SETA > Strateji Araştırmaları |
Batısızlık

Batısızlık

Dünya siyasetindeki kırılma artık üstü örtülemez bir hal aldı. Münih Güvenlik Konferansı'nda 'Batısızlık' kavramı tartışmaya açıldı..

Dünya siyasetindeki kırılma artık üstü örtülemez bir hal aldı. Münih Güvenlik Konferansı'nda "Batısızlık" kavramı tartışmaya açıldı. Bu tartışma durduk yere çıkmadı. En az beş yıldır alttan alta yürüyen bir tartışmanın adı konulmuş oldu. Yeni dünyada artık yekpare bir Batı olmadığı fikri kabul görüyor.

Bir Batı bloğu 16. Yüzyıldan bu yana vardı. Ama kendi iç mücadelesi daha kanlı ve maliyetliydi.

19. Yüzyıl itibariyle bir blok olarak dünyanın üzerine çökmesine rağmen 20. Yüzyılda tekrar iç çekişmelere düştüğü de görüldü. Fakat özellikle Soğuk Savaş kamplaşması esnasında bildiğimiz anlamda Batı bloğu Amerikan öncülüğünde doğdu. Hele Soğuk Savaş bittiğinde artık zaferini ilan etmiş hem ideolojik hem de siyasi anlamda yayılmasını sürdürmüştü.

Fakat Batı ve Batılı değerler genel anlamda hep bir illüzyondan ibaretti. Amerikan öncülüğündeki tek kutuplu dünya sistemi Batılı değerler olarak sunuldu. O tarihlerde bu kavramlara şerh koymak bile imkansızdı.

Batı hep liberal demokrasi, piyasa ekonomisi, insan hakları, küreselleşme gibi kavramlarla tarif edildi. Fakat aslı bu değildi. Bunlar Amerikan gücünün yan ürünlerinden ibaretti. Zaman zaman da Amerikan gücünü ve güvenliğini tahkim etmek için de kullanan araçlar topluluğuydu.

Batı dediğimiz Amerika ve çevresindeki uydularıydı. Bahsi geçen kavramlar da Amerikan nüfuz alanının sütunlarıydı. Avrupalı ülkeler böylesi bir düzen altında güven içinde olduklarından refah toplumu olmayı çok sevdi. Teker teker hiçbirinin Amerikan merkezli sisteme meydan okumaya ne gücü ne de niyeti vardı. Amerikan yancılığı Batılılık olarak tarif edildiğinden mutlu mesut yaşıyorlardı. Bunun Irak Savaşı gibi beklenmedik maliyetleri de oluyordu ama bu maliyetler Amerikan karşıtı bir cepheleşmeyi gerektirecek kadar ortak ve yüksek değildi. Çünkü en nihayetinde Amerika Avrupa çıkarlarına güvenlik sağlıyordu.

Aslında bu durum Obama dönenimde bozuldu. Ama Avrupalılar iyimserliklerini korumaya devam ettiler. Trump'la iş ciddiye bindi.

Ama buna rağmen somut bir adım hâlâ atamadılar. Ümitlerini Trump sonrasına saklamak gibi boş bir beklentiye sarıldılar. Aslında NATO ve AB gibi kurumlar ciddi sarsıntı geçirmeye başlayınca işin ciddiyetini anladılar ama Amerika'ya olan bağımlılıkları o kadar yüksek seviyede ve bu sisteme öylesine bağışıklık kazanmış haldeler ki, başlarına bir iş gelene kadar bu uyuşukluğu üzerlerinden atabilmeleri pek mümkün görünmüyor.

Halbuki Türkiye çok daha ciddi sınamalardan geçtiği ve erken dönemde sarsıldığı için kendine bir yol çizmeye başladı bile. Tek başına Amerika'ya güven olmayacağı artık bu toplumda kavranmış durumda. Hâlâ ideolojik saplantılar çerçevesinde Türk Dış Politikasında "Batıcılık" geleneğini savunanlar olsa da bunun artık ne toplumsal olarak ne de siyasi olarak alıcısı kalmadı. Çünkü Batıcılık güvenli olmaktan çıktı. Dünya "batısızlığa" alışmaya çalışırken erken kalkan yol alacak. Uyuşuk davranıp eski dünyanın ezberlerini tekrar ve ümit edenlerin yeni dünya şartları altında güvende olması pek mümkün değil.

[Sabah, 18 Şubat 2020].