2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin önderliğinde oluşturulmuş yaklaşık 40 ülkeden oluşan çok-uluslu Koalisyon Güçleri’nin Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adı ile başlattıkları askeri harekat, Irak’ın tamamının işgali ile devam etti ve nihayetinde Saddam Hüseyin’in Baas rejimine son verildi. ABD ve İngiltere’nin Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu ve bu silahların koalisyon ülkeleri başta olmak üzere “özgür dünyanın” güvenliğini ciddi şekilde tehdit ettiği gerekçesiyle gerçekleştirdiği (ki kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiasının doğru olmadığı ortaya çıktı) bu işgal ile Irak’ta yeni bir dönem de başladı. Ancak Irak, 2003 ABD işgali sonrasındaki dönemde artan bir şekilde etnik-sekter krizlerle birlikte tezahür eden bir yönetim krizi ile yüzleşmeye devam etti. Sünniler’in başını çektiği asimetrik askeri direniş ve buna karşı işgal güçlerinin yerel işbirlikçilerle birlikte uyguladığı siyaset çatışmaların ülke sathına yayılmasına ve çok sayıda Iraklı’nın hayatını kaybetmesine neden oldu.
Böyle bir iklimde ABD marifetiyle Irak’ın yeni siyasi haritası etnik ve mezhebi dengelere göre dizayn edilmeye çalışıldı, ancak Sünniler Baasla eşitlenerek ötekileşmekten kendilerini kurtaramadı. 2005’te hazırlanan Irak daimi anayasası tüm Irak vatandaşlarına siyasi faaliyet yürütme, siyasi parti kurma hakkı tanımış; terör, ırkçılık, tekfircilik ve mezhepçilik yapmamak şartıyla çok partili bir siyasi hayat öngörmüş olsa da, siyasi dinamikler etnik ve sekter ayrımlar üzerinden şekillenmeye devam etti.