SETA > Yorum |

Türk ve Kürt Ulusalcılıklarının Bugünkü Manzarası

Kürt sorununun -özellikle demokratikleÅŸme, terör ve bölgesel kalkınma baÄŸlamlarıyla- Türkiye’nin 2006 yılında başını aÄŸrıtacak ve yüzleÅŸmek zorunda kalacağı baÅŸlıca konulardan biri olduÄŸu çokça dile getirildi. CumhurbaÅŸkanlığı seçimine kadar krizlerden kaçınma arzusuyla halı altına süpürülen ve bir ÅŸiddet olayı yaÅŸanıncaya kadar da bahsi açılmayan Kürt sorunu, ülkenin derin gündemi olarak neÅŸter atılmadığı için ur gibi büyümeye devam ediyor. Kürt sorunu hakkında bu dönemde adamakıllı düÅŸünmekten ve konuÅŸmaktan sakınmanın vebali büyük olacaktır. Toplumsal barışı sürdürmeye ve tarafların tansiyonlarını düÅŸürmeye yönelik somut faaliyetler gözle görülür hale getirilmezse, 2007 seçimleri GüneydoÄŸu’da Kürtçü, kalan yurtta Türkçü partilerin oylarını arttıracağı muhakkaktır. Mart ayı sonlarında, özellikle Nevruz ile birlikte Türk ve Kürt ulusalcılıklarının kapışma noktasına geleceÄŸine dair senaryo iddialarında bulunmuÅŸ olmaları dikkate alınacak olursa,1  medya camiasının çözüme katkı saÄŸlayacak bir dil geliÅŸtirmek yerine, yangını seyretmeyi tercih ettiÄŸini söylemek abartı olmayacaktır. Hatta, beklenen ÅŸiddet olaylarının çıkmamış olmasından duyulan gizli bir üzüntüyü Nevruz günlerinde çıkan gazete baÅŸlıklarından sezinlemek de mümkündür.

Kürt sorununun -özellikle demokratikleÅŸme, terör ve bölgesel kalkınma baÄŸlamlarıyla- Türkiye’nin 2006 yılında başını aÄŸrıtacak ve yüzleÅŸmek zorunda kalacağı baÅŸlıca konulardan biri olduÄŸu çokça dile getirildi. CumhurbaÅŸkanlığı seçimine kadar krizlerden kaçınma arzusuyla halı altına süpürülen ve bir ÅŸiddet olayı yaÅŸanıncaya kadar da bahsi açılmayan Kürt sorunu, ülkenin derin gündemi olarak neÅŸter atılmadığı için ur gibi büyümeye devam ediyor. Kürt sorunu hakkında bu dönemde adamakıllı düÅŸünmekten ve konuÅŸmaktan sakınmanın vebali büyük olacaktır. Toplumsal barışı sürdürmeye ve tarafların tansiyonlarını düÅŸürmeye yönelik somut faaliyetler gözle görülür hale getirilmezse, 2007 seçimleri GüneydoÄŸu’da Kürtçü, kalan yurtta Türkçü partilerin oylarını arttıracağı muhakkaktır. Mart ayı sonlarında, özellikle Nevruz ile birlikte Türk ve Kürt ulusalcılıklarının kapışma noktasına geleceÄŸine dair senaryo iddialarında bulunmuÅŸ olmaları dikkate alınacak olursa,1  medya camiasının çözüme katkı saÄŸlayacak bir dil geliÅŸtirmek yerine, yangını seyretmeyi tercih ettiÄŸini söylemek abartı olmayacaktır. Hatta, beklenen ÅŸiddet olaylarının çıkmamış olmasından duyulan gizli bir üzüntüyü Nevruz günlerinde çıkan gazete baÅŸlıklarından sezinlemek de mümkündür.

90’lı yılların askeri yöntemlerine dönüÅŸ mü?

