1 Kasım Milletvekili Genel Seçimi öncesinde siyasi partilerin seçim beyannamelerinin önemli başlıklarından birisi de yeni anayasaydı. Seçim, tek başına bir iktidarı ve 2019 yılına kadar sürecek seçimsiz bir dönemi doğurdu. Gerek seçim sonucu oluşan istikrarlı siyasi tablo ve Meclis aritmetiği, gerekse AK Parti yöneticilerinin açıklamaları yeni Anayasa konusunu tekrar ve hızlı bir şekilde gündeme soktu. Hatta bu konudaki tartışmalar henüz yeni Meclis toplanmadan ve yeni hükümet kurulmadan başladı.
Hükümet programında da yeni Anayasaya özel ve öncelikli bir başlık açıldığını görmekteyiz.1 Bu perspektifin konusu, yeni Anayasa tartışmalarında hükümet sisteminin (başkanlık sisteminin) yanında gündeme gelen ilk konulardan birisi olan, Anayasanın hangi yöntemle yapılacağı sorunudur. Çünkü bir Anayasanın “demokratik” olarak nitelenmesini sağlayan, içeriği kadar hazırlanış yöntemidir. İçeriği demokratik olsa bile hazırlanışı toplumsal müzakere ve uzlaşmaya dayanmayan bir Anayasa, devamlı bir meşruiyet sorunu yaşayacaktır.
Seçim sonuçları AK Parti’ye tek başına yeni bir Anayasa yapma imkânını vermemiştir. TBMM’den bir Anayasa metnini geçirebilmek için üye tam sayısının 3/5’i yani 330 milletvekili gereklidir ve bu durumda referandum zorunludur. Üye tam sayısının 2/3 çoğunluğu yani 367 ve üzeri bir sayı ile kabul edilen bir metin için ise referandum zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak bu kısmi bir değişiklik değil yeni bir Anayasa olacağı için her halükarda referanduma gidilmesi yeni Anayasanın meşruiyetini artıracaktır. Sonuç olarak, AK Parti’nin sandalye sayısı 317’de kaldığı için tek başına yeni bir Anayasa yapma imkânının olmadığını, bu süreci diğer bir parti ya da partilerle yürüteceğini ve ideal olanın da mümkün olduğunca geniş tabanlı bir uzlaşma olduğunu söyleyebiliriz..