Korona virüsün siyasete etkileri olacağı kesin. Fakat bu konuda aşırı yorumlardan da kaçınmak gerek. Liberalizmi tarih sahnesinden silmek de yanlış. Komünizmin geleceğini hayal etmek de saçmalık. Zaten oyun bu ikisi arasında oynanmıyor.
Öncelikle durum tespitini düzgün yapmak lazım. Korona virüs tek başına dünya siyasetini dönüştürecek bir olay değil. Belli olaylar silsilesinin bir parçası.
Amerikan merkezli uluslararası düzenin işlemezliğinin ürünlerinden sadece biri. Yani aslında kendisi de özellikle liberal uluslararası düzenin sahipsiz kalmasının sonucu. Uluslararası işbirliği ve uluslararası kurumlar tek başına işlemiyor.
Amerika desteğini çekince tüm diğer devletler de aynı yola giriyor ve Dünya Sağlık Örgütü adı olan kendi olmayan bir kurumu dönüşüyor. Ortak mücadele içi boş beklenti haline geliyor.
Suriye iç savaşı da böyle oldu. Mülteci konusu da budur. NATO da bu yüzden krizde. Avrupa Birliği de. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yatırım yapılan ve Soğuk Savaş'tan sonra zirvesine çıkan liberal uluslararası kurumsalcılık yine Amerika'nın isteksizliği nedeniyle çöküyor. Amerika maliyet ödemek değil kar etmek istiyor.
Amerika'nın bu umursamazlığının sebebi ise yükselen popülizmin ekonomik büyüme hayaline dayalı izolasyonculukla birleşmesinin bir sonucuydu.
Amerikan devleti toplumun beklentileri nedeniyle dünya düzeninde istikrar üreten rolünü terk edip kendini kara geçirecek ve ekonomik büyümesini sağlayacak saldırgan bir yönteme geçiş yaptı. Hep söyledim. Bu bir zorunluluğun değil tercihin ürünüydü. Bir tür şımarıklık...
Bu virüs işi de biter. Ama yenileri çıkar. Dünya krizli bir döneme girdi. Artık hegemonik istikrar yok. Her devlet kendi başının çaresine bakacak. Virüs sonrası doğacak olan ekonomik sorunlar da siyasi krizleri büyütebilir.
Popülizm dalgası devletçiliğe yönelmeye başladı bile. Şimdi toplumlar iki tür baskı altında. Bir yandan uluslararası siyaset korumacılığı zorunlu kılarken bir yandan da iç siyaset devletçiliği körüklüyor. Bu tür ortamlarda popülizmin düşme ihtimali yok. Ya dışlayıcı seküler bir dile evrilir ya da milliyetçi muhafazakâr bir yöne gider. Orta sınıflar zaten alt ve üst sınıflardan rahatsız.
Devlet bir sığınak olarak görülüyor. Bu anlamda iktidarların performansı belirleyici olacak. Süreci ve bundan sonra doğacak başka türlerdeki krizleri yönetebilen ve güven üretebilenler "'güçlü iktidar" haline gelirken, sürecin kötü yönetildiği ülkelerde siyasi çalkantıların artarak devam etmesi muhtemeldir.
Durum her ne olursa bu sürecin sonunda toplumlar sermaye ile Fransız İhtilali'nden bu yana kurulmuş ortaklığı terk ediyor. Devletler yeniden güçleniyor. Önemli olan bu mekanizmaların hangi ellerde nasıl şekil alacağı.
[Sabah, 24 Mart 2020]