21 Mart gününde gerçekleÅŸen Nevruz kutlamaları, gerek ulusalcı gerekse Kürtçü hareket tarafından önemli bir kavÅŸak olarak bekleniyordu. Kürtçü gazetecilere göre, “baharla birlikte Kürtlerin hareketliliÄŸini bastırmak için kitlesel gözaltı ve tutuklamalar yapılacak. Newroz’a kadar cezaevleri aÄŸzına kadar doldurulacak,”ÅŸeklindeki aşırı kehaneti gerçekleÅŸmedi.2  Ancak GüneydoÄŸu’da eski günleri hatırlatan geliÅŸmeler olmadı deÄŸil. Mesela, OHAL döneminde Van ve Hakkari arasında yer alan kontrol noktaları, uzun bir aradan sonra tekrar canlandırıldı. 2000 yılında kaldırılan yedi kontrol noktası Åžubat’ın ikinci haftasından beri tekrar aktif.3  Åžemdinli’ye gitmek için yola çıkan kafileler artık önce Erzincan’a girerken GBT testi için durduruluyor; Van’a kadar iki-üç defa polis tarafından yapılan bu yoklamalar, Van’dan sonraki arama noktalarında Özel Harekat Timleri’nin kontrolünde. 4   Åžubat’ın son haftasında Dargeçit’te öldürülen yedi teröristten birinin kulağının kesilmiÅŸ olması, birinde kurÅŸunun arka kafadan girip çeneden çıkmış olması, çoÄŸunda darp izlerinin bulunması, yollarda defalarca ve saatlerce jandarma tarafından durduruldukları için cenazelerin gece yarısından sonra gömülebilmesi, “ordunun 1990’lı yıllardaki uygulamalarını tekrardan devreye koyduÄŸu” ÅŸeklinde yorumlanıyor.5  Dargeçit operasyonundan kimyasal silah kullanıldığı da iddia edildi.6  15 Åžubat’ta basın açıklamasına izin vermeyen polis DTP Adana il binasının kapısını balta ve kazmayla kırarak içeride bulunan 232 kiÅŸiyi gözaltına aldı.7  EÅŸzamanlı olarak komÅŸu ülke Ä°ran’da da, PKK eylemlerini arttırdıkça Kürt politikası gerginleÅŸiyor. 15 Åžubat gösterilerinde 11 kiÅŸi öldü, 700 kiÅŸi gözaltına alındı; Apo’nun Farsça’ya çevrilen kitapları toplatıldı; 17 Åžubat’ta yapılan bir operasyonda 8 Ä°ran askeri öldü.8

Kocaeli Ülkü Ocakları’nın 25 Åžubat yürüyüÅŸünde zafer iÅŸareti yapıp bayrak tekmeleyen ve linç edilmek istenen kiÅŸinin Kocaeli Jandarma Komutanlığı’nda görevli bir jandarma erbaÅŸ olduÄŸu ortaya çıktı.9  Trabzon’da TAYADlılar’ı linç etmeye azmettiren kiÅŸinin de Gazi Katliamı’nın bir numaralı sanığı Adem Albayrak olduÄŸu ortaya çıkmıştı; Åžemdinli’deki bombacının Jandarma astsubayı çıkması gibi.

TBMM Åžemdinli AraÅŸtırma Komisyonu’na bilgi veren Hakkari, Yüksekova ve Åžemdinli’nin DTP’li Belediye BaÅŸkanları, BaÅŸbakan’ın Kürt Sorunu ile ilgili açıklamalarından sonra bölgedeki olayların arttığına dikkat çektiler ve olayların sorumlusu olarak derin devleti gösterdiler.10  Terör Eylem Planı'nın uygulanması için MGK Genel SekreterliÄŸi’nin Seferberlik ve SavaÅŸ Hazırlıkları Planlama Dairesi Ä°ç Güvenlik Grubu'nu görevlendirmesini; planın 19 Ocak tarihinde BaÅŸbakan tarafından imzalanması, 23 Åžubat'ta MGK Toplantısı'ndan Tavsiye Kararı olarak da çıkması ve ilgili kurumlara dağıtımı yapılmasını, Ali BayramoÄŸlu MGK’nın yeniden psikolojik hareket ve devlet içi koordinasyon iÅŸlerine geri döndüÄŸüne, siyasetin topyekün bir yaklaşımla MGK'ya teslim edildiÄŸine yordu.11

Ulusalcı cephenin asker cenahı Kuzey Irak’taki geliÅŸmelerin Türkiye’nin güneydoÄŸusuna sirayetine eski yöntemlerle engel olmak amacıyla tehlikeli faaliyetlerde bulunduÄŸu gibi, hükumet de ipleri bu cenahın eline teslim etmeye razı görünmektedir.

Åžemdinli ve Yüksekova’da yaÅŸanan olaylar gibi, Ä°mralı adasındaki tek kiÅŸilik hapishanede zaten mücerret bir hapis hayatı süren Apo’nun 30 Kasım’da avukatlarına söylediÄŸi bazı sözlerin basında yankı bulması üzerine 12 Aralık’ta yirmi günlük hücre cezasına çarptırıldığının Kürtler’e duyurulması da bu faaliyetler setindendir. PKK sempatizanlarının “hücre içinde hücre”, “tecrit içinde tecrit cezası” olarak adlandırdıkları bu uygulama Kürt halkını provoke etmek amacıyla bilerek duyurulmuÅŸ ve bu duyuru neticesinde bölgede beklenen karışıklıklar sayesinde askeri müdahale yöntemlerinin önü açılmaya çalışılmıştır. Bu hücre cezasını kullanmakta gecikmeyen terör örgütünün düzenlediÄŸi gösterilere katılan kalabalıkları boy boy fotoÄŸraflarla gösteren Kürtçü gazeteler bu politikaları, “devletin Türkiye Kürtleri’ni, adeta zorla Irak devletinin ve dolayısıyla ABD ve Ä°srail’in kollarına itme çabası” olarak yorumladı. Özgür Gündem’in bir haber analizinde “Türkiye’de Kürtler’in ayrılma ve ayrı bir devlet kurma yönünde bir talebi bulunmadığı” halde, “Kürt halkına yönelik ÅŸoven dalga”nın bu cenah tarafından sürdürülmesinin “demokratik çözümde ısrar etmeleri”ne engel olmayacağı yazıldı.12 

Askerlerle ilgili fısıldanan ve hiç de inandırıcı olmayan daha vahim bir senaryo, yaÅŸanan olayların Kuzey Irak ile Türkiye Kürtleri arasında bir tampon bölge oluÅŸturmak üzere Hakkari’nin üç sınır ilçesinin (Åžemdinli, Yüksekova ve Çukurca’nın) boÅŸaltılmasına yönelik operasyon planlarıdır.

