Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin ikincisine katılmak için İran'a bir ziyarette bulundu. Yemen meselesine farklı bakmalarına ve bu konuda birbirlerine göre zıt pozisyon almalarına rağmen görüşmenin gerçekleşmesi, yeni dönemde Türkiye-İran ilişkilerinin nasıl olacağına dair önemli ipuçları taşıyor.
2000 öncesinde İran, Türkiye için anlamsız ve temelsiz bir rejim korkusuyla tehlike olarak kabul ediliyordu. Ancak 2002'den sonra bu sığ düşünce yerini sınır komşumuzla kültürel ve ticari etkileşimin artması gerekliliğine bıraktı. Özellikle 2002-2014 döneminde sıklıkla eleştirilen Türkiye'nin İran'la sürdürdüğü ilişkinin haklılığı bugünlerde ortaya çıkıyor.
İran'ın nükleer enerji konusunda Batı ülkeleriyle vardığı anlaşma, Türkiye'nin hem içerden hem de dışarıdan aldığı eleştirilere rağmen İran'a sırtını dönmemesinin tutarlığını gösteriyor. Küresel siyasette ülkelerin her konuda aynı düşünmesi ve ortak hareket etmesi beklenemez, ancak ekonomik zorunluluklar ülkeleri rasyonel davranmaya zorlar. Bugün, İran örneğinde Türkiye'nin rasyonel politikasının doğruluğuna şahit oluyoruz.
AMBARGONUN KALKMASININ MEYVESİNİ TÜRKİYE EKONOMİSİ TOPLAR
Uyguladığı nükleer programdan dolayı 2011 yılından bu yana başta ABD olmak üzere birçok ülke tarafından ekonomik ambargo uygulanan İran, özellikle enerji kaynakları açısından sahip olduğu potansiyeli ekonomik güce dönüştüremiyordu.
Nükleer müzakerelerin geldiği nokta olan çerçeve anlaşması bir anlamda İran'a uygulanan ekonomik ambargonun kalkacağını işaret ediyor. İran üzerinden ambargonun kalkması, İran'ın yıllardır dışa kapalı ekonomisini dönüştürecek.
Bu dönüşüm yalnızca İran'ın petrol gelirlerinin artması ve bu gelirin refaha yansımasını içermiyor. Aynı zamanda, giderek artan yoksulluğun azaltılması, İran'ın küreselleşme sürecinde teknoloji ve altyapı alanındaki gelişimini sağlaması, özel sektörün her alanda yaygınlaşması anlamına da geliyor.
İran'a uygulanan ambargodan en kârlı çıkacak ülkenin ise İran'dan sonra Türkiye olduğunu ifade edebiliriz. Sınır komşusu olmalarına rağmen son iki yılda 4 milyar dolara kadar düşen Türkiye ve İran arasındaki ticaret hacminin 30 milyar dolar olması hedefleniyor.
Gıda, kimya ve otomotiv sektörü ticaret hacmini artıracak sektörler olarak öne çıkarken, 10 yıl gibi uzun bir görüşme takvimi sonrasında İran'la yapılan Tercihli Ticaret Anlaşması, iki ülke arasındaki ticari ilişkileri pozitif etkileyecek.
1 Ocak 2015'de yürürlüğe giren bu anlaşmanın gerektirdikleri etkin bir şekilde uygulandığı takdirde, Türkiye İran'a yaptığı ihracatı önemli ölçüde artıracak. Bu anlaşmayla birlikte Doğu bölgelerindeki illerle İran arasındaki ticari ve ekonomik ilişki güçlenecek. Her bir ilin kendine has özellikleriyle İran'la kurduğu ticari ilişki, şehirlerin ekonomik gelişmesine hizmet ederken bölgesel kalkınmaya da ivme kazandıracak.
ENERJİ İŞBİRLİĞİ SÜRECİ HIZLANMALI
Hem Türkiye hem de İran, siyasi ve ekonomik istikrar açısından güçlü ülkeler olarak bölgede pozitif ayrışıyor. Ancak dünyadaki en büyük petrol rezervlerine sahip olan ülkelerden İran, siyasi olaylardan dolayı bu zenginliğini ekonomiye kanalize edemiyor.
Petrol ve doğalgaz gelirlerinin ekonomisinde önemli bir yer tuttuğu, ayrıca yeni ekonomik düzende enerjinin belirleyici aktör olduğu dikkate alındığında, İran ve Türkiye arasındaki ilişkinin enerjiyle taçlandırılması iki ülkeyi bölgede yıldız ülkeler konumuna yükseltecek.
Bu noktada Türkiye'nin son dönemde enerji politikasında arka arkaya yaptığı hamlelere İran'la kurulacak işbirliğinin eklenmesiyle bölgesel işbirliği zirveye taşınabilir. Güney Gaz Koridoru'na İran'ın da katılması, bölgesel düzeyde İran ve Türkiye'nin gücünü artırırken, iki ülkeyi küresel ekonomide kilit noktaya taşıyabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın da eşlik etmesi, yeni dönemde İran'la yürütülecek ilişkilerde enerjiye verilen önemi gösteriyor.
Ambargonun kalkacağı ifade edilmeye başlanmışken, bölgede siyasi karışıklıktan ve belirsizlikten uzak olan iki ülkenin ekonomik etkileşimini artırması bölgede yeni bir ekonomik ittifak oluşturacak. Diğer yandan İran ve uluslararası piyasalar arasında geçiş noktası olacak Türkiye, ulaşım, enerji ve sanayi alanındaki ticari ilişkilerde de aktif rol oynayacak.
Tüm bu planların gerçekleşmesi ise Türkiye'nin siyasi ve ekonomik arenada hızlı ve aktif karar alma mekanizmasının devam etmesiyle mümkün.
[Yeni Şafak, 9 Nisan 2015]