Geçtiğimiz hafta, Brüksel merkezli ve dünyanın en ünlü politika dergileri arasında yer alan Politico Europe dergisinde “Fransa’nın tehlikeli laiklik dini” başlıklı, Fransa’daki İslam karşıtı “köktenci sekülerizmi” eleştiren bir makale yayınlandı. Akademisyen Farhad Khosrokhavar’ın yazdığı makale, Fransa’nın siyasi ve medya elitlerinde rahatsızlık oluşturduğu için Politico Europe’un internet sitesinden silindi. Derginin Yazı İşleri Müdürü Stephen Brown, söz konusu yazıyı derginin “editöryal standartlarına uymadığı" gerekçesiyle internet sitelerinden kaldırdıklarını belirten bir açıklama yaptı.
Editörün açıklamasında, ilgili makalenin hangi editöryal standartlara uymadığı ile ilgili bir bilgi yoktu. Yazının içeriğindeki hangi fikirlerin tartışmalı olduğuna yönelik bir izahta da bulunulmamıştı.
Kısa bir makale olan yazıda, kısaca şu argümanlar dile getirilmişti:
“Fransa’da 1970’lere kadar mevcut ılımlı laikliğimiz çok aşırı bir biçime evrildi. Âdeta bir sivil dine dönüştü. Bakanlar onun rahibi, cumhurbaşkanımız papazı, entelektüeller bu dinin müritleri oldu. İslam’a karşı daha az çatışmacı yaklaşımı savunanlar ise kâfir sayıldı...”
“Batı Avrupa’da kutsala hakaret yasaldır. Ancak bu özgürlüğü korumak başka, Fransa’da olduğu üzere coşkulu şekilde teşvik etmek başkadır. Bu hak, çoğunluğu Kuzey Afrika Fransız kolonileri kökenli, yüzde 6-8’i Müslüman nüfusa sahip bir ülkede ölçülü şekilde kullanılmalıdır.”
“Masumlar terör saldırılarında ölüyor, dünyada Müslümanlar Fransız değerlerini reddediyor, ürünlerini boykot ediyor, Fransız Müslümanlarının ifade özgürlükleri kısıtlanıyor. Fransa, ülke içinde ve dışında köktenci sekülerizmi için ağır bir bedel ödüyor.”
Görüleceği gibi yazıda, Fransızların ya da Batılıların ifade özgürlüğünün kısıtlamasında kriter olarak öne çıkardıkları “sözel ya da simgesel bir şiddetti” ima edecek tek bir ifade bile yok.
Charlie Hebdo dergisinde yayımlanan İslam karşıtı karikatürleri, düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirip, kamu binalarına yansıtılmasını emredenlerin İslam karşıtı politikaları ve icraatları, dikkatli ve yumuşak bir şekilde eleştirilince bile buna tahammül edilemiyor.
Batı dışı olarak gördükleri toplumlarda, şiddeti ve terörü teşvik eden, kutsayan gazeteciler yargılandığında bile, “ifade özgürlüğü bizim en hassas değerlerimizden biridir” diye yalan söyleyenler, kendileri ile ilgili sıradan bir yazıyı baskı ile sansürlemekten geri durmuyorlar.
Kendilerinden görmedikleri toplumlarda ifade özgürlüğü olmadığına yönelik her sayısına muhakkak bir yazı koyan dergi, yayınladığı bir makaleyi sıradan bir baskı karşısında hemen yayından kaldırabiliyor. Editöryal süreçlerden geçip yayınlanan bir yazıyı, yine “editöryal standartlar” bahanesi ile kaldırıldığı açıklanabiliyor. İfade özgürlüğü gibi “standartlar” ise niyeyse yazıyı sansürleyenlerin aklına hiç gelmiyor.
İslam karşıtlığı içeren, Müslümanlara hakaret eden yazılara yer veren ve bu tip yazıları yayınlayanları el üstünde tutan Batı medyasının büyük çoğunluğu, kendi devletlerini, medyalarını ve düşünce insanlarını, İslam karşıtlığı üzerinden eleştiren bir yazıya yer veremiyorlar.
Yani, İslam’a, Müslümanlara ve onların kutsal değerlerine saldırmak, aşağılamak, hakaret etmek hatta bunları teşvik etmek “düşünce ve ifade özgürlüğü” bahanesi ile serbest, ama bu saldırıları yapanları en hafif dille ya da ima yoluyla bile eleştirmek yasak.
Batı, her konuda ikiyüzlüdür. Laiklik gibi konularda da hiç tarafsız değildir. Yahudilik ve Hristiyanlık gibi dinlere pozitif ayrımcılığı ve her türlü serbestliği “laiklik” üzerinden değerlendirebilirken, İslam’ın reform edilmesi bahanesiyle her türlü baskı altına alınması gerektiğini savunulabilir. İslam’a bu tür devlet baskıları laiklik dairesinde görmez.
İfade özgürlüğünde ise sadece İslam meselesinde değil, diğer birçok konuda ikiyüzlüdür. Çifte standartlara ve çelişkilere sahiptir. Batının bu tutumu yeni de değildir. İfade özgürlüğünde çifte standartlı uygulamaları ile ilgili devasa bir literatür mevcuttur.
Burada temel sorun şudur: Batı dışı olarak görülen toplumların düşünce insanlarının ekseriyetinin her söze başladığında Batı'daki ifade özgürlüğünden dem vurmaları, kendi toplumlarını ise bu konularda aşağılamalarıdır. Ve en nihayetinde Batının ifade özgürlüğü konusundaki çifte standardını ve çelişkilerini yeterince görmemeleridir.
[Türkiye, 3 Kasım 2020].