AsayiÅŸ sorununa indirgenmiÅŸ toplumsal bir mesele kangren olduktan sonra, birilerinin sorumluluk üstleneceÄŸini beklemek safdillik olacaktır. Bu mesele eninde sonunda inisyatif almaktan ÅŸimdilik korkan siyasetçilerin kucağında patlayacak, ÅŸarapnelleri bütün milleti ve devleti etkileyecektir.

Kürt ve Türk Ulusalcılıkları Birbirini Besliyor

Sorun artık sadece devletin ya da terör örgütünün politikaları deÄŸildir. Son aylarda Kürt ve Türk milliyetçilikleri birbirilerini bileyen iki bıçak gibi keskinleÅŸtirdi, giderek dillerindeki saldırgan tonu yükseltti. Sağından soluna, oy hesaplarıyla hareket eden Türk siyasal partileri ulusal kimliÄŸe vurgu yapmakta ve Kürt tarafını da keskinleÅŸtirmektedir. Medyanın bilinçsizce ve bazen partizan bir biçimde bu “ulusalcı” söyleme 13  kapılıp olayları tırmandırması bu süreçte görülen en tehlikeli tehdittir. Aşırı saÄŸ söylemler merkez partiler tarafından içselleÅŸtirilmekte; partiler popülizm uÄŸruna demokrat ve özgürlükçü prensiplerini çiÄŸner hale gelmektedir. MHP'nin, özellikle 1990'larda aşırı saÄŸ gibi gözükmemesinin nedenlerini de ele alan bir yazısında Ahmet Ä°nsel, Türkiye'de siyasal alanın ağırlık merkezinin son yedi-sekiz yıl içinde hızla MHP'lileÅŸtiÄŸini; MHP'den öteye, 12 Eylül’den sonra devletin de birçok bakımdan otoriter, ÅŸoven, militarist bir zihniyetten beslendiÄŸini belirtmiÅŸti.  Ä°nsel, bu nedenle yalnız MHP'nin deÄŸil, rejimin ana yapısının Türkiye'de klasik bir aşırı saÄŸ kalıba daha yakın olduÄŸunu, DYP, ANAP, DSP gibi "merkez partilerin" her an milliyetçi, ÅŸoven veya militarist bir çıkış yapma potansiyeli taşıdıklarını ifade etmiÅŸti.14  Ä°nsel’in CHP’yi eklemeyi unuttuÄŸu bu yazısında belirttiÄŸi potansiyel tehlikenin bugün gerçekleÅŸtiÄŸini ve bu söylemin halka sirayet ettiÄŸini söylemek mümkündür.

Kürt Hareketinin ve Türk Ulusalcılığının Sivil Boyutları Güçlendi

Silahların sustuÄŸu 1999-2005 yıllarında Kürt hareketi “sivil toplum” hareketi görünümüne kavuÅŸtu ve artık basitçe askeri güçle üstesinden gelinemeyecek bir ulusal bilinç veçhesi kazandı.

Türkiye’nin AB üyeliÄŸi sürecinden, köy boÅŸaltma politikaları sonucunda büyük ÅŸehirlere göçle yaÅŸanan Kürt kentlileÅŸmesinden ve Kuzey Irak’ta Kürtler’in devletselleÅŸmesinden güç kazanan Kürt hareketinin pan-Kürdist damarı da kalınlaÅŸtı. Daha önce dışsal etmenler olarak görülen bu üç süreç (AB, kentleÅŸme ve Kuzey Irak) artık iç dinamiklere dönüÅŸtü.

