Türkiye doğal güzellikleri ve tarihsel zenginlikleriyle turizm alanında önemli imkanlara sahip. Küresel turizm piyasası içerisinde önemli bir oyuncu olma potansiyeline rağmen Türkiye, ne yazık ki, turizm alanında yakın zamana kadar dikkate değer bir performans gösteremedi. Uzun yıllar boyunca turizm, ülkenin yapısal ve ekonomik sorunlarından kaynaklanan döviz açığını kapatacak basit bir sektör olarak görüldü. Bu aşırı pragmatik ve indirgemeci bakış açısının sonucu, Türkiye bütün coğrafi ve tarihsel zenginliklerinden faydalanmak yerine ucuz deniz turizminin cazibe merkezi olmayı tercih etti.
Bu durumun birçok nedeni bulunmakta. Karar alıcılardaki vizyon eksikliği ilk neden olarak sayılabilir. Uzun yıllar boyunca hükümetler ülkeyi cazibe merkezi haline getirecek bir unsur olan turizmden elde edebileceği ekonomik ve siyasi güç potansiyelini hayal etmekten maalesef uzaktı.
İkinci temel neden, Türkiye’nin uzun yıllar tarihi birikimini ve derinliğini reddeden, adeta tarihine küsmüş bir ülke olarak yaşamaya mahkûm edilmesidir. Durum böyle olunca da, turist çekmek için kullanılan pazarlama ve kamu diplomasisi politikalarında tarihsel zenginliklerin önemli bir kısmı devreye sokulamadı.
Son bir neden olarak da, Türkiye’nin yetersiz altyapısı gösterilebilir. Havaalanlarının, demiryollarının ve karayollarının kısıtlı olduğu bir ülkenin tüm turizm fırsatlarını kullanmasını beklemek hayalcilik olur.
Öte yandan Türkiye, son yıllarda yapmış olduğu hamlelerle birlikte turizmi, ülkenin uluslararası arenadaki ekonomik ve siyasi gücünü arttıracak, dinamik bir sektör haline getirmeyi başardı. Bir başka deyişle, Türkiye’deki karar alıcılar turizmi bir yumuşak güç unsuru olarak kullanabilmeyi kurumsal gelişim sürecinde öğrendiler.
Bu perspektifin amacı, turizm sektöründe son yıllarda yaşanan gelişmeleri özetleyerek Türkiye’nin turizmi nasıl bir yumuşak güç unsuru haline getirdiğini incelemektir..