Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantısı bu yazı yazıldığı sırada devam ediyordu. Dolayısı ile bugün medyada YAŞ’tan çıkan sonuçların ne olduğu belli değildi. Bu yazının konusu, YAŞ’ta kimlerin “terfi” ettiği meselesi de değil zaten.
Bugüne kadar, toplanma dönemlerinde YAŞ ile ilgili genelde “terfiler” gündemde olurdu. Hatta YAŞ toplanmadan aylar evvel TSK içindeki “kariyerist askerler” medyada tanıdıkları üzerinden bir algı çalışması yürütürlerdi.
Kimlerin terfi olacağı, kimlerin emekli edileceği ya da hangi komutanların görev süresinin uzatılacağı, basında kulis bilgisiymiş gibi günler öncesinden tartışılırdı.
Hâlbuki YAŞ’nın görevleri arasında “terfi” meselesi tali bir unsur olarak düzenlenmiştir. YAŞ’ın esas misyonunda, askerî ve stratejik konseptin gözden geçirilmesi, TSK’nın program ve hedeflerinin belirlenmesi gibi konular öncelikli meseleler olarak yer almaktadır. Ancak bugüne kadar, “asker ağırlıklı” YAŞ toplantılarında bu konuların ayrıntılı tartışıldığı kamuoyunun gündeminde çok da yer almamıştır.
15 Temmuz darbe girişiminin önemli sonuçlarından biri, TSK ve güvenlik bürokrasisinin hâlâ sivil denetime kapalı olduğunun bir kez daha anlaşılmasıydı. Uzun yıllar boyunca, Türkiye’de asker-sivil ilişkilerinin sorunlu yapısı, güvenlik bürokrasisinin özerk yapılanmasını güçlendirmişti.
15 Temmuz’a kadar bu özerklik, özellikle TSK’nın içindeki cunta yapılanmalarının sivil siyaset tarafından fark edilmesini önlemiştir.
Sivil siyasetin denetimine tamamen kapalı devre modelinde faaliyet gösteren TSK, elinde tuttuğu asimetrik bilgi üstünlüğü ile seçilmiş iktidarları yanıltmıştır.
Örneğin, kendisinin farkında olduğu ancak kurum taassubu gereği, içerisine 40 yıldan fazla bir sürede her türlü gayrimeşru yöntemleri kullanarak sızan bir terör örgütünün tehdit kapasitesini, kamuoyunun bilgisine ve tartışmasına açmamıştır.
TSK içinde daha 1980’lerde FETÖ’nün organize bir şekilde sızdığı hatta hangi yıl kaç FETÖ’cüye sınavların kazandırıldığı uzun yıllardır bilinmesine rağmen, sivil alana bu bilgi verilmemiştir.
Hatta kamuoyu TSK içine FETÖ tarafından yerleştirilen askerî öğrencilerin bilinmesine rağmen “sonradan kazanabilir” gerekçesiyle ordudan uzaklaştırılmadığını, ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra öğrenebilmiştir.
15 Temmuz sonrası tüm güvenlik kurumlarındaki yapılanma ihtiyacı iki açıdan aciliyet arz etmekteydi. İlki, FETÖ’den bu kurumların acilen arındırılması, ikincisi ise güvenlik bürokrasisinin yapısal sorunlarının giderilerek bir an önce iç ve dış tehditlere karşı asli görevini etkin bir şekilde yerine getirme kabiliyetine kavuşturmaya yönelikti.
15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından güvenlik bürokrasisinin yeniden yapılandırılması için önemli adımlar atıldı.
Bu yeniden yapılandırmada, güvenlik birimlerine yönelik sivil kontrolün tamamen sağlanması, gücün tek elde toplanmasını önlemeye dönük dengeleyici güvenlik mekanizmasının oluşturulması amaçlandı.
Personel alım sisteminin çeşitlendirilerek ideolojik odaklanmalar üzerinden otonom yapılanmaların engellenmesine yönelik bir sistem arayışı başlatıldı.
Bu dönüşümün YAŞ ile ilgili en önemli sonucu, Kurul’un yapısının, sivil idarenin lehine değiştirilmesidir. Yani YAŞ, 4 asker ile 10 sivilden oluşacak şekilde sivillerin ağırlığında yapılandırılmıştır. Kurula İçişleri, Dışişleri, Adalet Bakanları ve Başbakan Yardımcıları dâhil edilmiştir. Jandarma Genel Komutanı, Donanma Komutanı, Ordu Komutanları ve diğer orgeneral ve oramirallerin kurul üyelikleri kaldırılmıştır. YAŞ’ın sekretaryası Genelkurmay Başkanlığından Millî Savunma Bakanlığına geçmiştir.
15 Temmuz’un ardından YAŞ’ın bu üçüncü toplantısıydı. İlk iki toplantının en önemli gündemi ordunun FETÖ’den arındırılmasıydı.
Bu bir yıllık süre içinde 196 general ve 7 binin üzerinde subay ordudan ihraç edilmiştir.
Bu dönüşüm ve değişime rağmen, ordunun yeniden yapılandırılması, personel rejiminin şeffaflaştırılması ve FETÖ’den tamamen arındırılması hâlâ tam olarak tamamlanamamıştır.
Ordunun vatan savunmasına odaklanacak şekilde yapılandırılması ve darbecilik genlerinden tamamen uzaklaştırılması için sivil denetimin tamamen sağlanması, Türkiye’nin selameti ve güvenliği açısından hayati derecede önemlidir.
[Türkiye, 03 Temmuz 2017].