Türkiye sahip olduğu genç nüfus potansiyeliyle, kalkınması adına her ülkenin tarihinde bir kez yakalayabildiği demografik fırsat penceresini yakalamış durumda. Bu tarihi fırsatı kullanabilmesi için ise önünde yaklaşık 15 yılı var. Anayasa’sında gençlerine tek bir madde ayırarak gençlere ideolojik bir formasyon sağlamaktan öte gidemeyen, bürokratik, devletçi ve kalkınmacı mantıkla bu tarihî fırsatın değerlendirilebilmesi ne kadar mümkün?
Post-modern dönemin genç, başarılı ve sağlıklı birey propagandası aynı zamanda gençliği fetişleştirdi. Popüler kültür üzerinden yürüyen bu gençlik algısı eski zamanlarda olduğu gibi gençliği protest bir duruşun imgesi ya da bizatihi gücün ya da güç potansiyelinin odağındaki demografik sınıf olmaktan da çıkardı. Böylece genç olmak, demografik bir olgudan öte, gençlik sıfatlarının gönderme yaptığı ve hangi yaştan olursa olsun gençlik sıfatlarını haiz olanlara atfedilen bir değer oldu. Gençliğe ilişkin bu algının oluşmasında kuşkusuz medya ve popüler kültürün önemli etkisi olmuştur. Medyanın gençlik imajı üzerine Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hazırlanan ve Mart 2008’de yayınlanan Türkiye’de Gençlik başlıklı kapsamlı raporu ilginç bir tespitte bulunuyordu:
“Medyanın kamuoyuna sunduğu ‘gençlik imajı’, onları bekâr, sağlıklı, dinamik ve genelde orta sınıf öğrenciler olarak gösteriyor. Oysa öğrenciler 15–24 yaş grubunun yalnızca üçte birini oluşturuyor. Çalışan ne kadar genç varsa, bir o kadar da işsiz genç var. Gerek çalışan, gerek çalışmayan gençler arasında kimileri ebeveynleri ile birlikte yaşıyor, kimileri evli ve çocuklu, kimileri kayıt dışı çalışıyor, kimileri iş arıyor, kimileri ise iş bulma ümidini artık kaybetmiş durumda.”
Yukarıdaki karamsar tablo “Türkiye’de genç olmak ne anlama geliyor? Türkiye’de gençler toplumsal ve siyasi süreçlere ne düzeyde katılıyor? Gençler toplumsal kalkınmaya gerektiği düzeyde dâhil oluyor mu?” şeklinde temel bir sorgulamaya götürüyor. Ne yazık ki genç bir nüfusa sahip olan Türkiye, bundan yeterli düzeyde faydalanamıyor. Türkiye şu anda demografik fırsat penceresini yakalamış durumda. Demografik fırsat penceresi nüfus artış hızının düşüp, çalışma çağındaki nüfusun artmaya devam etmesi durumunda oluşuyor. Bu fırsat her ülkenin tarihinde bir kez yakalanabiliyor. Geçmişte bu fırsatı yakalayan Güney Kore ekonomik ve toplumsal kalkınmada önemli bir sıçrama yaşamıştı. Türkiye için bu fırsat aralığının kapanmasına 15 yıl var. Ancak mevcut durum bu potansiyelin yeterince kullanılmadığını göstermektedir. Şu anda Türkiye’de 15-24 yaş arası 12.4 milyon genç var ve ne yazık ki bu muazzam gücün % 40’ı atıl durumda (yaklaşık 5 milyon genç), ne okuyor, ne çalışıyor.
İki engel: bürokratik zihniyet, devletçi mantık Genç bir nüfusa sahip Türkiye ne yazık ki bu potansiyeli kullanma noktasında belirgin bir politika üretemedi ve var olan politikaların uygulanma şansı da pek mümkün olmadı. Yıllardır genç bir nüfusa sahip olmakla övünen ve Avrupa Birliği yolunda yaşlı Avrupa’yı cezbedecek özelliğimiz olarak bakılan gençler, Anayasa’da sadece bir maddede yer alıyor. Anayasa’nın ilgili 58. maddesi şöyle: “Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır. Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır." Gençlere ideolojik bir formasyon sağlamayı amaçlayan bu madde, devleti düzenleyici bir erk olarak kodluyor. Genç olmak yalnızca kötülüklerden korunmayı gerektiren bir olgu değil, aynı zamanda enerjisi, istek ve bilgi sermayesinden faydalanılmayı gerektiren demografik bir olgudur. Gençliği sakınan ama bununla birlikte üretkenlik ve yeniliğe açmayan politikalar en çok da ülkenin yarınlarına zarar verir.