Buna mukabil, Türk milliyetçiliÄŸi de giderek “sivil toplumcu“ bir çizgiye kayarak belki de ilk kez MHP ve Ülkü Ocakları dışında örgütlenmelere gitti. Ekim 2005’in  son haftasında Milli Güvenlik Kurulu'nda uygun bulunan yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde (MGSB) aşırı saÄŸ ‘tehdit’ kapsamından çıkarılarak 'gözlem altına alınması gereken unsur' diye tanımlanmıştı. Bu tanımlama askeriyede de söz konusu damarın güçlendiÄŸini gösterdiÄŸi gibi, bu tarz saÄŸ örgütlenmelere yeÅŸil ışık yakan bir düzenleme olarak okunmalıdır. Paramiliter nitelikler taşıyan bu ulusalcı örgütler ilk kez geçen Nevruz’daki bayrak yakma hadisesinin ardından çıkan eylemlerde ve Baskın Oran/ Ä°brahim KaboÄŸlu öncülüÄŸünde hazırlanan Azınlık Raporu’nun kameralar önünde yırtılmasından sonra görüldü ve güç gösterilerini BoÄŸaziçi’ndeki Ermeni Konferansı ve Orhan Pamuk davasında sürdürdü. Bu örgütler söylemleriyle PKK ile Kürt halkı arasındaki sınırı kaldırarak sorunun Türk halkı arasındaki algılanışına da zarar vermiÅŸlerdir. Sıradan insanlar arasında milliyetçilikten öte, ırkçılığa varacak yorumlar duymak giderek kanıksanmaktadır.

Bu kanıksamayı besleyen entelektüel boyut da göz ardı edilemez. ASAM BaÅŸkanı Gündüz Aktan Radikal’deki köÅŸesinde Türkmenler’in Türkiye’ye gelebilmeleri karşılığında “Kürtler’in kendi rızalarıyla Kuzey Irak’a gitmeleri en doÄŸru çözüm olacak” diyebilmiÅŸ, “gönüllü bir mübadele”den söz edebilmiÅŸtir.15  Anadolu’dan sadece azınlıklar mübadele ile dışarı gönderilmiÅŸken, cumhuriyetin en önemli iki kurucu unsurundan biri için bunu teklif edebilmek vatanseverlikle çeliÅŸen bir pozisyondur. Aktan’ın bu ÅŸoven yazısını müjdelercesine, ondan birkaç gün önce PKK yanlısı Özgür Gündem gazetesinin bir yazarı köÅŸesinde ÅŸöyle yazmıştı: “Bugün Kürtler’in inkarı ya da asimilasyonu deÄŸil, Anadolu’dan kovulması üzerinden yeni bir ülkü geliÅŸiyor… Türkçülük hareketi ilk defa bir yol ayrımına iÅŸaret ediyor. Ve belki de Türkçü aktörler ilk kez saf ırkın yurdu ülküsünü tahayyül alanından çıkarıp gerçekleÅŸtirme dinamiÄŸine dönüÅŸtürüyor.” 16

“Bugün Türk ve Kürt kamuoyları birbirinden tamamen kopma yolunda” diyen Etyen Mahcupyan da bir yazısında bölgede yaÅŸayan bir aydınının gelecekle ilgili kaygılı öngörüsünü ÅŸöyle aktarmıştır: “Muhtemelen çevre bölgelerdeki Kürtler giderek kentlere göç ederken, daha önce batıya yerleÅŸmiÅŸ olanlar da güvenlik kaygısıyla bölgeye dönmeye baÅŸlayacaklardır”. 17  Bizce bu dönüÅŸ sadece güvenlik kaygılarından deÄŸil, artık sosyal muhayyile olarak da icat edilmiÅŸ ve kurulmuÅŸ bir seküler Kürt kimliÄŸinden ve Kürdistan fikrinden de güç alacaktır.

Ulusalcı Cephe Safları Sıklaştırıyor

En saÄŸdaki ile en soldakinin, teÅŸkil edilen anti-AB ve anti-Kürt cephesinde birbirine omuz verebilmesi ve ortak bir kümede toplanabilmesi, Türkiye’de ideolojik ayrımları yeniden kategorize etmemizi gerektiren bir saflaÅŸmaya iÅŸaret etmektedir. Klasik saÄŸ-sol ayrımı tarihe, bu iki düÅŸman cenahın mensupları da birbirine karıştı. YeniçaÄŸ gazetesinin Onur Öymen’le “CHP Genel BaÅŸkan Yardımcısı Öymen, AKP’nin Planlarını DeÅŸifre Ediyor” ve “Avrupa BirliÄŸi Raporlarındaki Mayınları Patlatıyor” baÅŸlıkları altında iki gün tam sayfa röportajlar yapabildiÄŸi bir dönemdeyiz artık. 18   Ä°smet Berkan’ın “Kızıl Elma koalisyonu” adını taktığı bu yeni oluÅŸumun argümanları çok ikna edici ve mantıklı deÄŸil; ama bu durum akımın etkisini azaltmıyor. Mesela, “alt-üst kimlik” ve “anayasal vatandaÅŸlık” tartışmalarında ulusalcı cephenin Avrupa anayasalarını örnek göstermesi kendi varlık sebeplerine terstir: Avrupa BirliÄŸi’ne girmeyi reddeden kesimin Avrupa anayasalarını örnek gösterme hakkı olmamalıdır. Ancak halk nezdinde mantıksızlıklar algılanmıyor ve tam tersi, bu akım halkın ulusalcı eÄŸilimlerinin tonunu koyulaÅŸtırıyor. AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu BaÅŸkanı büyükelçi Kretschmer, bir röportajında son aylarda meydana gelen geliÅŸmeleri göz önüne alarak, “Türkiye’nin AB’ye girmesi için milliyetçilik sorununu çözmesi gerek”tiÄŸini söyledi.  Emre Gönen de Türkiye’de AB entegrasyonuna karşı faÅŸizan bir söylemin yükseldiÄŸini, daha önce bu söylemle ilgili olmayan kitlelerin bunu benimsemeye baÅŸladığını belirterek, "her türlü milliyetçiliÄŸin destek bulabildiÄŸi bir ortam var. Hiç söylenemeyecek ÅŸeyler çok rahatlıkla telaffuz edilebiliyor," dedi.20  Stratejist Nihat Ali Özcan, Türkiye’de milliyetçiliÄŸin giderek yığın milliyetçiliÄŸine dönüÅŸtüÄŸünü, giderek daha fazla düÅŸman tarif eden bir milliyetçiliÄŸe evrildiÄŸini, linç psikolojisine daha yatkın bir ortam oluÅŸmaya baÅŸladığını söylemiÅŸtir.21  Ä°nsan Hakları DerneÄŸi’nin Åžubat’ın son gününde yayınladığı 2005 Yılı Raporu’na göre de, “2005 yılı toplumun kışkırtıldığı, saldırgan milliyetçiliÄŸin açıkça ya da örtülü bir biçimde desteklendiÄŸi; demokratik hak ve özgürlüklere saldırıların ve linç giriÅŸimlerinin cesaretlendirildiÄŸi, hatta teÅŸvik edildiÄŸi bir yıl oldu."  22

