24 Kasım 2014 tarihinde İran nükleer sorununa dair uzun süreçte yeni bir aşama daha geçildi. Viyana’da 5+1 Grubu ülkeleri ile İran Dışişleri Bakanları arasında yapılan görüşmelerde ümit edilen başarıya ulaşılamadı. Geçen yıl Kasım ayında taraflar arasında imzalanan geçici anlaşma ile oluşan olumlu atmosferde kalıcı bir çözüme ulaşılabilmesi konusunda bu defa yüksek beklentiler oluşmuştu. Geçen süre içerisinde taraflar arasında yoğun temaslar sürdürüldü ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ile dönemin Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton arasında yürütülen görüşmelere zaman zaman 5+1 Grubu ülkelerinin Dışişleri Bakanları da katıldılar. Birleşmiş Milletler yaptırımları yanında, ABD ve AB’nin tek taraflı yaptırımları karşısında özellikle ekonomik açıdan ciddi sorunlar yaşayan İran’ın Batılı ülkelerden gelen baskılar karşısında boyun eğdiği ve nükleer çalışmalarını onların istediği şekilde sınırlı düzeyde yürütmeye razı olduğu konuşuluyordu. Artık yapılacak kalıcı anlaşmanın detayları konuşulurken, geçen süre içerisinde dünya politikasında yaşanan önemli gelişmelerin Tahran’a yeni hareket alanları oluşturup oluşturmadığı tartışılmaya başlandı. Bu çerçevede, İran’a karşı ağır BM yaptırımlarına Güvenlik Konseyi’nde karşı çıkmayan Rusya’nın Ukrayna krizi nedeniyle Batılı ülkelerle arasının iyice açılmasının İran nükleer sorununa dair görüşmelerinin başarısını etkileme olasılığı konuşulan konular arasında yer alıyor. Ortadoğu’da ise, Irak ve Suriye’de oluşan otorite boşluğunu dolduran IŞİD gibi örgütlerin hızla güçlenmesi ve hem bölge ülkeleri hem de bölge dışı ülkeler açısından ciddi tehditler oluşturmasının İran-ABD ilişkilerini olumlu etkilediği yorumları yapılıyor. IŞİD gibi radikal örgütlere karşı Tahran’ın da desteğine ihtiyaç duyan Washington’un nükleer sorun çerçevesinde İran’a yönelik baskıyı azaltabileceği de konuşuluyor.
Buna karşılık Amerikan iç siyasetinde yaşanan gelişmeler nedeniyle gelecek dönemde İran’a yönelik baskının daha da artacağını ileri sürenler de var. ABD’de yapılan seçimlerde Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato’da da çoğunluğu ele geçirmelerinin İran konusunda daha sert politika izlenmesini arzu eden kesimlerin ve onlara destek veren lobilerin etkinliğini artıracağı ve Başkan Obama’nın “müzakereler yoluyla İran nükleer sorununun çözümü” yönündeki politikasını sürdürmesinin zorlaşacağı yorumları yapılıyor. Amerikan siyasetinde yaşanan bu dönüşümün “nükleer silah yapımından vaz geçmek istemeyen İran”a karşı askeri güç kullanımı seçeneğini yeniden gündeme getireceği ve Cumhuriyetçiler ile onlara destek veren ya da etkide bulunan lobilerin Obama’yı bu yönde hareket etmeye zorlayacakları beklentileri dile getiriliyor. Bu yöndeki yorumlar, Obama’nın Ortadoğu politikasına karşı oluşan tepkinin Cumhuriyetçilerin 2016 yılında yapılacak başkanlık seçimlerini kazanmasına yardım edeceğine ve artık Kongrede çoğunluğa ve başkanlığa sahip olacak Cumhuriyetçilerin yönetimindeki ABD’nin İran politikasının İsrail’in istediği çizgide şekilleneceğine kadar uzanmaktadır.
Bu çalışmada önce İran nükleer sorunu çerçevesinde Viyana’da gelinen nokta tarafların pozisyonları çerçevesinde ele alınacak, ardından 30 Haziran 2015 tarihine kadar sürmesi planlanan müzakerelerin başarıyla sonuçlanmasını etkileme potansiyeli yüksek gelişmelerden bahsedilecek ve son olarak İran ile ABD arasındaki ilişkilerin seyrinin Ortadoğu bölgesi ve Türkiye açısından ne anlam ifade ettiği analiz edilecektir.