Ekim 2016’da UNESCO İsrail’in Mescid-i Aksa’ya dair politikalarını sert bir dille eleştiren bir karar yayınladı. Kararda İsrail’in kutsal mekandaki politikaları pek çok başlık altında incelenerek yüksek perdeden eleştiri ve kınamalara tabi tutulmuştu. Nitekim karar gerek Filistin gerek İsrail tarafında yankı uyandırdı. Şaşırtıcı olan UNESCO’nun İsrail’in Kudüs ve Kudüs’teki kutsal mekanlardaki keyfi ve hukuksuz uygulamalarını eleştirmesi değildi. UNESCO’nun bu yönde vermiş olduğu onlarca kararı mevcut. Şaşırtıcı olan İsrail hükümetinin kararda Mescid-i Aksa’nın Mescid-i Aksa olarak anılmasını eleştirerek UNESCO’yu bölgenin Yahudiler için önemini inkar etmekle suçlaması ve tepkisinin dozunu UNESCO büyükelçisini geri çağırmaya kadar vardırmasıydı. UNESCO kararına verilen bu tepki İsrail’in 1967’den beri sürdürdüğü Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı Yahudileştirme programında yeni bir perde açtı. Kudüs’te sahnelenen oyunun bu son perdesinde İsrail artık Müslüman mirasa zarar veren politikalarını güvenlik gerekçeleriyle meşrulaştırma çabasını terk ederek Müslüman mirası reddeden bir söylem geliştirme aşamasına geçti.
Kudüs ve şehirdeki kutsal mekanlar üzerinde süregelen mücadelenin tarihi göz önünde bulundurulduğunda görülüyor ki Kudüs meselesi Filistin-İsrail meselesinin, Mescid-i Aksa ise Kudüs’ün kalbidir ve Kudüs’te yaşanan gerginlikler Filistin’in tamamını önüne katıp sürükleyecek güçte bir momentum oluşturur. Bölgedeki mevcut sistemin kırılganlığı ve çıkan çatışmaların olası sonuçları değerlendirildiğinde Mescid- i Aksa etrafında gelişen sürecin dikkatle takip edilmesi gerekiyor. Bu yazıda “İsrail’in Mescid-i Aksa ve çevresinde uygulamakta olduğu politikalar nelerdir?”, “26 Ekim’de onaylanan UNESCO kararı sonrasında yaşanan süreç neden önemli?” ve “Mescid-i Aksa’da yaşanması muhtemel senaryolar nelerdir?” sorularına cevap aranacak..