Avusturya’da siyasete hakim olan ırkçı ve İslam karşıtı dilin halkın görüşlerini ne ölçüde yansıttığı kolayca çözülemeyecek bir mesele. Bununla birlikte siyasetin popülist dili dışında bazı somut veriler de halk arasında İslam düşmanlığının hızla yayılmakta olduğunu gösteriyor.İlk işaret fişeği Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) milletvekili Angela Lueger tarafından 13 Eylül’de bir soru önergesi ile verildi. Lueger bu önergesinde, Avusturya Halk Partisi (ÖVP)-Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyon hükümeti tarafından 2018 yılında gerçekleştirilen cami baskınları dolayısıyla alınan, bazı camilerin kapatılması ve 40 kadar imamın da sınır dışı edilmesi olayını konu edinmiş, bir yandan hükümetin tutarsızlığını ortaya koyup diğer yandan da seçmenlere söz konusu tutarsızlığın partisi tarafından giderileceğinin mesajını vermişti.
Seçim kampanyalarının sonuna yaklaşırken henüz kararını vermemiş seçmenleri ikna edebilmek amacıyla bir tür İslam düşmanlığı yarışına dönüşen bu irrasyonel çekişmede FPÖ partisi de geri kalmak istemedi ve 19 Eylül’de milletvekili Werner Herbert tarafından meclise “Siyasal İslam’la Savaş” konulu bir öneri dilekçesi verildi. Aynı gün ÖVP’den Karl Mahrer meclise verilen bir başka öneri dilekçesinde dernekler yasasında değişiklik yapılarak siyasal İslam’ı yayan derneklerin yasaklanmasını talep edildi.
Aradan çok fazla süre geçmeden, 25 Eylül’de taciz skandalı nedeniyle adından çokça söz ettiren Peter Pilz’in partisi Liste Şimdi (Liste-Jetzt), Avusturya Halk Partisi’nden Karl Mahrer ve FPÖ’den Hans-Jörg Jenewein tarafından parlamentoya ortaklaşa sunulan öneri dilekçesinde Avusturya’daki İslami derneklerin büyük bir bölümünün bağlı oldukları ATİB ve Milli Görüş’ün kapatılmaları için gerekli çalışmaların yapılması istendi. Yapılan oylamada SPÖ dışındaki partiler olumlu oy kullandı. SPÖ’nün Müslümanlar açısından olumlu görünen bu tutumu maalesef çok fazla devam edemedi. Angela Lueger yeniden sahneye çıktı ve Sabine Schatz ile birlikte verilen öneri dilekçesinde ATİB ve Milli Görüş’ün kanunlara muhalefetleri durumunda yasaklanmaları çağrısında bulundu. Artık kanıksanmaya başlanan Avusturya’daki Türkiye diasporası ve Müslüman topluluğu ötekileştiren bu söylem ve eylemlerin yeni bir aşaması ise SPÖ’den Nurten Yılmaz’ın da zikredilen son öneri dilekçesine imza atmasında görüldü. Muhammed Yüksek ve Tarık Mete gibi kendi partisinden siyasetçilerin de tepkisini çeken Nurten Yılmaz'ın bu tavrı, Türkiye diasporasının haklı davasına destek vermek yerine, siyasi geleceğini kurulu düzenin ve popülist eğilimlerin yolunda gitmekte bulan bir anlayışının örneği.
