SETA > Yorum |
Türkiye Enerji ve Faiz Kıskacından Çıkıyor mu

Türkiye Enerji ve Faiz Kıskacından Çıkıyor mu?

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun politika faizini yüzde 8,25'den yüzde 7,75'e indirme kararı, piyasalarda olumlu algılanmıştır, ancak bu indirimin devam etmesi daha da önemli hale gelmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve Enerji Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen “Enerji Piyasaları Zirvesi” ve Merkez Bankası’nın faiz kararı aynı güne denk geldi. Birbirinden bağımsız gibi görünen enerji ve faiz konuları, aslında Türkiye’nin ekonomik büyümesinde başlıca iki faktör.

Bilindiği üzere, cari açığın en önemli sebeplerinden biri enerji ithalatına ödediğimiz yüksek fatura. Cari açığın ekonomik büyüme üzerindeki bu baskısını azaltmak isteyen Türkiye, enerji alanında yeni ortaklıklara ve işbirliklerine yönelmektedir. Son dönemlerde Türkiye’nin yoğun saldırılara maruz kalmasının sebebi de enerji konusunda attığı adımlardır. Çünkü, enerjide söz sahibi olan Türkiye’nin küresel siyasette de rolü güçleneceği herkes tarafından bilinmektedir.

Enerji Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, sahip olduğumuz tüm kaynakları kullansak bile, ne yazık ki enerji bağımlılığı devam edecek. Özellikle de 2023’de dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyorsak, toplam üretimi artırmak gibi bir zorunluluğumuz var. Bu da enerji ihtiyacının daha da artacağı anlamına geliyor.

Bu durumun farkındalığıyla hareket eden Türkiye, enerji bağımlılığı riskini son dönemde attığı adımlarla hem azaltıyor, hem de sahip olduğu jeopolitik konumunun avantajlarını kullanarak enerji merkezi olma yolunda hızla ilerliyor.

Küresel siyasette karşılıklı enerji hamleleriyle geçen 2014 yılında kârlı çıkan ülkelerden biri Türkiye olmuştu. Enerji kaynaklarına sahip olmak kadar, enerji arzını güvenli, ekonomik ve istikrarlı bir şekilde sağlamanın önem kazandığı bu dönemde, Türkiye sunduğu enerji perspektifiyle öne çıkmaktadır. Ayrıca 2014’de başlayan petrol fiyatlarında beklenmeyen hızlı düşüş, 2015 yılında da devam edecek gibi gözüküyor.

Diğer yandan, petrol fiyatlarının düşmesi, ihracatın artması ve cari açığın azalmasıyla enflasyonun düşüş trendine girmesi, dolayısıyla bu kadar olumlu şartın bir araya gelmesi ekonomik büyüme için olumlu faktörlerden bazılarıdır.

Enerji merkezi olma adımlarının sıklaşacağı, petrol fiyatlarının kısa dönemde yükselmeyeceği ve diğer pozitif unsurlar dikkate alındığında, Türkiye’nin ekonomik büyüme açısından önemli fırsatlar elde edeceği ortadadır. Dolayısıyla, bu fırsatlar iyi değerlendirilmeli ve büyüme potansiyeli desteklenmelidir.

FAİZ TARTIŞMALARI

Geçen yılın Ocak ayında 17-25 Aralık girişiminin etkisi ve küresel şartların olumsuz olduğu gerekçesiyle, Merkez Bankası tarafından faizler artırılmıştı. Ancak bugünkü şartları geçen yılın şartlarıyla karşılaştırdığımızda, ekonomik göstergeler olumlu anlamda önemli farklılıklar göstermektedir.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun politika faizini yüzde 8,25’den yüzde 7,75’e indirme kararı, piyasalarda olumlu algılanmıştır, ancak bu indirimin devam etmesi daha da önemli hale gelmiştir. Diğer yandan, faiz indiriminin piyasa beklentilerini karşılaması ve nihai olarak tüketicilere yansıması için borç verme faiz oranlarında da değişikliğe gidilmesi gerekiyor.

Enflasyon ve döviz kurunun yüksekliği açısından Merkez Bankası’nın faiz indirme konusunda temkinli davranması anlaşılabilir, ancak yüksek faizin sebep olduğu yatırımların azalması, üretimin ve istihdamın düşmesiyle ekonomi üzerinde oluşturduğu negatif etkiyi de ihmal etmemek gerekiyor.

Üretimde girdi maliyetlerinin en yükseği olan enerji faturası azalırken ve cari açığın büyüme üzerindeki baskısı hafiflemişken, yatırım ortamının da iyileştirilmesi hayati derecede önemlidir.

Bu bağlamda, küresel enerji konjonktürünün Türkiye lehine geliştiği ve ekonomik göstergelerde meydana gelen iyileşmelerin yaşandığı bu dönemde ekonomide tüm karar alıcıların uygulamalarıyla ekonomik büyümeye katkı sunması elzemdir.

Ayrıca, dönüşüm programlarının hayata geçirilmesiyle Türkiye ekonomisinde birçok yapısal problem çözüme kavuşturulacaktır. Para politikasını da etkinleştirmesi beklenen bu dönüşüm sayesinde, büyüme, istihdam ve yatırım üçgeninde piyasaların Merkez Bankası’ndan beklentileri de azalacaktır.

[Yeni Şafak, 22 Ocak 2015]