Kuşkusuz Türkiye’deki gençlik sorununu makro düzeydeki sorunlardan ayırt edemeyiz. Türkiye’de orta yaşlı bir bireyin sorunuyla genç yaşta bir bireyin sorunu organik olarak birbirinden bağımsız değil. Ekonomik, sosyal ve politik düzeyde ortaya çıkan her bir sorun toplumun bir parçası olan gençleri etkiliyor. Gençliğin ekonomik ve sosyal sorunlarını kısa vadede çözmek, müreffeh ve ideal bir gelecek sunmak zor. Ama şu da bir gerçektir ki genç potansiyelini harekete geçirmek ve bunu ülkenin toplumsal kalkınmasına katalize etmek adına gençlere yönelik uygulanabilir bölgesel ve ulusal politikalar üretmek Türkiye için aciliyet taşıyor. Çünkü toplam nüfus içinde gençlerin demografik dağılımı Türkiye’nin gelecek projeksiyonu adına özellikle de gençlere has projeler geliştirmeyi zorunlu kılıyor. Birleşmiş Milletler İnsani Kalkınma Programı eski Türkiye Temsilcisi Mahmood Ayub’un da dikkat çektiği üzere; “Türkiye’de Gençlerin yetenekleri, emelleri, vizyonu ve enerjisi var. Ama bunları sonuna kadar kullanabilmek için fırsatlara da ihtiyaçları var. Bu başarılırsa, ülkenin sürdürülebilir geleceği güven altına alınmış olacak. Eğer Türkiye bu fırsat penceresini bir projeye dönüştürmez ise enerji potansiyelinin üretime dönüşmesi mümkün değil.” Türkiye bürokratik, devletçi ve kalkınmacı mantık içinde kalarak bu yeni ve farklı sorunlar yumağıyla baş edemeyecek. Türkiye istihdam, eğitim ve sağlık problemlerine insan odaklı ve gelecek dönemin demografik zorunluluklarına ülkeyi hazırlayacak şekilde yeniden oluşturulmalı. Türkiye demografik fırsat penceresini etkin bir şekilde kullanmak zorunluluğuyla karşı karşıya. Bu da ancak gençlerin eğitimine yeterli yatırımları yaparak gençler için doğru ve uygulanabilir fırsatlar üretmekten geçiyor. Yarının huzur toplumunu riske eden en büyük sorunlardan biri de siyaseten ortaya çıkacak belirsizlik riskidir. Türkiye’nin gelecek yıllardaki projeksiyonunu belirleyecek bugünkü siyasi yelpaze sağlama alınmadığı takdirde üretim ve iş gücü piyasası çok zayıf kalacak. Kalifiye olmayan ve istihdam edilemeyen genç nüfus, toplumsal kalkınma yerine toplumsal kaosa hizmet edecek. Gençler arasında eğitime ve üretime katılımda fırsat eşitliği ihmal edildiği takdirde yeni dönemde büyük kentlere hareket eden gençler arasında büyük bir fırsat eşitsizliği ortaya çıkacak. Bu da ülke çapında huzursuzluk ve gerilime neden olabilir.
Türkiye gençliği fırsat mı, kriz mi? Türkiye’nin gençlik sorunu, daha doğru bir tanımlamayla gençlik fırsatı Türkiye’nin temel kırılma ve kriz noktalarıyla da yakından ilgili. Örneğin; genç nüfus potansiyelinin fırsat ya da krize dönüşme potansiyelinin bulunduğu en önemli konulardan biri de Kürt Sorunu. Çünkü Doğu ve Güneydoğu’da büyük bir genç nüfus potansiyeli var. Bu nüfus eğitim bakımından yetersiz ve yeterince kalifiye değil, buna karşın birçoğu Batı’ya göç ediyor ve vasıfsız işlerde istihdam ediliyor. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki nüfus toplam nüfusun %10’una tekabül ediyor. Az eğitimli, vasıfsız kitlelerin kırsal bölgelerden kentlerin varoşlarına akın etmesi yolundaki korkulu senaryo artık fazla olasılık taşıyan bir senaryo değil.
Sonuç olarak, Türkiye’deki gençlik sorunları uzun soluklu projeksiyonların yanında uygulanabilir ve aciliyet taşıyan çözümler beklemekte. Ekonomi alanına yönelik en büyük sorun işsizlik, kalifiye eleman ihtiyacı, doğru yönlendirilemeyen insan sermayesi sorunu. Türkiye şu anda genç ve dinamik bir nüfusa sahip. Fakat bu nüfus potansiyeli doğru ve etkin bir şekilde yönlendirilemediği için toplumsal kalkınmaya katkı sağlayamıyor. Tüketim toplumunda bir yığın genç, işsiz ve maharetsiz bir şekilde neo-liberal politikaların tüketici bir nesnesi haline gelmiş durumda. Bu durum ilerisi için çok önemli sosyal sorunlara kaynaklık edebilir. Çünkü istihdam edilemeyen ve eğitilemeyen genç nüfus, sınıflar arası gelir ve fırsat eşitliğinin kapanmadığı bir toplumda sosyal travmalara neden olabilir. Bugün atılmayan adımların yarın telafisi olmayabilir.
Mostar Dergisi, Temmuz 2009. sayı:53