Avusturya halkında İslam karşıtlığı artıyor
Avusturya’da siyasete hakim olan ırkçı ve İslam karşıtı dilin halkın görüşlerini ne ölçüde yansıttığı kolayca çözülemeyecek bir mesele. Bununla birlikte siyasetin popülist dili dışında bazı somut veriler de halk arasında İslam düşmanlığının hızla yayılmakta olduğunu gösteriyor. Yakın zamanda Salzburg Üniversitesi tarafından bin 200 denekle yapılan bir çalışma, Avusturya halkının İslam ve Müslüman karşıtlığı/düşmanlığının 2. Dünya Savaşı öncesi dönemlerde Yahudilere karşı sergilenen tutumlarla büyük benzerlik taşıdığını gösteriyor. Araştırmada görüşlerini bildiren Avusturyalıların yüzde 87’si Müslümanların Avusturya kültürüne uymaları gerektiğini düşünüyor.Yüzde 79 gibi büyük bir çoğunluk ise Müslümanları, devlet tarafından mutlak bir şekilde gözetim altında tutulması gereken bir grup olarak görüyor. Usanmaksızın liberal ve çoğulcu, demokratik bir toplum olduklarını iddia eden Avusturya halkının bu değerlerin Müslümanlar söz konusu olunca rafa kaldırdığını görüyoruz. Nitekim araştırmaya katılanların yüzde 72’si ülkelerinde yaşayan Müslümanların Avusturya toplumunu kültürel olarak zenginleştirmediklerini ifade ediyor.
Araştırmada elde edilen diğer sonuçları şu şekilde sıralamak mümkün:
“Başörtüsü, kadının baskı altına alınmasının sembolüdür” yüzde 71.
“İslam Batı dünyasına uyumlu değildir” yüzde 70.
“Müslümanlar okulda başörtüsü takamamalıdır” yüzde 66.
“Avusturya Müslümanları arasında teröristlerin olduğundan korkuyorum” yüzde 59.
“Müslümanların dinlerini yaşamaları sınırlandırılmalıdır” yüzde 51.
“Müslümanlar nedeniyle bazen kendimi Avusturya’da yabancı gibi hissediyorum” yüzde 50.
“Avusturya’da camilere tolerans göstermemeliyiz” yüzde 48.
“Müslümanlar Avusturya’da herkesin sahip olduğu haklara sahip olmamalılar” yüzde 45.
Araştırmada ayrıca deneklerden ülkedeki inanç gruplarına karşı tutumlarını ifade etmeleri de istenmiş. Buna göre Avusturyalılar arasında en sevilmeyen dini grubun şaşırtıcı olmayan bir şekilde Müslümanlar olduğu belirtilmiş. Yani Avusturyalıların yüzde 35’i Müslümanları olumsuzlamakta. Bu oranla Müslümanlar ikinci sıradaki Yahudilerin oldukça önünde. Yahudilere karşı olumsuz görüş sahibi olan Avusturyalıların oranı yüzde 16. Üçüncü sırada yüzde 14’le Hindular gelirken, dördüncü sırayı yüzde 12 oranıyla Budistler, ateistler ve dinsizler alıyor.
Avusturyalıların inanç gruplarına yönelik negatif tutumlarının yanı sıra olumlu/pozitif tutumlarının da sorgulandığı araştırmada Müslümanlar yine “en sevilmeyen inanç grubu” olarak öne çıkıyorlar. Yüzde 25 ile Avusturyalılar tarafından en az sevilen inanç grubu olan Müslümanları yüzde 31’le Yahudiler takip ediyor. Avusturyalıların pozitif tutum takındıkları inanç grupları sırasıyla yüzde 33 Hindular, yüzde 38 ateistler ve inançsızlar, yüzde 41 Budistler olarak belirtilmekte.
Avusturya halkı ve siyasetinin İslam ve Müslüman düşmanlıklarının seçim dönemlerinde daha fazla göze çarpıyor olduğu doğruysa da, yukarıdaki araştırmadan elde edilen sonuçların da gösterdiği gibi, söz konusu olumsuz durumun Avusturya’da artık geri dönülemez bir noktaya doğru evrildiğini anlamak gerekiyor. Avusturya’da artık yapısal bir durum arz eden İslam ve Müslüman düşmanlığının, aşırı sağcıların tekelinde olmaktan çıkarak partiler üstü bir yapıya ve hatta etnik ve dini kimliği farklı olsa da siyasi geleceğini bu dalgaya kapılmakta bulanları da içerecek bir aşamaya ulaşması, 2. Dünya Savaşı öncesinin zehirli atmosferinden çok da uzakta olunmadığı gerçeğini düşündürüyor.
[AA, 8 Ekim 2019]