Sonuçta, durumdan vazife çıkarma misyonuyla hareket ettiklerinde Kürt düÅŸmanlığı ortak paydası altında birleÅŸen bu cephenin toplumsal huzura bir tehdittir; bunları zayıflatmaya yönelik ve vatanseverlik temelli iletiÅŸim stratejileri oluÅŸturulmalıdır.

DemokratikleÅŸme ve Reform Rüzgarları Dindi mi?

Türkiye’de son aylarda yaÅŸanan geliÅŸmeler 1999 Depremi’nden beri esen demokratikleÅŸme ve reform rüzgarlarının dindiÄŸini ve 90’lara bir dönüÅŸün yaÅŸandığını düÅŸündürmektedir. Ancak yeni ÅŸartlar, 90’ların politikalarına uygun zemin saÄŸlayacak nitelikte deÄŸildir. Konjönktürün deÄŸiÅŸmesinde çeÅŸitli etkenler rol oynadı: Kuzey Irak’ta Kürtler’in BaÄŸdat’tan bağımsızlıkla sonuçlanabilecek adımlar atmalarından ve devletleÅŸmelerinden doÄŸan endiÅŸeler; bu endiÅŸeyi büyüten PKK eylemleri, GüneydoÄŸu’dan dönen asker cenazeleri, bölgede yaÅŸanan adam kaçırmalar; AB sürecinde Kıbrıs, GüneydoÄŸu, Azınlıklar, Patrikhane, Ermeni meselesi, tarım politikaları gibi konulardan kaynaklanan gerginlikler; Avrupa’da güçlenen muhafazakar rüzgar. KüreselleÅŸmenin getirdiÄŸi eÅŸitsizliklerin bütün dünyayı bunaltması, 2005 yılında liberal politikalardan bıkan seçmenlerin birçok ülkede saÄŸ partileri baÅŸa getirmesine, ya da liberal partilerdeki muhafazakar unsurların çoÄŸalmasına yol açtı.

Kürt hareketi de Türkiye’de özellikle de BaÅŸbakan’ın sorunu tanımlayan açıklamasından sonra baskıcı politikaların arttığını, devletin statükocu kesimlerinin bu açılımlara tepki göstererek ittihatçı yöntemlere döndüÄŸü fikrindedir.

Adalet Bakanı’nın geçen yıl gerçekleÅŸen Ermeni Konferansı’na katılan Türk akademisyenler için “Türk milletini arkadan hançerleme” deyimini kullanabilmesi ve bu çıkışının uluslar arası akademik çevrelerden aldığı ağır tepkiler bir yana, Pamuk ve AÄŸca davalarındaki tavırları rahatsızlık vericiydi. Adalet bürokrasisi zaten devletin en statükocu kurumuyken, başında bu fikriyata ödün vererek toplumsal dengeleri gerecek açıklamalarda bulunan bir bakanın olması ülkenin geçtiÄŸi badireli zamanlar için hiç de uygun deÄŸildir.

