SETA > Yorum |
Başkanlık Seçimleri ve Amerika'nın Ortadoğu Politikasının Geleceği

Başkanlık Seçimleri ve Amerika'nın Ortadoğu Politikasının Geleceği

Yeni başkanın, Obama’dan çok farklı bir Ortadoğu politikası izlemesi kolay olmayacak. Zira Amerikan halkı Ortadoğu’da siyasi sorunların adeta çözülmesi imkânsız hale geldiğine ikna olmuş durumda. Yeni başkanın kamuoyunu yeni bir dış politika aktivizmine ikna etmesi çok zor.

Seçim dönemlerinde gerçekleÅŸen dış politika tartışmalarının aynı zamanda iç siyasi dengeler ve çekiÅŸmelerin bir yansıması olduÄŸunu unutmamak gerekir. Birçok siyasi sistemde benzer ÅŸekilde gerçekleÅŸen bu iç-dış politika iliÅŸkisinin 2016 Kasım Amerikan baÅŸkanlık seçimlerine giderken Amerika için de geçerli olduÄŸunu belirtelim. ÖrneÄŸin, dış politikada terör ve güvenliÄŸi vurgulayan Cumhuriyetçi aday adaylarının aslında aynı zamanda iç politikada önemli bir karşılığı olan göçmen karşıtlığından da bahsettiklerini söyleyebiliriz. Benzer ÅŸekilde, Demokrat aday adayları arasında Kuzey Amerika Ticaret AnlaÅŸması’ndan (NAFTA) bahsedildiÄŸinde aynı zamanda uluslararası ticaretin negatif etkilerine maruz kalan iÅŸçi ve sendikalara mesaj verdiklerini hatırlamak gerekir. Bu sebeple baÅŸkanlık yarışındaki dış politika tartışmalarının yüzeyselliÄŸine ve hatta ırkçı, Ä°slamofobik ve ayırımcı söylemlerine bakarak, önümüzdeki dönemde Amerikan dış politikasının nasıl olacağını tahmin etmeye çalışmak sorunlu bir yaklaşım olacaktır.

Her yeni baÅŸkan gibi, 2017 Ocak’ında göreve baÅŸlayacak olan baÅŸkanın da bir önceki dönemin mirasının verilerine raÄŸmen kendi vizyonu çerçevesinde dış politika yapmak isteyecektir. Ancak kamuoyunun eÄŸilimlerinin, kurumsal deneyimlerin ve travmaların, Amerika’nın reel çıkarlarının ve eski ve yeni krizlerin baÅŸkanın manevra alanını belirleyeceÄŸini ÅŸimdiden söyleyebiliriz. Bu sebeple baÅŸkanlık kampanyası döneminde aday adaylarının söylemlerine bakarak Amerikan dış politikasının seyrini öngörmek saÄŸlıklı olmayacaktır. Yeni baÅŸkanın OrtadoÄŸu’da nasıl bir dış politika izleneceÄŸini anlamak için Obama’nın mirasının ana hatlarını ve Amerikan dış politikasını yönlendiren kurumların kurumsal hafızalarını birlikte deÄŸerlendirmek gerekir. Her ne kadar dış politikada baÅŸkanın geniÅŸ bir özgürlük alanı olsa da Amerikan seçmeninin eÄŸilimlerinin belirleyici olduÄŸunu hesaba katmak gerekir.  

