Trump başkan olduğu günden beri iktidar mücadelesi veriyor. Bu mücadele o kadar sert geçiyor ki her an yeni bir gelişme meydana geliyor, danışmanlar değişiyor, yerleşmiş politikalar zorlanıyor ve Trump gerçekten bir "başkan" olmaya çalışıyor. Bu anlamda sadece seçilmek değil seçildikten sonra yerleşik nizamın da yeni başkanın ufku çerçevesinde dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Aksi halde her gelişme karşısında reaksiyon veren ancak yönetemeyen bir figür çıkma ihtimali doğuyor.
Trump'ın iktidar mücadelesinde ilk raunt ulusal güvenlik danışmanı Flynn ile başladı. Flynn öncelikle iki kurumla karşı karşıya geldi CENTCOM (ABD Merkez Kuvvetleri) ve Pentagon. Bu iki kurum Obama döneminden kalma stratejileri kullanmakta ısrarcı oldu ve ufak tavizler vermeyi bile reddetti. Flynn Trump'ın da etkisiyle burada yeni bir dönüşüm başlatmak istedi. Özellikle yerel terör örgütlerine desteğin kesilmesi, ABD'nin Ortadoğu'da yeni bir strateji geliştirmesi gibi pek çok noktada farklı görüşler sundu. Ancak bu süreç Flynn'in yıpranmasına hatta bunun Trump'a kadar ulaşmasına kadar vardı. Nihayetinde Trump geri adım atarak Flynn'i görevden aldı.
Flynn'in görevden alınma sürecinde bir isim daha öne çıkmıştı. O da Trump'ın baş stratejisti Bannon'dı. Bannon Trump'ın kampanyasından politikalarına kadar pek çok konuda danıştığı bir isimdi. Bannon bu yakınlığı ve Flynn'in üzerindeki Pentagon baskıyla birlikte kendine bir iktidar alanı buldu ve Trump'ı yalnızlaştırarak sadece kendi fikirleri doğrultusunda karar almaya zorladı. Nihayetinde bu süreç dış politika ve savunma politikalarına kadar etkili şekilde uzanınca Bannon da Flynn gibi Pentagon tarafından meydan okumayla karşı karşıya kaldı. Pentagon ağırlıklı baskılar ve Bannon'ın radikal dış politika tercihleri -ki Çin ile savaş kaçınılmaz gibi radikal önerileri vardı- onun ulusal güvenlik ekibinden uzaklaştırılmasına neden oldu. Ayrıca Bannon'ın yakın ekibinde olduğu bilinen David Nunes de ABD temsilciler meclisi istihbarat komitesi başkanlığından ayrıldı.
Trump'ın yakın ekibinde yaşananların yanı sıra CIA'e güvenmemesi, kendi güvenlik ekibini kurması ve sürekli olarak Pentagon ile gerilimli bir çizgide durması şu ana kadar Trump'ın gerçek anlamda ülkeyi yönetememesine sadece reaksiyon vermesine neden oldu. Bu süreçte Trump'ın üzerindeki "müesses nizam baskısı"nı nasıl aşacağı tartışılıyordu ki Suriye'de Esed'in sivilleri haince öldürdüğü kimyasal silahlı saldırı gerçekleşti.
Suriye'de yaşanan insanlık dramı Trump'ı harekete geçirdi ve bir türlü Obama'nın yerel terör örgütleriyle iş birliği, sıfır maliyetli askeri önlem gibi stratejilerinden ayrılamayan Pentagon'a Trump tarafından Suriye'de operasyon yapılması gerektiği baskılı bir şekilde dile getirildi. Pentagon ise Trump'ın önüne hava saldırısı seçeneği sundu. Ve Suriye'deki Şayrat Hava Üssü vuruldu.
Şayrat Hava Üssü'nün vurulması Esed'e karşı bir uyarı olsa da Trump'ın iç iktidar mücadelesi Suriye'de sert bir önlem alma ihtimalini zorlaştırıyor. Ek olarak daha önceki Afganistan ve Irak deneyimleri olumsuz bir kamuoyu da oluşturuyor. Bütün bunlara rağmen Suriye'deki hava saldırısı ABD'nin Suriye stratejisinde bir dönüşüm sinyali veriyor.
Bundan sonrası için Trump'ın önünde Suriye'ye müdahale için altı senaryo olduğu söylenebilir:
- NATO Kuvvetleriyle birlikte Suriye'ye müdahale edebilir.
- ABD müdahaleyi kendi organize eder ve tek başına Şam'a operasyon düzenleyebilir.
- ABD, Türkiye, Rusya, Çin ve İran ortaklaşa bir mutabakatla Esed'in gidişini onaylayabilir.
- BM dahilinde Esed savaş suçlusu ilan edilebilir ve yargılanması için BM'ye baskı yapabilir.
- Suriye'de ABD öncülüğünde uçuşa yasak bölge ve limanların abluka altına alınması kararı verebilir.
- ABD belirli üslere nokta atışı saldırı yapmaya devam edebilir.
[Sabah 8 Nisan 2017].