Türkiye'nin son yıllarda dış politika gündemi herkesin malumu. Son derece yoğun ve karmaşık. Ülke olarak birçok tehdit ve fırsatla aynı anda karşı karşıyayız. Ve bu karmaşanın içinde yolumuzu bulmaya çalışıyoruz.
Özellikle son beş yıl içerisinde daha önce çok da örneğine rastlamadığımız bir hareketlilik yaşanıyor. Türkiye dört bir tarafta askeri operasyonlar yapıyor. Diplomatik müzakereler yürütüyor. 2013-2016 arası sıkışmışlık bir şekilde kırıldı ve şimdi Türkiye'nin önüne geniş bir manevra alanı doğdu. Önemli sorunlar fırsata dönüştürüldü.
Kriz bölgelerinde teker teker pozitif sonuçlar almak bir yana bu ilerleyiş Türkiye'nin uluslararası statüsünü de ciddi biçimde etkiledi. Eskiden Türkiye'nin belli başlı ve sınırlarıyla kısıtlı bir dış politika gündemi vardı. Irak ve Suriye'nin kuzeyi başlıca güvenlik endişeleriydi. Çoğunlukla bir bölgesel aktör özellikleri sergiliyordu. Ama bugünlerde Türkiye'nin davranışları küresel bir aktör tavrı taşıyor.
Bunu sadece iyimserlik pompalamak için söylemiyorum. Trump ve Putin'in en çok Erdoğan'la görüşmek durumunda kalması önemli bir göstergedir.
Astana, Cenevre ve Berlin süreçlerinin en kilit aktörü olmak da aynı şekilde Türkiye'nin dış dünyada nasıl etki bıraktığını anlamak için önemli.
Bunlar sadece diplomatik teamüllerin bir gereği olan sembolik göstergeler değil. Küresel sistem sarsılırken ayakta kalmayı başaran ve çevresine güç yansıtabilen Türkiye ister istemez tüm dünyada etkin bir aktör haline dönüşüyor. Bu durumu bir hüsnükuruntu olarak nitelemeye çalışanlar var. Bakmayın bu kutuplaştırıcı siyasi tartışmalara. Artık dünyanın birçok kriz bölgesinde rakipleri Türkiye'yi hesaba katmak durumunda hissediyor kendini.
Bir örnekle anlatmaya çalışayım. Geçenlerde Amerika'nın ünlü düşünce kuruluşlarından biri Amerika ile Çin arasındaki rekabeti ele alan bir tartışma yayınladı. Beş uzman görüşü içeren bu yayında Çin ile Amerikan rekabeti sırasında diğer "büyük güçlerin" tavırlarının nasıl olabileceği ele alınmış. Bu büyük güçler şunlar: Hindistan, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve Türkiye. Evet hepsi bu kadar. Uzmanlar Çin Amerika rekabetinde etkili olabilecek aktörleri sayarken bunlara Türkiye'yi de bir büyük güç olarak eklemek zorunda kalmış.
Demek ki, bu uzmanlar Türkiye'yi sadece Batı ittifakının söz dinleyen ve etkisiz bir elemanı olarak görememiş. Yakın zamanda bu tür değerlendirmelerle daha çok karşılaşacağız. Çünkü artık Türkiye'yi anlamak için sadece Amerika ve Avrupa'yı anlamak yeterli değil. Artık Türkiye'nin kendine has ulusal çıkarları var ve Türkiye bunları kendi gücüyle savunabilecek bir ülke konumuna geliyor.
Keşke ülkemizdeki siyasi ve toplumsal kutuplaşmayı bir kenara bırakıp bu yeni gerçekliğe ülke olarak sahip çıkmayı becerebilsek. Rakiplerimiz Türkiye'nin ne düzeye geldiğini anladı. İnşallah Libya'da ne işimiz var diyenler de bunun kıymetini öğrenir.
[Sabah, 7 Temmuz 2020].