OBAMA’NIN MÄ°RASI

Afganistan ve Irak savaÅŸlarını eleÅŸtirerek ve savaÅŸ karşıtı bir kampanya sonrası iktidara gelen BaÅŸkan Obama geçtiÄŸimiz sekiz yıl boyunca bütüncül bir OrtadoÄŸu politikası oluÅŸtur(a)madı. Her iki iÅŸgalin getirdiÄŸi maddi ve manevi kayıpların  üzerine, Büyük Buhran’dan bu yana Amerikan tarihinin en derin ekonomik krizini kucağında bulan baÅŸkan hem Ä°slam dünyasıyla iliÅŸkileri düzeltme hem de iÅŸgalleri sona erdirme sözü vermiÅŸti. Bugün geldiÄŸimiz noktada bu sözlerini yerine getirebildiÄŸini söylemek zor. Ä°srail-Filistin barış görüÅŸmelerinde baÅŸarısız olan baÅŸkan Obama, Arap Baharı’nda demokratik halk hareketlerini desteklemekle baskıcı rejimlerin düÅŸmesinin yaratacağı kaostan kaçınmaya çalışan politikalar arasında gidip geldi. OrtadoÄŸu’da yerel aktörlerin daha fazla inisiyatif alması gerektiÄŸini savunan baÅŸkanın teÅŸhis noktasında haklı olduÄŸu söylenebilir. Ancak Amerika’nın özellikle Irak iÅŸgali sonrası üzerine düÅŸen sorumluluÄŸun hakkını vermediÄŸini not etmek gerekir. Amerika’nın savaÅŸ yorgunu seçmeninin hissiyatı üzerine dış politika inÅŸa eden baÅŸkan, aldığı inisiyatifler ve riskler noktasında oldukça minimalist bir yaklaşım sergiledi.

Obama’nın Arap Baharı’nın özellikle Tunus ve Mısır’da demokratik halk hareketi yüzünü gördüÄŸünde sahiplenen ancak Suriye’de çatışmaya dönüÅŸtüÄŸünde durumu ümitsiz bir iç savaÅŸ vakası olarak tanımlayan tavrı, birçok Amerikalı dış politika analisti tarafından pragmatizm olarak tanımlandı. Amerika’yı yeni bir maceraya sokmamakta kararlı olan baÅŸkan, kendi çizdiÄŸi kırmızı çizginin ihlal edilmesi sonrasında varılan Suriye’nin kimyasal silahlardan arındırılması anlaÅŸmasını da baÅŸarı olarak gördü. Ancak DAEÅž’in uluslararası sınırları yok eden geniÅŸlemesi baÅŸkanın Suriye’den uzak durmasına izin vermedi. BaÅŸkanın Suriye politikası krizi çözecek kapsamlı bir plan geliÅŸtirmekten ziyade sadece terörle mücadeleye indirgeyen bir pragmatizm olarak tezahür etti. Arap Baharı geldiÄŸimiz noktada Libya’dan Suriye’ye geniÅŸ bir coÄŸrafyada terörün kendine geniÅŸ bir hareket alanı bulması sonucunu doÄŸurdu. Obama bu sonucun siyasi nedenlerine ortadan kaldırmaya çalışma perspektifinden uzak dar bir terörle mücadele gündemine hapsetti kendini.

Terörle savaÅŸ gündeminden uzaklaÅŸma sözüyle iktidara gelen baÅŸkanın en büyük yanlışını ‘Libya’da müdahale sonrasını hesap etmemek’ olarak görmesi, Libya’yı terörle mücadele baÄŸlamında gördüÄŸünün bir iÅŸareti aslında. Benzer biçimde retorik olarak Ä°ran’a ‘yumruÄŸunu açma’ çaÄŸrısı yapan baÅŸkanın Ä°ran politikasının da büyük oranda toplu imha silahlarının yok edilmesi gündemine iliÅŸkin olduÄŸunu not etmek gerekiyor. Hem terörle mücadele hem de toplu imha silahlarının yayılmasını önlemenin iç politikada karşılığı olduÄŸunu söylemek mümkün. Ancak OrtadoÄŸu’da demokrasiyi desteklemenin özellikle Irak iÅŸgali sonrası alıcısının kalmadığı bir gerçek. Bu baÄŸlamda Obama bütünlüklü bir OrtadoÄŸu politikası geliÅŸtirmeyi gündemine almayarak, bölgenin içerisinden geçmekte olduÄŸu tarihi siyasi krizin sonuçlarına odaklanmayı tercih eden ‘pragmatik’ politikalarla adeta günü kurtarma yoluna gitmeyi tercih etti. Amerika’nın küresel misyonunu yeniden tanımlamaya çalıştığı ve bu noktada zorlandığı bir dönemde, baÅŸkan içeride Amerika’yı yeniden inÅŸa etme ve dışarıda Amerika’nın yük ve risklerini azaltmaya odaklandı. Bu iki hedefte de ikna edici bir ÅŸekilde baÅŸarılı olduÄŸunu söylemek zor. Ancak Obama’nın Amerikan halkının hissiyatını ve kurumlarının yaklaşımını yansıttığını hatırlamak gerekiyor.

