Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan kriz Orta Doğu’daki çatışma ve gerginliklerin sonunu getirmeyecek maalesef.
Bu boyutta bir insani kriz ve yol açtığı sorunlar, bölgede çatışma ve güç arayışında olan ve bunu sürekli uluslararası hukuku ihlal ederek yapan aktörlerin davranışlarını değiştirmesi için bir gerekçe teşkil etmeyecek.
Yani eskiden olduğu gibi, korona krizi sonrasında da Orta Doğu ve dünyanın diğer bölgelerinde güç politikası hâkim olmaya devam edecek.
Güç politikası değişmeyecek olsa da, Covid-19 salgını nedeniyle Orta Doğu siyasetinde bazı değişikliklerin olacağını tahmin etmek zor değil. Daha şimdiden birtakım değişiklikler de gözlenmeye başladı zaten.
Suudi Arabistan öncülüğündeki Koalisyon güçleri, 2015’ten beri saldırıda bulundukları Yemen’de ateşkes ilan ettiler. Savaşın umduğu gibi gelişmediğini ve kendilerine maliyetinin giderek arttığını gören Riyad yönetimi, bu salgını Yemen’den “onurlu” bir çekilme konusunda bir fırsata dönüştürmek isteyebilir. Zira kriz nedeniyle petrol fiyatlarında yaşanan aşırı düşüş Suudi Arabistan ve ortaklarının Yemen savaşını finanse etme konusundaki istekliliğini daha da azalttı.
Muhammed bin Selman’ın bölgedeki müdahaleci politikaları konusundaki akıl hocası Muhammed bin Zayed’in Yemen’deki hezimeti erkenden görüp, Husilere karşı savaşmak yerine güneydeki ayrılıkçılarla iş birliği yaparak ülkenin güneyinde ve özellikle de Sokotra adasında kendisine bir nüfuz alanı oluşturmaya yönelmesi de Suudi Arabistan’ın giderek yalnızlaştığı Yemen’den ayrılması zamanının geldiğine işaret ediyor.
Yemen macerasının, Abu Dabi’nin manevra kabiliyetinin Riyad’a göre çok daha gelişmiş olduğunu gösterdiğini de vurgulamak gerekir.
BAE’nin korona krizi döneminde Orta Doğu’da aktif olmayı sürdürdüğü alanlar arasında Libya ve Suriye de bulunuyor ki, bu bölgelerde Abu Dabi yönetimi Türkiye’nin çıkarları aleyhine faaliyet gösteriyor.
Suriye’de rüzgârın tersine döndüğünü fark edince Baas yönetimiyle yakınlaşma yönünde adımlar atan Muhammed bin Zayed, gerek İdlib sorununda gerekse Fırat’ın doğusunda Türkiye’yi zora sokacak politikalar peşinde koşuyor. Müttefiki İsrail ve onun ABD’deki etkili lobisi ile birlikte, Türkiye’deki AK Parti yönetiminin iktidardan devrilmesi için bir yandan İdlib’deki ateşkesin bozulması ve Ankara ile Moskova arasındaki gerginliğin artması için çalışırken diğer yandan Fırat’ın doğusunda PKK/PYD’ye destek vermeyi sürdürüyor.
Korona krizi öncesinde Orta Doğu’da söz konusu olan ABD, İsrail, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’dan oluşan ittifak bütün bölgeyi felakete sürükleyen adımlar atıyordu. ABD’nin askerî, Suudi Arabistan ve BAE’nin finansal imkânları üzerine tesis edilen ve bölgedeki "ılımlı İslamcı" ve anti-emperyalist aktörleri ortadan kaldırmayı hedefleyen bu ittifakın krizden nasıl etkileneceği Orta Doğu siyasetinin geleceğini yakından ilgilendiriyor.
Söz konusu ittifakın üyeleri olan Suudi Arabistan ve BAE’nin petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle yaşayacakları finansal sıkıntılar ve ABD’nin Covid-19 salgınını yönetme konusunda en başarısız ülke olması, Orta Doğu’daki bu şer ittifakının sonunun yaklaştığını gösteriyor.
Daha şimdiden Washington ile Riyad arasında petrol fiyatları yüzünden büyük bir kavga başlamış durumda. Suudi Arabistan’ın petrol üretimini azaltmaya yanaşmaması yüzünden ABD’deki petrol üreticisi şirketlerin iflasın eşiğine gelmesinden şikâyetçi olan çok sayıda Cumhuriyetçi politikacı, seçim yılında yaşanan bu krizden dolayı Riyad yönetimini suçluyor.
Bakalım Washington’daki İsrail lobisi, Riyad ve Abu Dabi’deki adamlarını iktidarda tutmayı başarabilecek mi?
[Türkiye, 29 Nisan 2020]