Adalet Bürokrasisi EÄŸitilmeli

Türk adalet bürokrasisi maalesef çok tutucu ve demokrasi özürlüdür. Bu nedenle siyasi veçhesi bulunan davalarla ilgili olarak alınan adli kararlar bugün toplumu geren dinamiklerden biri olan ulusalcı dediÄŸimiz camianın ekmeÄŸine yaÄŸ süren cinstendir. Toplumsal gündem maalesef yanlış yargı kararları etrafında ÅŸekillenmektedir. Son aylarda toplumsal dengeleri geren önemli gündem maddeleri hep adli iÅŸlemlerle ilgilidir. Kanunları uygulayan meslek grubu zihniyetini deÄŸiÅŸtirmeden hukuksal reformların gerçekleÅŸmesi, demokratik yasaların kabulü maalesef hep kağıt üzerinde ve göstermelik kalacaktır. Adalet Bakanlığı, yurtdışı ayağı da olan kapsamlı bir eÄŸitim çalışması planlamalıdır. TaÅŸra yargıçlarının kısır kasaba kültüründen vazgeçemeyen tutuculuÄŸu büyük ÅŸehirlerde önemli mahkemelerde görev aldıklarında da sürmekte, devletin hukuki alanda attığı ileri adımları tökezletmektedir.

MGK Genel Sekreteri Büyükelçi YiÄŸit Alpogan, 24 Ocak 2006’da konuÅŸma yaptığı Washington Enstitüsü’nde aynı soruna parmak basarak “Türk yargısı eÄŸitilsin. Türk yargısının fikir ve ifade özgürlüÄŸü anlayışı, bu alanda uluslararası görüÅŸten, modern, medeni ülkelerin anlayışından çok uzakta. Bu farkı eÄŸitimle kapatmalıyız" dedi.23 

Adalet bürokrasisinin verdiÄŸi mahkumiyet kararları yüzünden Türkiye sürekli AÄ°HM’de mahkum olmakta ve onbinlerce YTL tazminat ödemektedir. Mesela, 11 Ocak 2006’da sonuçlanan 13 davanın tamamında Türkiye mahkum oldu. Bunlar arasından ÅŸu üç davayı zikretmek kafi olacaktır: Özgür Bakış gazetesinin, OHAL'in yürürlükte olduÄŸu dönemde, 1999’da, yargı denetimine kapalı olan bir kararla Diyarbakır, Hakkari, Siirt, Åžirnak, Tunceli ve Van'da yasaklanması üzerine gazete çalışanlarının açtığı ve 10 Ocak 2006’da sonuçlanan davada Türkiye 22.400 YTL; 1993'te partisinin yıllık kongresinde konuÅŸma yaptığı ve "SavaÅŸ DeÄŸil, Demokratik Çözüm" baÅŸlıklı bir bildiri yayımladığı için mahkum olan Demokrasi Partisi Merkez Komite üyesi Refik Karakoç'un açtığı davada ise 4 bin YTL’ye mahkum oldu.24  "Öcalan ve Burkay'la Kürt Sorunu” baÅŸlıklı kitabından dolayı mahkum olan Oral Çalışlar’a dostane çözümle 4 bin YTL ödemeye kabul ederek dosyayı AÄ°HM kayıtlarından sildirdi.  Türkiye bu onüç mahkumiyetin onikisinde iÅŸkence, yargısız infaz, etkili soruÅŸturma yapmamak, gözaltı süresini aÅŸma, kötü muamele, ifade özgürlüÄŸünü ihlal, adil yargılanma hakkını ihlal gibi demokratikleÅŸme özürlerinden kaynaklanan suçlardan hüküm giymiÅŸtir.

Anayasa Değişiklikleri Lazım

Elbette hukuki alanda hala yapılması gerekenler de vardır. Åžimdilik uygulanma ihtimali olmasa da, konjunktür uygun hale geldiÄŸinde yapılması gereken en radikal reform anayasada Kürtler’i rahatsız eden hükümlerin yumuÅŸatılmasıdır.26  Her kesimden bu yönde talepler ve temenniler olmuÅŸtur. Mesela, CHP eski Genel Sekreteri ve Radikal yazarı Tarhan Erdem, sorunun üzerine giderken “iki anlama gelen cümleler kurmadan”, “sorulara soyut kavramlara boÄŸulmadan, tek manaya gelecek cevaplar verebilmeli” demiÅŸ ve ÅŸöyle devam etmiÅŸtir: “Anayasamızı deÄŸiÅŸtirmemiz lazım… 126. ve 127.maddelerinin yeniden yazılması lazımdır. Çünkü anayasamızın 127.maddesinde vesayet hükmü getirilmiÅŸtir. Bu madde yönetimin merkezi idarenin vesayeti altında gerçekleÅŸmesini hükme baÄŸlar. Oysa demokratik yönetim, tercihlerin merkezi deÄŸil, yerel yönetimler tarafından yapılmasına dayanır.” 27

Asıl talep anayasanın 66.maddesinin deÄŸiÅŸtirilmesiyse de, bunun bugünkü ÅŸartlarda yapılabilmesi maalesef zordur. “Türk Devleti’ne vatandaÅŸlık bağı ile baÄŸlı olan herkes Türk’tür” maddesi, Mahcupyan’ın belirttiÄŸi gibi, vatandaşı devletin kimliÄŸine mahkum eden, onun TürklüÄŸünü devletle ilintili kılarken, devleti de ‘Türk devleti’ olarak adlandırmakta beis görmeyen, devletin nasıl olup da ontolojik olarak daha önceden Türk olabildiÄŸini muÄŸlak bırakan, adeta hiçbir vatandaşı olmasa bile bu devletin ‘Türk devleti’ olduÄŸunu ima eden 28 bir anayasa hükmüdür.