SEÇMENÄ°N BEKLENTÄ°SÄ°

Amerikan seçmeninin dış politikada terörle mücadelede etkinlik bekleyen ve aynı zamanda askeri müdahaleye karşı bir eÄŸilimi taşıdığını vurgulamak gerekir. Kurumsal olarak da Amerikan ordusu Afganistan ve Irak iÅŸgallerinin getirdiÄŸi maddi ve manevi yükle birlikte ulus inÅŸa etme gibi adeta imkansız bir misyon verilmesinin getirdiÄŸi travmayla hala hesaplaşıyor. Bir sonraki baÅŸkan kim olursa olsun, yeni bir iÅŸgal istemeyen, terörle mücadelede etkinlik adına belli özgürlüklerinden vazgeçmeyi çoktan kabul etmiÅŸ bir kamuoyuyla birlikte müdahaleye karşı ÅŸüpheci bir ordu ve güvenlik sektörüyle muhatap olacak. Halihazırda baÅŸkan aday adaylığı sürecinde söylem düzeyinde ne kadar ÅŸahin politikalar önerilirse önerilsin, yeni baÅŸkanın politikaları bu eÄŸilimler tarafından belirlenmeye devam edecektir. Bu anlamda büyük oranda Obama politikalarının devamını beklemek yanlış olmayacaktır.

SAVAÅž YORGUNU BÄ°R KAMUOYU

Cumhuriyetçi Parti aday adaylığı süreci bütün dünyanın ilgisini çekti zira Trump fenomeni hem Cumhuriyetçi Parti’nin kimlik krizinin derinliÄŸini ortaya çıkardı hem de özellikle dış politikadaki ‘çılgın’ önerileri Trump’ı gündemin zirvesinde tuttu. Ä°ronik bir biçimde terörle mücadele gündemi aslında en çok Trump’a yaradı. Özellikle San Bernardino’daki saldırıları kampanyasında sürekli kullanan Trump, korku siyasetini yeni zirvelere taşıyarak Müslümanların ülkeye giriÅŸlerinin geçici olarak yasaklanması ve teröristelere ve ailelerine karşı iÅŸkencenin kullanılabileceÄŸi gibi ÅŸahin ötesi önerileriyle tartışmayı iyice uç bir noktaya çekmeyi baÅŸardı. DiÄŸer aday adaylarının nispeten daha ‘makul’ ama gene de ÅŸahin olarak tanımlanabilecek önerileri Trump’ın tartışmayı getirdiÄŸi noktada etkisiz kaldı. 11 Eylül’den sonra Bush ve Obama dönemlerinde sürekli terörle mücadele gündemine muhatap olan kamuoyunun en azından bir kısmı artık Trump’ın önerdiÄŸi ‘radikal’ çözümlere prim verecek bir noktaya gelmiÅŸti. Bunun altında yatan savaÅŸ yorgunu ve izolasyoncu eÄŸilime iÅŸaret etmek gerekiyor. Trump aynı zamanda Irak iÅŸgaline başından beri karşı olduÄŸunu iddia ediyor ve iÅŸgalle özdeÅŸleÅŸen eski baÅŸkan Bush’u eleÅŸtirmekten geri durmuyordu. Bu eleÅŸtirileri Bush’un en popüler olduÄŸu ve ordu mensuplarının oylarının önemli olduÄŸu South Carolina gibi eyaletlerde bile ciddi bir oy kaybına sebep olmadı ve Jeb Bush’un kampanyasının da sonunu getirdi. Bunun en önemli sebebi Trump’ın ÅŸahin ötesi önerilerine raÄŸmen dış müdahale karşıtı bir duruÅŸ benimsemesi ve halkın bu hissiyatını yansıtması oldu. 

