Trump başkanlığında ABD ile AB’nin ilişkilerinin iyi gittiği söylenemez. Her ne kadar başkan olduktan sonra Trump, AB özellikle de Almanya aleyhine sarfettiği ağır eleştirileri yumuşattıysa da karşılıklı güven henüz sağlanamadı. Gerçi sorunun Trump’ı da aşan yönleri var. Hatırlayacaksınız ABD Almanya başta olmak üzere birçok ülkenin liderlerini dinlemişti. Trump döneminde ise bu güvensizlik strateji yoksunluğuyla birleşerek önemli konularda ayrışmaya dönüştü.
Örneğin Katar meselesinde Trump’ın Suudi-BAE tarafından kurgulanan taraflı yaklaşımını AB paylaşmadı. Almanya ve Fransa’dan Katar’ın ortaklığına vurdu yapan açıklamalar gelmişti. Hariri’nin istifaya zorlanması da Trump’ın aksine AB başkentlerinde yanlış bulundu. Daha sonrasında Hariri Riyad’dan Paris üzerinden çıkabildi. Kudüs meselesinde AB’nin dinamosu hükmündeki tüm Batı Avrupa ülkeleri blok halinde ABD’nin Kudüs kararının karşısında yer aldı. BM’deki oylamada birkaç Doğu Avrupa ülkesi dışındaki AB üyeleri Türkiye ve Yemen’in tasarısına “evet” oyu verdi. Ve son olarak İran meselesinde Trump’ın müdahaleci ve savaş çığırtkanı yaklaşımı AB’nin birçok üyesi tarafından endişeyle karşılandı. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ABD ve müttefiklerini bölgeyi savaşa sürüklemekle itham etti.
Avrupa’nın elbet bütüncül bir dış politikası yok. Ülkeler arasındaki siyasal ve çıkar ayrışmaları, farklı dış politik yaklaşımlara sebep oluyor. Bunun en doğrudan muhataplarından birisi Türkiye. Avrupa da kriz içerisinde ve kendi sosyo-politik şeytanlarıyla güreşiyor. Fakat yine de son zamanlarda, yani son yazımda da belirttiğim küresel siyasetteki kaos ortamında, bölgesel meselelere ilişkin bazı örtüşmeler gözlerden kaçmıyor. Yukarıda sıralanan tüm bölgesel konulardaki Avrupa ile Türkiye politikaları arasındaki bölgesel örtüşmeler, ikili ilişkilerde iyileşmeye sebep oluyor. Tabii ekonomiden güvenliğe kadar uzanan birçok konudaki karşılıklı bağımlılık da bu iyileşmeye rasyonel gerekçe oluşturuyor. ABD’nin iç ve dış politik kaosun dehlizlerine hapsolduğu şu günlerde Türkiye ve AB birbiriyle müzakereye daha teşne görünüyor.
Kısa bir süre içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kritik Fransa ziyareti, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Almanya ziyareti ve Avusturyalı mevkidaşı Kneissl’in ocak sonunda planlanan İstanbul ziyareti, Hırvatistan Cumhurbaşkanı Grabar-Kitarovic’in Ankara ziyareti, AB Konseyi Dönem Başkanı Bulgaristan Başbakan’ı Borisov’un Demir Kilise açılışında verdiği mesajlar, önümüzdeki dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin son birkaç senenin aksine daha steril ve rasyonel bir zemine oturabileceğine işaret ediyor.
Türkiye ittifakları çeşitlendirme ve dostları artırma amacıyla geniş coğrafyada diplomasi trafiği yürütürken, Türkiye’nin en eski müttefiki/rakibi Avrupa’yla ilişkilerini yeni bir rasyonalite üzerinde ilerletmesinin sadece AB ve Türkiye’ye değil dünyanın birçok meselesine faydası olur. ABD okyanusun diğer tarafında kendisini nispeten rahat hissedip hata üstüne hata yaparken, Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberinin ısısı Avrupa’ya doğrudan yansıyor ve Avrupa’yı Türkiye gibi sorun çözücü bir aktörle müzakereye zorluyor.
[Akşam, 12 Ocak 2018].