Kürt Siyasetini ÇoÄŸullaÅŸtırmak Mümkün mü?

Mahcupyan bir yazısında bugün bölgede daÄŸda akrabası olmayan neredeyse hiçbir ailenin kalmadığını belirttikten sonra, “PKK yörenin insanları için siyasi bir referanstan ziyade, cemaatçi baÄŸları yaÅŸatan bir yapılanma haline gelmiÅŸ,” dedi. 29 

Terör örgütünün bu gücü yeterli bir alternatifinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Zaten örgüt böyle bir potansiyel vadeden eden kiÅŸileri ve grupları ortadan kaldırma politikası uygulamıştır. Daha da vahimi, devletin kendisi ÅŸimdiye kadar bu örgüt dışında bir temsile müsaade etmeyecek zeminin oluÅŸmasına katkıda bulunmuÅŸtur. Geç de olsa, artık alternatif önderlik imkanlarının yolu açılmalıdır. Bölge halkına böyle bir imkanın mevcut olduÄŸu, tercihin mümkün olduÄŸu mesajı verilmelidir. Toplumsal temsil kanallarının açılması gerekmektedir. “Legal görünümlü Kürt kimlikli unsurlar, çözüm getirici çalışmalar içerisindeki yerlerini alamamışlardır,” diyen emekli MÄ°T MüsteÅŸar Yardımcısı Cevat ÖneÅŸ’e göre de, “demokratik sistemin kalıpları içerisine girebilecek, sistemle entegre olabilecek oluÅŸumlara yardımcı olunması ve yönlendirilebilmeleri” elzemdir. 30

Kürt siyasetinin en aşırı teklifi anadilde eÄŸitimdir ki, ona varıncaya kadar birçok saÄŸduyulu Kürt politikacıyla üzerinde uzlaşılabilecek baÅŸka konular vardır. Kaldı ki, anadilde eÄŸitimle ilgili olarak beklenmedik çevreler bile yolları açan yorumlarda bulunmuÅŸ, mesela, Erkan Mumcu 2006 yılıyla ilgili öngörüsünde, “ÅŸimdilik RTÜK’te takılan anadilde yayın ve anadilde eÄŸitim, iÅŸleyen bir metot haline gelecek” diyebilmiÅŸtir.31 

Sonuç olarak, Kürt hareketinin ve Türk ulusalcılığının bugün geldiÄŸi noktada sivil toplum boyutlarının güçlendiÄŸi, saflarının sıklaÅŸtığı söylenebilir. Buna mukabil, reform rüzgarlarının dindiÄŸi bu dönemde, 1999 öncesinin ittihatçı çözüm yöntemleri, hatta onları aÅŸan öneriler daha sık dile getirilmeye baÅŸlandı.

Böyle bir ortamda BaÅŸbakan Kürt sorununa iyi niyetli bir yaklaşım izhar etmeye çalışmışsa da, söylediklerinin arkasının gelmemesi hayal kırıklığı yaratmıştır. Somut adımların atılmaması demokratik talepleri olan Kürtler’i devlet politikaları konusunda ümitsizliÄŸe sevk etmiÅŸ ve tartışmaların ulusalcıların elini güçlendirecek ÅŸekilde seyretmesine neden olmuÅŸtur. Bu sonuçta katkısı azımsanamayacak olan adalet bürokrasisi, aldığı tarafgir kararlarla kamuoyunun gündemini belirlemiÅŸ ve toplumsal taÅŸkınlıklara sebebiyet vermiÅŸtir. Medya da bu yangınlara odun taşıyan tutumlar sergilemiÅŸtir.


