SETA > Yorum |
Rakamların Siyasete Mesajı

Rakamların Siyasete Mesajı

Nisan'da açık 3,4 milyar dolar olarak kaydedildi. İlk 4 aylık açık ise, 14,5 milyar dolar. Bu rakam, Ocak-Nisan döneminde yıllık düşüşün %13,4 olduğunu söylüyor. Bu doğrultuda gerileme sürüyor olmakla birlikte, bir altın desteği göze çarpıyor. Nitekim altın hariç açık, bu dönemde %5,5 artmış.

Cari açık Nisan verileri açıklandı. Bu vesileyle, daha önce parmak bastığım bazı ilgili hususları hatırlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle de, yeni ortamımız gereğince…

Geçtiğimiz yıl açıktaki düşüşle yüzümüz gülerken, rehavete kapılmamamız gerektiğini söylüyorduk. Nitekim %28,1 gibi ciddi bir oranda düşen açıkta, ihracatın yanı sıra, mütevazı hızımız ile petrol fiyatları da söz sahibi olmuştu. Riskleri azaltan bu gelişmeyle bir rahatlama yaşarken, düşünülmesi gereken ise şuydu: Sürekli düşen petrol fiyatları ve hep mütevazı giden bir ekonomi tahayyül etmediğimize göre, bu avantajı bir köşede tutup kalıcı hamlelere yönelmek.

Orta ve uzun vadede meyveleri toplanabilecek bu perspektifin yanı sıra, kısa vade için dikkat çekmeye çalıştığım husus da, küresel risklerin açığın düşüş temposunu ve finansmanını zorlaştıracağı idi. Açıklanan ilk 4 aylık 2015 verileri de, bu beklentinin devamı niteliğinde. O halde, son duruma bir göz atalım.

ALTIN PARILTISI

Nisan'da açık 3,4 milyar dolar olarak kaydedildi. İlk 4 aylık açık ise, 14,5 milyar dolar. Bu rakam, Ocak-Nisan döneminde yıllık düşüşün %13,4 olduğunu söylüyor. Bu doğrultuda gerileme sürüyor olmakla birlikte, bir altın desteği göze çarpıyor. Nitekim altın hariç açık, bu dönemde %5,5 artmış.

Yıllıklandırılmış açık ise, Ocak'taki dip seviyeden yüksek olsa da, Mart'a göre gerilemiş. Ancak burada da haliyle altın katkısı var ve altın ihracatında zayıflama olması durumunda işler bu kadar parlak gitmeyebilir.

Şöyle karşıdan bakacak olursak da, verilerin verdiği mesaj yine şu: Altın çıktı, petrol indi gibi dalgalı etkiler pembe tablolar çizse de, arkadaki gri resim hala orada. Açığın kalıcı inişe geçebilmesi için, bir yandan ihracattan güçlü destek almaya, diğer yandan da ithalat bağımlılığımıza deva bulmaya mecburuz. Aksi takdirde, açıktaki düşüş yavaşlamaya ya da kesilmeye mahkûm.

FİNANSMAN KISMI KRİTİK

Tabii açığın kendisi kadar, finansmanı da bir başka kritik husus... Bu noktada, her an çekip gitme riski olan sıcak paradan ziyade, daha sürdürülebilir sermaye akımlarına ihtiyaç duyuyoruz. Zira finans hesapları son zamanlarda yine inişli çıkışlı bir seyir izliyor. Bu durum, küresel piyasaların risk bolluğu yaşadığı mevcut dönemde normal sayılabilir tabii. Bununla birlikte, finanse etmemiz gereken bir açığımız var ve başarısız olduğumuzda rezerv erimesiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Örneğin, Mart ayında bu problemi yaşadık ve rezervlerde 6,6 milyar dolarlık düşüş gördük. Nisan açığı ise, 2,9 milyar dolarla net hata ve noksan hanesinden beslendi ve rezervlerde 1,9 milyar dolarlık artış var. Dolayısıyla, finansman ayağında pek de kararlı bir görünüm olduğu söylenemez.

İşte bu çerçevede, açığın finansmanını da sağlıklı yönetme ihtiyacımız dorukta. Bunun için de, global risklerin özellikle gelişen ekonomileri zorladığı bir ortamda, bir yandan ülke risklerimizi düşük tutmak, diğer yandan da doğrudan yatırımları cezbedici reformlara sarılmamız şart.

MİNİMUM RİSK, MAKSİMUM REFORM

Taze istatistiklerinden çıkan görünümü bu şekilde özetlemiş olarak sadede geleyim: Söz konusu veriler, Türkiye'nin ayağında pranga olan cari açığın iki ana dinamikle çözülebileceğini gösteriyor: Minimum risk, maksimum reform.

Dolayısıyla, şu rakamlar kümesi bile tek başına, Türkiye'nin tutması gereken yolu anlatmak için yeterli. Bu ise, hep altını çizdiğimiz siyasi ortam-ekonomik gelişmeler ilişkisini her zamankinden çok gündeme getiriyor. Yeni hükümet, hem güvenilir hem de idealist bir formülden ibaret olmazsa işimiz zor.

Bu minvalde, 1 haftadır çeşitli koalisyon formüllerinin tartışıldığına şahit oluyoruz ve bu doğal bir süreç… Ancak işin içine koltuk davası girince, işin tadı kaçıyor. Evet, ülkemizin koalisyon kültürsüzlüğüne alışığız ve zaten baştan beri istikrarsızlığa dair tedirginliğimiz de bu yüzden ancak “dönüşümlü başbakanlık” gibi ülke değil parti menfaatini gözeten talepleri duyunca insanın ümidi yerle bir oluyor. Nitekim bu tür öneriler, hasar gören istikrarı tamir değil, yerle bir etmek için birebir. Ve ne yazık ki, milli bir yaklaşım gözetilmediğinin de bir göstergesi...

KOLTUK KAPMACA OYUNU DEĞİL

Diyeceğim o ki; içinde bulunduğumuz durum, koltuk kapmaca oyunu değil, hayat memat meselesi. Nitekim ülke olarak hedeflerimize giden yol upuzun ve bu yol, yönetilecek sayısız iç ve dış problemin ağır yüküyle yürünecek. Bu nedenle de Türkiye'nin ihtiyacı olan; güven aşılayan, asgari riskli, azami etkin ve uzun soluklu bir hükümet formülünden başkası değildir.

Velhasıl, belirsizlik krizini fırsata çevirmenin ne yeri ne de zamanıdır. Durumdan çıkarılacak tek fırsat, sarsılan istikrarı tamir edebilmeyi başarmak olacaktır. Bu bağlamda tüm siyasiler için, bugün Türkiye'nin bekasını düşünüp düşünmemekte takınacakları tavır, kendi bekalarını da mutlak surette belirleyecektir.

Zira halkımız, pekâlâ “oyunun” takipçisi olacaktır.

[Yeni Şafak, 16 Haziran 2015]