Demokratlarda da dış müdahale karşıtı ve görece izolasyon yanlısı Sanders’ın Clinton gibi güçlü bir adayla baÅŸa baÅŸ gitmeyi baÅŸarmasının altında benzer sebepler olduÄŸunu iddia etmek abartı olmayacaktır. Ekonomik eÅŸitsizlik ve sosyal adalet konularına odaklanan Sanders’ın dış politika tecrübesi yok denecek kadar az ancak Clinton’a getirdiÄŸi Irak iÅŸgaline kabul oyu verdiÄŸi eleÅŸtirisi etkili olmaya devam ediyor. Libya’da müdahale yanlısı olan Clinton Suriye’de de muhalefetin silahlandırılması yönünde görüÅŸ bildirmiÅŸ ancak baÅŸkan Obama’nın veto etmesiyle bu gerçekleÅŸmemiÅŸti. BaÅŸkan olması en muhtemel aday olarak Clinton’ın özellikle Suriye’de Türkiye’ye yakın bir politika izleyeceÄŸini veya en azından Türkiye’nin kaygılarını daha dikkate alacağını bekleyebiliriz. Ancak her ne kadar ÅŸahin olarak tanımlansa da, Clinton’ın savaÅŸ yorgunu ve müdahale karşıtı bir Amerikan kamuoyuyla muhatap olacağını unutmamak gerekir.

Yeni baÅŸkanın OrtadoÄŸu politikasında terörle mücadele odaklı ve günü kurtaran politikaların ötesine geçebilmesi oldukça zor görünüyor. BaÅŸkanın OrtadoÄŸu’da halihazırda iç savaÅŸ ve terörün ağır bastığı çatışma sürecinin altında yatan siyasi sorunları çözme perspektifine sahip kapsamlı bir bölgesel politika geliÅŸtirmesi gerekiyor. Böyle bir perspektif halihazırdaki güvenlik odaklı terörle mücadele çabalarına yeni bir anlayış getirmek ve özellikle siyasi çözümler üretmek zorunda. Yeni Amerikan yönetiminin böyle bir politika geliÅŸtirmeye niyetli ve enerjisi olsa bile, savaÅŸ yılgını ve dış politika inisiyatiflerine enerji harcamak istemeyen bir kamuoyuyla muhatap olacak. Dış politika adımlarının iç politikadaki yansımalarını hesap etmek zorunda olan yeni baÅŸkanın Obama’dan çok farklı bir OrtadoÄŸu politikası izlemesi kolay olmayacak zira Amerikan halkı OrtadoÄŸu’da siyasi sorunların adeta çözülmesi imkansız sorunlar olduÄŸuna ikna olmuÅŸ durumda. Yeni baÅŸkanın kamuoyunu yeni bir dış politika aktivizmine ikna etmesi çok zor. Bölgede yerel siyasi aktörler arasında yeni baÅŸkanın Obama’dan farklı olacağını ve daha aktif bir Amerikan politikasının OrtadoÄŸu’da istikrar getirmeye yardımcı olacağını düÅŸünenlerin umduklarını bulamamaları kuvvetle muhtemel. Bu durumda OrtadoÄŸu’da yerel aktörlerin dışarıdan empoze edilen büyük stratejilerden medet ummamayı ve deyim yerindeyse kendi göbeklerini kendileri kesmeyi öÄŸrenmesi gerekecek.

[Star Açık GörüÅŸ, 24 Nisan 2016]