Beklenen oldu ve Suudi Arabistan’ın önderliğinde Körfez ağırlıklı bir koalisyon Yemen’e askeri operasyon başlattı. Operasyon havadan başladı fakat karadan da devam edeceğine dair güçlü sinyaller var. Bir süredir Suudi Arabistan, Yemen sınırına büyük askeri yığınak yapıyordu. Başta Mısır ve Sudan olmak üzere bazı Arap ülkeleri operasyonu kara güçleriyle desteklemek istediklerini açıkladılar. Muhtemelen operasyonun verimliliğine ve sonuç getiriciliğine dair birçok tartışma yapılacak bugünden itibaren; fakat bu operasyonun Yemen’den Suriye’ye, İran’la yürütülen nükleer müzakerelerden IŞİD’le mücadeleye kadar bölgede geniş coğrafyada ve spektrumda etkilere sahip olacağını öngörmek zor değil.
Yemen’de Suudi Arabistan müdahalesine nasıl geldik sorusu fazlasıyla sorulacaktır. Bu soruyla birlikte Suudi Arabistan şimdiye kadar nasıl tahammül edip de Yemen’e müdahale etmedi sorusu da oldukça anlamlı.
Yemen’de yarı-devrik lider Ali Abdullah Salih, görevi resmiyette bırakmasına rağmen, neredeyse bir devlet başkanı gibi hareket etmeye devam ediyordu. Hem kendi hem de oğlu, Cumhurbaşkanı Abd Rabbu Mansur Hadi’nin altının oyulduğu sürecin başat aktörleri oldu. Salih, bu süreçte özellikle Husiler’le işbirliğine gidip, Yemen ordusunda kendisine sadık elit askerlerle birlikte HusilerinYemen’i adım adım ele geçirmesi ve uluslararası toplum tarafından tanınan Cumhurbaşkanı Hadi’nin ev hapsine alması sürecinde de kilit rol oynadı. Tabii bu yaşananlardan İran’ı beri tutmak mümkün değil. İran’ın geleneksel olarak mükemmel ilişkilere sahip olmadığı Husilere son yıllarda artan siyasi ve askeri desteği söz konusuydu. Bu destek askeri eğitimden danışmanlığa ve silah yardımına kadar geniş bir yelpazedeydi. Lübnan, Irak, Suriye derken İran’ın proksi savaşlarının önemli bir noktası konumuna geldi Yemen. Fakat Yemen’in adı geçen diğer ülkelerden önemli bir farkı vardı; o da İran’ın bölgesel rakibi olan Suudi Arabistan’a tabiri caizse “taş atma mesafesinde” olması ve Suudi Arabistan’ın hem sınır hem de iç güvenliği için kilit bir ülke olmasıydı.
Yemen’in bu stratejik önemine rağmen Suudi Arabistan uzun süre Husilerin yayılmasını göz ardı etti. Bunda Husilerin İhvan ve El-Kaide’ye karşı kullanılma ihtimali de büyük rol oynadı. Kral Abdullah dönemi Suudi Arabistan’ı için belki de en ideal senaryo Husilerle İhvan ve El-Kaide’nin birbirine girmesi ve birbirini tüketmesiydi. Fakat İhvan çatışmalardan kaçarken, Husiler Ali Abdullah Salih’in de yardımıyla hızlıca yayılırken, yine hızlıca Suudi Arabistan için stratejik bir tehdide dönüştüler. İran nüfuzu, Beyrut, Bağdat ve Şam’dan sonra Suudi Arabistan’ın arka bahçesi Sana’ya yayıldı. Yeni Kral Selman’ın tahta geçmesinden sonra attığı ilk adımlardan birisi, yanlış ittifak ve obsesyonlarıyla Suudi Arabistan için stratejik kırılganlıkları hazırlayan kilit ekibi görevden uzaklaştırmak oldu.
Ortadoğu, vekalet savaşlarının yürütüldüğü bir coğrafya. Irak, Lübnan, Suriye, Yemen vb. gibi ülkelerde ana aktörler sahaya nadiren çıkar; normalde çatışmalar vekiller aracılığıyla yürütülür. Fakat Irak ve Suriye, vekalet savaşlarının da doğasını değiştirmeye başladı. İran tüm imkanlarını seferber ederek sadece vekilini desteklemedi, bizatihi postallarıyla sahaya indi. İki ülkede de an itibarıyla askeri operasyonları yönetiyor, kayıp veriyor, can alıyor. İran devlet yapısı gereği bu tür asimetrik çatışmalarda yer alabilme yetisine sahip bir ülke. Devlet bürokrasisinin müdahil olmasına, demokratik devletler gibi parlamentolardan izin alınmasına vs. ihtiyaç duymadan Kasım Süleymani kültü çevresinde askerlerini ve imkanlarını nüfuzunu genişletmek için doğal müttefiklerine yardıma gönderebiliyor. Yabancı savaşçıların ateşli bir şekilde tartışıldığı ve kriminalize edildiği bir ortamda alenen topladığı milislerini başka ülkelere savaşmak için gönderebiliyor. Bu da doğal olarak İran’a çatışma ortamlarında büyük avantaj sağlıyor.
Suudi Arabistan daha çok finansal desteğiyle ön plana çıkıyor. O konuda da dört seneyi aşan Arap isyanları sürecinde iyi bir performans ortaya koyamadı. Yanlış adımlar attı, olumsuz stratejik sonuçlarını an itibarıyla yaşadığı yanlış ittifaklar içerisine girdi. Bölgesel rakibi İran sahada mevzi kazanırken, Suudi Arabistan gölgelerle savaştı. Fakat Yemen’de bıçak kemiğe dayandı. Suriye’de ve Irak’takinden farklı olarak insiyatif alıp sahaya inmek zorunda kaldı.
Aksi yöndeki tüm emarelere rağmen yaşananları stratejik bir hesaplaşma olarak okumak daha doğru. Mezhep faktörü bir mobilizasyon unsuru olarak özellikle İran tarafından fazlasıyla kullanılsa da İran’ın da Suudi Arabistan’ın da yürüttüğü realist bir güç çekişmesi. Maalesef bundan en fazla bölge insanı zarar görüyor.
[Akşam, 27 Mart 2015]