 1 “Bölgeden gelen haberler Nevruz’a kadar bir giriÅŸimde bulunulmazsa, toplumsal olayların hızla tırmanabileceÄŸine iÅŸaret ediyor”, Ergun Babahan, “Kürt Sorunu ve Erken Seçim”, Sabah, 24 Ocak 2006; Güler Kömürcü, “Marttan Sonra Türkler Çıldırabilir”, AkÅŸam, 27 Aralık 2005 ve “ErdoÄŸan; Onlar Yaptı Biz Niye Yapmayalım”, AkÅŸam, 31 Ocak 2006. Kömürcü, “Çılgın Türkler’rol modeli(nin), ulusal kuvvetler, bölgesel milliyetçi akımlar, ÅŸahin hareketleri de içeren bu eÄŸilimin Türkiye'nin yakın geleceÄŸinde çok önemli misyonu olacağını” da yazdı. Nevruz’a Mehmet Ali Birand da dikkat çekti: “ Ä°ÅŸin pratik yönüne bakılırsa, önümüzdeki Salı günü kutlanacak olan Nevruz, Kürt hareketinin boyutlarını ve gücünü gösterecek. Hazırlıklar yapılmış. Büyük bir sivil itaatsizlik sergilenecek. Tabii bu arada bazı grupların provokasyona girmeleri de büyük olasılık,” Kürt Sorununu Tartışmaya Alıştık”, M.A.Birand, Milliyet, 14 Mart 2006.  2 “Kanallar tıkanırsa…”, Ä°rfan Uçar, Özgür Gündem, 21 Åžubat 2006  3 “Dur..git..dur..git..DUR!”, Özgür Gündem, 21 Åžubat 2006.  4 “Åžemdinli YolculuÄŸu ve DüÅŸündürdükleri”, Melih AteÅŸer, Yol: Siyasi Dergi, sayı 9, Ocak-Åžubat 2006, s.14-16. 5 “Kulakçılar yeniden devrede” ve HPG’liler geceyarısı defnedildi”, Özgür Gündem, 1 Mart 2006.  6 26 Åžubat 2006 tarihli HPG-BÄ°M Açıklaması. Terör örgütünün bu açıklamasından, TSK’nın 23 Åžubat Dargeçit operasyonundan önce, 11, 20 ve 22 Åžubat’ta üç baÅŸarısız büyük operasyon daha yaptığını öÄŸreniyoruz. 7 “DTP’liler bakanlığı ÅŸikayet edecek”, Özgür Gündem, 1 Mart 2006 8  “Kitapçılara Öcalan Baskını”, Özgür Gündem, 1 Mart 2006 ve “DoÄŸu Kürdistan’daki Halkımıza Baskılar Devam Ediyor”, www.hpg-online.com.tr. 9  “Ülkücülerin yürüyüÅŸünü jandarma provoke etmiÅŸ”, Zaman, 28 Åžubat 2006 10 “DTP’liler ‘derin devlet’i suçladı,” Cumhuriyet, 1 Mart 2006 11 “MGK'nın geri dönüÅŸü mü?”, Ali BayramoÄŸlu, Yeni Åžafak, 1 Mart 2006. 12  Sakine TopoÄŸlu, “Hücre cezası bölünmeyi mi amaçlıyor?”, Gündem, 23 Ocak 2006 13  “Ulusalcı” söylemden kastedilen klasik anlamda Türk milliyetçiliÄŸi deÄŸil, “Kızılelma koalisyonu” olarak adlandırılan grupların dillendirdikleri anti-AB, anti-Kürt ve ırkçılığa boyutunda ÅŸovenist bir dil kullanan kesimdir. 14  "Bizde Aşırı SaÄŸ Nerede?", Ahmet Ä°nsel, Radikal Ä°ki, 12 Mayıs 2002.  15  “GeleceÄŸe DoÄŸru (4)”, Gündüz Aktan Radikal, 10 Ocak 2006.  16  “Türk MilliyetçiliÄŸi Nereye?” Fırat Aydınkaya Gündem, 6 Ocak 2006. 17  “Kürt Meselesi: Öngörü”, Etyen Mahcupyan, Zaman, 18.12.1005. 18  YeniçaÄŸ, 22-23 Ocak 2006. 19  “Milliyetçilik Sorununu Halletmeniz Gerek”, AkÅŸam, 5 Mart 2006. 20  “Bilgi Üniv.AB Koordinatörü  Dr. Emre Gönen: Yükselen FaÅŸizan Dalga var,” Özgür Gündem, 6 Mart 2006. 21  “Ordu Ülkesinin Homojen Olmadığını Gördü”, Doç. Dr. Nihat Ali Özcan Röportajı, Yeni Aktüel, sayı 33 (23 Åžubat-1 Mart 2006), s.51. 22   28 Åžubat 2006, http://www.ihd.org.tr 23  Milliyet, 25 Ocak 2006. 24  “AÄ°HM’de, Türkiye için kara gün”, http://www.evrensel.net/06/01/12/politika.html. 25  “Çalışlar Davası Silindi”, Radikal, 18 Ocak 2006. 26  “Kürtlerin birlikte kurduÄŸu Cumhuriyet’in yasasından dışlanması, sorunun nedenidir. Kimlikleri gizleme sorunu büyütür,” Hüseyin Akar, “Ölümcül Kimlik”, Özgür Gündem, 16 Ocak 2006, s.4. 27  “Kürtler’in Temsil Hakkı Olmalı”, Tarhan Erdem, Yeni Aktüel 22, 13-19 Aralık 2005, s.60-62. 28  Etyen Mahcupyan, “Yılbaşı KimliÄŸi”, Zaman, 1 Ocak 2006. 29  Etyen Mahcupyan, “Yenide Nüfus Meselesi mi?”, Zaman, 5 Aralık 2005. 30 Cevat ÖneÅŸ, “Çözüm GerçeÄŸi Görmekte”, Radikal, 25.01.06, s.11 31  “Erkan Mumcu: Ekonomik Kriz Riski Var”, Tempo Sayı 51/941, 16 Aralık 2006, s.54.