Her ne kadar Müslümanlar Avusturya’da 900 yıldır yaşamaktalarsa da, günümüz Avusturya’sındaki Müslümanların tarihi İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlamaktadır. 1966’da Türk işçi göçünün ilk dalgaları Avusturya’ya gelmeye başladığında, İslami kurumlar hem sayıca az hem de küçüktü. Bosna Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na dâhil olduğu 1912 yılında kabul edilen İslam Kanunu üzerine tesis edilen Avusturya İslam Konseyi (IGGiÖ) 1979 yılında kuruldu. İslam’ın ne resmi bir din ne de Müslümanların organize dini bir grup olarak tanındığı diğer Batı Avrupa ülkeleri ile (örneğin Almanya) karşılaştırıldığında, İslam dininin legal olarak tanınması Avusturya devleti ve onun Müslüman vatandaşları arasında eşsiz bir ilişkinin oluşmasına zemin hazırladı. Devletle Müslümanlar arasındaki bu ilişki, yasal olarak tanınan 16 kilise ve dini mezhepten biri olan Avusturya İslam Konseyi’ne kamu kuruluşu statüsünü kazandırdı. Ayrıca İslam Konseyi’ne, devlet okullarında Müslüman öğrencilere İslam dersi verme ve Müslümanlarla ilgili kanun tasarılarını gözden geçirme hakkı verdi.
İslam Konseyi’nin rolü ve önemi İslam’ın kamusal alanda tartışılan bir mesele olmasıyla birlikte ciddi bir şekilde arttı. Konsey başkanı ve medya sözcüleri düzenli olarak İslam üzerine tartışmalara katılıyor ve Müslümanlar ile ilgili birçok alanda hükümet ile müzakere yapmaktadırlar. Aslında, bu kurumsallaşmış iletişim beraberinde birçok avantaj getirdi. Her şeyden önce iki taraf arasında bir güven ilişkisi oluştu. Bu güven ilişkisinin sağladığı iyi çalışma ortamı her iki tarafın da yararlandığı sonuçları doğurdu. Bir örnek vermek gerekirse Danimarka’daki “Karikatür Krizi” boyunca, Avrupa Birliği dönem başkanlığı yapan Avusturya, ortamı yatıştırmak için birçok diyalog girişimi organize etti.
Yeni bir kanun çıkarılması İslam Konseyi’nin uzun süredir gündemindeydi. Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) ve Avusturya Halk Partisi (ÖVP)’den oluşan mevcut hükümet 2 Ekim 2014’te, Yahudi cemaatinin tanınmasına dair 2012’de kabul edilen kanunu model alan bir kanun tasarısı sundu. Bu yazıda hükümetin bu tasarısının, hükümetin iddia ettiği gibi Müslümanların taleplerini karşılayabilecek seviyede olup olmadığı incelenecektir. Ayrıca bu yeni kanun taslağının Müslümanların statülerini ileriye götürüp götüremeyeceği ele alınacaktır. Burada esas sorulması gereken soru, Müslümanlar ve onların dini kuruluşları olan İslam Konseyi’nin, legal olarak tanınan kiliseler ve diğer dini gruplar gibi eşit bir muameleye tabi olup olamayacaklarıdır. Bu sorunun önemi şu basit varsayıma dayanmaktadır: Avusturya’nın, anayasasında bulunan eşitlik ve denklik ilkeleri uyarınca tüm kiliselere ve dini gruplara eşit muamele etmesi gerekmektedir. Bu yazının ana amacı bu eşit muamelenin pratiğe dökülüp dökülmediğini incelemektir.