Filistinliler tarafından Nekbe (felaket) günü olarak kabul edilen 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesiyle Filistin halkı siyasal bir kaosla birlikte ekonomik olarak bir kıskacın içinde sıkışmıştır. İsrail, yayılmacı politikasıyla bir yandan Filistin’in tarıma elverişli topraklarına sahip olurken, diğer yandan Filistinlileri ucuz işgücü olarak kullanmıştır. Böylece, 1948-1967 yılları arasında tarım açısından büyük önem arz eden Filistin topraklarının yüzde 78’i İsrail’in kontrolüne geçmiştir. İsrail’in tehditkar ve saldırgan tavrı nedeniyle Filistin nüfusunun yarıdan fazlası topraklarını terk ederken, Batı Şeria’nın kontrolünü Ürdün, Gazze’nin kontrolünü ise Mısır almıştır.
1967 yılına kadar izlediği yayılmacı politikalarla büyüyen ve aktarılan dış sermaye sayesinde ekonomisini güçlendiren İsrail, karşılaştığı ekonomik yenilenme ve hammadde ihtiyacı sebebiyle Filistin’e yönelik saldırılarına devam etmiştir. “6 Gün” olarak bilinen savaşla Sina Yarımadası, Gazze Şeridi, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Golan Tepelerini ele geçirerek hakim olduğu toprakların alanını 2,5 katına çıkarmıştır. Bu savaşla birlikte İsrail, Filistin’in işgücü ve pazar payının büyük bir kısmını ele geçirmiş ve Filistin ekonomisini derinden sarsmıştır. Kaybedilen tarım toprakları, Filistinlilerin insan onurundan uzak çalışma şartları, kendi topraklarında başka bir ülkenin ucuz işgücü olarak çalışma zorunluluğu, Filistin halkının yalnızca ekonomik değil, ekonomik etkinlik için gerekli olan siyasal ve sosyal haklarına yönelik umutlarını da yok etmiştir.
1967-1990 yılları arasında İsrail’in Filistin üzerindeki ekonomik baskısı artmıştır. Filistin’in diğer ülkelerle olan ticari bağlantısını siyasal baskısını kullanarak yok etmeye çalışan İsrail, bu konuda başarılı olmuş ve Filistin ekonomisini kendisine bağımlı bir duruma getirmiştir. Bu dönemde Filistin ithalatının yüzde 90’ının İsrail’den gerçekleşmesi bu bağımlılığı açıkça göstermektedir. 1993 ve 1994 yıllarında ise Ortadoğu’da İsrail’in Filistin üzerindeki ekonomik ve siyasal baskısını azaltacak gelişmeler yaşanmıştır. 1993’te İsrail-Filistin arasında Oslo’da imzalanan barış anlaşması, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Filistin Yönetimi’ne dönüşmesi ve Filistin Devleti’ne giden yolu açması açısından büyük önem taşımaktaydı. Anlaşma sonrasında İsrail Batı Şeria ve Gazze Bölgesi’nden büyük oranda çekilmiştir. Oslo Anlaşması’yla siyasal kazanım elde eden Filistin tarafı, 29 Nisan 1994 yılında imzalanan Paris Protokolü’yle ekonomik avantajlar elde etmiştir. İsrail ekonomisinin dönüşümünün de etkin rol oynadığı bu anlaşmayla birlikte Filistin uluslararası finansal desteğin merkezi haline gelmiştir. Bu durum 1994-2000 yılları arasında başta kişi başı gelir olmak üzere, temel makroekonomik göstergelerde göreceli bir iyileşmeye yol açmıştır. Ancak İsrail’in güvenlik bahanesiyle Filistin'e saldırması, Filistin ekonomisinin istikrarsızlığına ve İsrail’in Filistin üzerindeki ekonomik ve siyasal hakimiyetini artırmasına neden olmuştur. Bu da ekonominin dalgalı bir seyir izlemesine yol açmıştır.