Siyasi partilerin Cumhurbaşkanı adaylarını belirleme mesaileri devam ediyor.
AK Parti, istişarelerini büyük ölçüde tamamlayıp adaylık meselesinde son sözü Başbakan Erdoğan’a bıraktı. Muhalefetin aday arayışıysa, MHP’nin ‘çatı aday’ çağrısına uygun bir aday bulma yönünde devam ediyor.
Çatı adayı formülünü, CHP ve MHP için cazip kılan en önemli dinamik, tek başlarına kendi adaylarını seçtirebilmelerinin zor görünmesidir. Aslında, Cumhurbaşkanı ilk turda seçilemediğinde gerçekleştirilecek ikinci turda, ortak aday formülü kendiliğinden devreye girecek ve liderlerin şimdiden zahmetli bir arayış dönemi geçirmelerine gerek kalmayacak(tı). Ancak, Erdoğan’ın (veya Gül’ün) ilk turda seçilebileceğine dair veriler, muhalefet liderlerini ikinci turu beklemekten vazgeçirerek ortak aday arayışına yöneltmiş görünüyor.
Bu kaygı, elbette, anlaşılabilir bir siyasal rasyonaliteye dayanıyor. Bu nedenle, çatı aday arayışı, gayrimeşru bir çaba olarak nitelendirilemez. Ancak, bu çabaların siyasi meşruiyete sahip olması, siyasi bir mühendislik içermediği anlamına da gelmiyor.
Çatı aday formülü, siyasetin olağan akışına müdahale etmesiyle düpedüz bir mühendislik faaliyetidir.
Demokratik siyaset, elbette, farklı gruplar arasında gerçekleştirilebilecek bir ittifak arayışına kapalı değildir. Hatta demokratik siyasetin, bu tür ittifak arayışlarını teşvik ettiği, ittifaklara dayanarak yol aldığı bile söylenebilir. Ancak, her ittifak arayışının demokratik siyasetin ruhuna uygun olduğunu söylemek mümkün değil.
Dolayısıyla, ittifakın nasıl ve hangi enstrümanlar üzerinden hayata geçirildiği oldukça önem kazanıyor.
Demokratik siyasetin özüne uygun ittifak arayışıyla mühendislik faaliyeti olarak ittifak arayışını basit bir kriter üzerinden ayırt etmek mümkün: ittifak arayışı, siyasi söylem ve politikalar üzerinden mi, yoksa açık-gizli görüşme ve müzakereler üzerinden mi yol alıyor? Bu ayırım ittifakın öznelerini veya muhataplarını da belirler: ittifak taban düzeyinde mi aranıyor, tavan düzeyinde mi?
Demokratik siyasal süreçlerde, siyasi partilerin vizyon, söylem ve politikaları kendiliğinden tabanda karşılık bularak bir çok farklı toplumsal-siyasal kesimin ortak bir çatı altında toplanmasına yol açar.
Mühendislik süreçlerindeyse, tavan düzeyinde yürütülen görüşme ve pazarlıklar üzerinden bir ittifak arayışı sürdürülür.
Mühendislik faaliyeti, siyaset eksikliğinin bir sonucudur. Siyaset üretemeyenler, mühendisliğe başvurur.
Siyaset tabana hitap eder, mühendislik ise tavana. Siyaset, taban üzerinden ‘çatı’yı kurar. Mühendislik ise, tavan ittifakı üzerinden tabanı yönlendirmeye çalışır. Siyaset tabanı dönüştürür, mühendislik ise tavanı dizayn etmeye çalışır.
Yakın dönem Türkiye siyaseti, her iki tutuma uygun verilere de sahip.
AK Parti, iktidarı süresince, hemen her dönemde, farklı siyasal-toplumsal kesimlerin desteğini aldı. Ancak, hiçbir dönemde, AK Parti ile bu toplumsal-siyasal kesimler arasında açık-kapalı bir müzakere veya pazarlık süreci yaşanmadı. AK Parti, farklı toplumsal kesimleri kuşatan söylem ve politikalar geliştirerek ittifak siyaseti yürüttü. Genel ve yerel seçimlerdeki başarısı, 12 Eylül referandumunun %58 oy oranı ile kabul edilmesi, AK Parti’nin yürüttüğü pazarlıklarla değil, ürettiği söylem ve politikalarla mümkün oldu.
Çatı adayı formülü ise, hiçbir siyaset üretmeden, muhalefet tabanını kendiliğinden birleştirecek bir söylem ve politika geliştirme zahmetine katlanmadan, tavan düzeyinde yürütülen görüşme ve pazarlıklar üzerinden yol aldığı için, demokratik siyasetin ruhuna aykırı bir mühendislik arayışıdır.
Muhalefet, bütün çabasına karşın, bir çatı adayı üzerinde uzlaşacak gibi görünmese de, bu vesileyle, siyaset ile mühendislik arasındaki farkın altını çizmiş olalım.
[Akşam, 10 Haziran 2014]