Türkiye'nin liderliğinde düzenlenen G20 Zirvesi, dünya devletlerini Antalya'da buluşturdu. 2 gün süren G20 liderler zirvesinde verilen mesajlar zaten önemliydi, ancak Zirve'nin hemen öncesinde yaşanan Paris saldırısı, G20'de ortaya çıkacak deklarasyonda yer alacak mesajların önemini daha da artırdı.
Peki Türkiye'nin dönem başkanı olduğu G20 Zirvesi'nin diğer G20'lerden farkı neydi? Bunun için, G20 Zirvesi'nde ortaya çıkan sonuçların ne anlama geldiğine kısaca bakalım.
G20 BİLDİRGESİ'NDEN YANSIYANLAR
G20 Zirvesi'nin ana gündem maddesi, kapsayıcı büyümeydi. Geçmiş dönemlerde yalnızca ekonomik büyümeyi artırmaya odaklanan G20, bu kez Türkiye liderliğinde ekonomik büyüme sonucunda oluşan refahın herkes tarafından adil paylaşılabilmesine güçlü bir vurgu yaptı.
Bu da gösteriyor ki, yeni dönemde hem Türkiye için hem de G20 ülkeleri için ekonomik gelirin artışı kadar gelirin adil paylaşımı da, önemli gündem başlıklarından biri olacak.
Ekonomik büyümenin kapsayıcı olması, yalnızca gelir adaletsizliğini azaltmayacak. Ayrıca, birçok ülkedeki sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin azaltılmasıyla o ülkelerde toplumsal barışın gerçekleşmesi de sağlanacaktır. Çünkü, sosyal barışın ortadan kalkması tüm dünya ülkelerini tehdit ediyor.
Ayrıca, Türkiye gibi Müslüman, bölgede temsiliyet gücü yüksek ve etkin bir ülkenin kapsayıcı büyüme ve eşitsizliklerin giderilmesi konusunda öncü olması ve fakir ülkelerin sorununun G20 zirvesine taşınmış olması da çok önemli.
Hele fakir Afrika ülkelerinde yaşayan insanların temel ihtiyaçları için gereksinim duydukları enerjiye erişim konusunu enerji bakanlarını toplayarak gündeme getirmiş olması ise, Türkiye'nin G20 liderliğini üstlendiği misyona uygun olarak başarıyla yerine getirdiğinin göstergesi.
G20 Zirvesi'nde öne çıkan asıl başlık ise terördü. G20 Zirvesi öncesinde yaşanan Paris'teki saldırılar, Suriye meselesine ve Suriyeli mültecilereyıllarca gözlerini ve kulaklarını kapatan gelişmiş ülkelere, teröre karşı ortak hareket etme zorunluluğunu göstermiş oldu.
Çünkü, hem ekonomik hem de sosyal sorunlar artık küreselleşti. Bu yüzden, sorunların çözümü de ancak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak hareket etmeleriyle mümkün.
ULUSLARARASI KURUMLAR REFORME EDİLMELİ
Bildirgede en dikkat çeken konulardan biri ise IMF ile ilgili başlıktı. IMF'nin yapılandırılmasında 2010 reformlarının uygulanması konusunda bildirgeye yansıyan kararlılık önemliydi. Çünkü IMF'de ülkelerin temsil gücünü belirleyen “kota” yapısının daha adil ve hakkaniyetli bir yapıya kavuşması, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin ekonomisini yakından ilgilendiriyor.
Ayrıca, IMF'nin para birimi olarak ifade edebileceğimiz SDR'yi oluşturan para birimlerinin temsil güçlerinin de aynı şekilde adil bir şekilde güncellenmesi gerekiyor. Aksi takdirde, gelişmiş ülkelerin menfaatlerini önceleyen IMF'nin bu algısı devam edecek. Ancak, küresel ekonomik konjonktür gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin de IMF gibi uluslararası kurumlarda temsiliyetlerinin artırılmasını gerektiriyor.
IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelere ekonomileri ölçüsünde hak ettikleri temsil gücünü vermezse, kısa vadede olmasa bile yeni kurumlar oluşabilir.
Çünkü, artık uluslararası kurumların mevcut haliyle küresel ekonomik sorunları çözebilecekleri konusunda soru işaretleri artmış durumda.
Ayrıca, G20 ülkeleri dünya ekonomisinin % 85'ini, dünya ticaretinin % 80'ini gerçekleştirirken, ülke nüfusları dünya nüfusunun üçte ikisine karşılık geliyor. Bu kadar geniş bir temsil gücü bulunmasına rağmenG20 kararlarının hiçbir yaptırım gücünün olmaması, yeni dönemde G20 için yeni bir kurumsal yapının zorunluluğunu ortaya çıkarıyor.
Türkiye sonuç bildirgesine, alınan kararların uygulanması gerekliliğini de ekleyerek bu konuya dikkat çekmiş.
Son olarak, yıllarca görmezden gelinen sorunları G20 Zirvesi'ne taşıyan Türkiye, azgelişmiş ülkelerin beklentisini de karşılamış oldu.
[Yeni Şafak, 19 Kasım 2015]