Dünya virüs pandemisinden dolayı zor bir dönemden geçiyor. Ülkeler, kapasitelerine göre bu zorlukları aşmak için çabalıyor. Kimisi nispeten daha iyi yönetirken, bazı ülke yönetimleri de krizin altında eziliyor. Örneğin, batı dünyasının kırılganlığının ortaya çıktığına yönelik görüşler ağır basıyor.
Türkiye, koronavirüsle mücadeleyi iyi yöneten ülkelerden biri. Birçok ülkenin yaptığı hatalara düşmeden süreci yönetiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi liderliği ve deneyimi, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin hızlı ve etkin karar alma mekaniği, kriz yönetimi konusunda sınamalarla oluşan öğrenme süreci ve altyapı yatırımlarında alınan mesafe, virüsle mücadelenin iyi yönetilmesini sağlıyor.
Her kriz yönetiminde, yükün ağırlığı bakanlıklara göre değişiyor. Salgınla mücadelede, diğer bakanlıklarla kıyaslandığında, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yükü daha ağırdı.
Her üç bakan da bu kriz yönetiminde üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmek için en başından itibaren büyük çaba gösterdiler. Göstermeye de devam ediyorlar. Toplumun büyük kesimi de, krizi iyi yönettiği için iktidarın hakkını teslim ediyor.
Bu bağlamda, büyükşehirlerde hafta sonu sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi de doğru bir karardı. Süreç yönetimi ile ilgili farklı değerlendirmeleri bugünden geriye bakarak yapılabilir. Ancak, alınan her kararın alternatif maliyetleri vardır. Karar alıcılar da maliyeti en aza indirmek için bir tercihte bulunurlar.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da açıkladığı gibi, kararın zamanlaması ve açıklama saati Batı ülkelerindeki deneyimler de göz önünde bulundurularak rasyonel bir şekilde alınmıştı.
Aslında sokağa çıkma yasağı kamuoyunda yapıldığı şekliyle çok büyük bir sorun oluşturmadı. Milyonlarca insanın yaşadığı şehirlerde, cuma gecesi yaşananlara benzer durumlar ortaya çıkabilir.
Ama durum böyle olmasına rağmen, yasakla ilgili eleştirilerden dolayı İçişleri Bakanı Soylu beklenmedik bir şekilde pazar gecesi, “Başlangıçta kısıtlı saatlerde de olsa ortaya çıkan görüntüler, mükemmel yönetilen bu süreçle uyuşmadı” gerekçesi üzerinden “sorumluluğun şahsına ait olduğunu” söyleyerek istifa etti.
***
Süleyman Soylu, diğer birçok bakanın aksine, teknokratlıktan değil, siyasetin içinden gelen bir isim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daveti ile AK Parti’ye katılıp, 15 Temmuz darbe girişiminden bugüne İçişleri Bakanlığını başarı ile yürütmüş bir siyasetçi.
FETÖ ve PKK ile mücadele başta olmak üzere, birçok kritik süreçte milletin takdirini kazanmış ve kamu güvenliğinin sağlanması konusunda ciddi bir başarı göstermiştir.
Böyle olduğu için de istifa açıklamasının ardından, en çok sevinenler FETÖ ve PKK gibi terör örgütü destekçileri olmuştur.
Kuşkusuz siyasette kritik dönemlerde istifanın mahiyeti normal zamanlardan farklıdır. Şu anda salgınla mücadele gibi bir konuda zor dönemlerden geçiliyor. Aynı zamanda Türkiye’nin FETÖ ve PKK gibi terör örgütleri ile kesintisiz ve kararlı bir şekilde sürdürülmesi gereken mücadelesi var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik tarzına bakıldığında bu tip kritik dönemlerde önemli görevlerde bulunan yetkililerin değiştirilmesine olumlu bakmadığı biliniyor. Dolayısıyla da, İçişleri Bakanı Soylu’nun istifasını, böyle bir dönemde kabul etmeyeceğini tahmin etmek güç değildi.
Öyle de oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan İçişleri Bakanı Soylu’nun görevine devam etmesini istedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde, sistemin bütün sorumluluğu yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı'nda toplanır. Sistemin koordineli ve başarılı bir şekilde yürütülmesi de cumhurbaşkanının sorumluluğundadır. Bu açıdan bakıldığında, makam sahiplerinin istifalarını sunmaları kendi takdirlerinde olsa da nihai karar cumhurbaşkanına aittir.
Toplumsal hassasiyetin en önde olduğu bakanlıklardan birini yürüttüğü için Soylu’nun istifası doğal olarak geniş bir yankı oluşturdu. Görevine devam edecek olması sevenlerini mutlu ederken, FETÖ ve PKK destekçilerinin sevinçlerini ise kursaklarında bıraktı...
[Türkiye, 14 Nisan 2020].