmeye yönelik doğrudan bir askeri operasyon çok makul değil. Kaldı ki Maduro böylesine bir senaryoya zemin hazırlamamak için dikkatli davranmakta.
Ülkedeki ABD diplomatlarının sınır dışı edilmesi kararının ABD tarafından tırmandırılmasına karşın geri adım atması bu anlamda bir örnek.
Askeri operasyon seçeneğinin uzak olması ABD'nin Venezuela'yı rahat bırakacağı anlamına gelmez.
Aksine krizi sürece yayacak ve Maduro'yu mümkün olduğunca yorarak pes etme noktasına getirmeye çalışacak. Bu anlamda Venezeula'yı uluslararası düzeyde sıkıştırırken içerdeki muhalefeti beslemeye ve cesaretlendirmeye devam edecek.
Bu açıdan uyguladığı ve uygulamaya devam edeceği birkaç politika zaten mevcut:
Kolombiya'nın sınıra asker yığması, Bolton'un "Kolombiya'a beş bin asker" notunu "bilmeyerek" basına göstermesi bu amaca matuf.
İlan ettiği siyasi ve ekonomik yaptırımların üçüncü taraflarca da uygulanması için baskı yapacaktır.
Devlet başkanı olarak ilan ettiği Guido'nun daha fazla tanınması için çabalayacak ve ülke içindeki otoritesini tesis etmesi için siyasi ve ekonomik desteğini artıracaktır. Nitekim Avrupa Parlamento'sunun Guido'yu meşru başkan olarak tanıması ABD'nin etkisinden bağımsız olarak düşünülmemeli.
…
Bu manzaradan "ya Guido ya Maduro" gibi bir sonuç beklememek gerekiyor.
Siyasette üçüncü yol her zaman vardır ve günün sonunda Venezuela için de üçüncü bir yol sürpriz olmayacaktır.
[Fikriyat, 1 Şubat 2019].