SETA > Yorum |
Yeni Ekonomide Dolar'ın Değer Artışı İtibar Görmüyor

Yeni Ekonomide Dolar'ın Değer Artışı İtibar Görmüyor

Dolar'ın küresel piyasadaki değerlenme sürecini, Türkiye ekonomisinde ranta çevirme peşinde olanlar, spekülatif ataklarla Dolar'ın daha da yükselmesine sebep oluyorlar.

Küresel ekonomik koşullar nedeniyle Dolar yalnızca Türk Lirası’na göre değil, Euro da dâhil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin para birimine göre gücünü artırıyor. Dolayısıyla yaşanan sürecin Türk Lirası ile sınırlı olmadığını, Dolar’ın tüm dövizler karşısında değer kazandığını ifade edebiliriz.

Türkiye açısından sorun teşkil eden ise, ne yazık ki hala daha belirli çevrelerin Dolar’da meydana gelen artışı ekonomik istikrarı hedef almak için girişimde bulunmaları. Dolar’ın diğer para birimlerinde olduğu gibi TL karşısında da değerlenmesinin ekonomide sorun varmış gibi sunulması ise, genel seçimler öncesi yeniden bir algı operasyonunun başladığını gösteriyor.

SPEKÜLATİF ATAKLAR DOLARIN ATEŞİNİ CANLI TUTUYOR

Dolar’ın küresel piyasadaki değerlenme sürecini, Türkiye ekonomisinde ranta çevirme peşinde olanlar, spekülatif ataklarla Dolar’ın daha da yükselmesine sebep oluyorlar. Kısa vadeli planlarla Dolar’ın ateşini canlı tutarak, Dolar’ı cazip bir yatırım aracına dönüştürüyorlar.

Doğal olarak da, anlamsız ve sebepsiz bir şekilde döviz kurunun yükselmesi ortaya çıkıyor. Ekonomideki diğer göstergelerin pozitif ilerlemesine ve hiçbir risk unsurunun var olmamasına karşılık Dolar’ı yükseltme girişimi, ekonomik kriz algısını oluşturmak isteyenlerin kullandığı bir araçtır.

Ekonomideki vesayetini sürdürme çabasında olanların Dolar’daki bu oyunu birçok kez sahneye sürdükleri için yaşanılan süreç, Türkiye’nin yabancı olduğu bir durum değil. Ancak bilinmelidir ki, Türkiye ekonomisi bu tür spekülatif ataklar karşısında eskiye nazaran çok güçlüdür, yani artık kırılgan değildir.

Çünkü 2002 öncesinde olduğu gibi, şu anda Türkiye’de Dolar’a endeksli bir ekonomi yapısı yok. Makro veriler de Dolar’daki yükselişin, ekonomik göstergeleri negatif etkileyerek bir sorun oluşturmayacağını kanıtlıyor. Hem kamu borcu hem de özel sektör borçlanmasında risk niteliğinde bir durum söz konusu değil.

Mevcut durumda Türkiye ekonomisinde, 2002 öncesinin yüksek kamu borcu ve bütçe açığının gölgesi bile yokken, Dolar’ın yükselişini ekonomide sorun varmış gibi hareket edenlerin tek amacı bu ülkede ekonomik ve siyasi istikrarsızlık oluşturmaktır.

Diğer yandan, ekonomide her şey yolunda giderken, yapısal dönüşüm programlarıyla yeni bir sıçramanın eşiğinde dururken, bu dönemde yapılmaya çalışılan algı operasyonu, belirli bir kesimin hala daha kriz beklentisi içinde oldukları anlamına geliyor.

DIŞARDAN UZANTILI KRİZ TELLÂLLIĞI FAYDA VERMEYECEK

Küresel konjonktürün Dolar lehine işlediği bu trendi fırsat olarak görenler piyasalarda manipülatif hareketlerde bulunarak, ekonomik göstergeleri negatif etkilemeye çalışıyorlar.

Ancak görünen o ki, dışarıdan destekli bu kriz tellâllığının halk açısından bir karşılığı yok. Çünkü Haziran’daki genel seçimler sonrasında Türkiye’de politik istikrarın devam edeceğine, bunun da ekonomik istikrarın garantisi olduğuna güven tam. Zaten Dolar’ın yükselmesinden medet ummaları da, seçimlerde istedikleri sonucu alamayacaklarını bilmelerinden kaynaklanıyor.

Bu kesim, cari açığın azaldığı, petrol fiyatlarının düştüğü, Türkiye’nin enerji ve finans merkezi olma yolunda hızla ilerlediği, küresel konjonktürün Türkiye lehine olduğu bir dönemde büyüme için atağa geçilme gerekliliğini savunanlara karşı kulaklarını tıkamışlardı.

Şimdi de Dolar’ın yükselişini bahane ederek ekonomideki hamleleri engelleyecek araçların kullanılmasının gerekliliğini iddia ediyorlar. Üstelik Dolar’ın değer kazanmasında rol oynayarak. Faiz artışından elde edemedikleri kazancı, Dolar’ı Türk Lirası karşısında değerlendirerek sağlamaya çalışıyorlar.

Seçim öncesi kaos oluşturma adına, Dolar da dahil olmak üzere, ellerindeki tüm araçları kullanacaklarına şüphe yok. Ancak 2002 sonrasında birçok girişime rağmen güçlü bir ekonomik yapı kuran ve 2023’de Yeni Ekonomi’yi hedefleyen Türkiye’nin, bu girişimler karşısında boyun eğmeyeceği de unutulmamalı.

[Yeni Şafak, 9 Mart 2015]