2000’li yılların başından itibaren TSK’nin siyasal rolü ve sistem içindeki ayrıcalıklı konumu eski yıllara oranla daha fazla sorgulanmaya başlandı. AB uyum çabalarının ivme kazanması ve AK Parti iktidarı ile cisimleşen yeni toplumsal/siyasal güçlerin demokratikleşme talebini her zamankinden daha yüksek sesle dile getirebilecek bir güce sahip olmaları süreci tetikleyen iki temel etken oldu.
Bu duruma hazırlıksız yakalanan TSK bünyesinde iki farklı eğilim ortaya çıktı. Birinci eğilim ya da vesayetçi çizgi, statükonun gerekirse demokrasi dışı yollara da başvurularak korunması yanlısıydı. Statükoyu sürdürerek değişime direnilmesi halinde, hem ülkenin hem de kurum olarak TSK’nın daha fazla yıpranacağı teşhisinden yola çıkan ikinci eğilim, kontrollü değişim diyebileceğimiz bir stratejiyi benimsedi. Esas itibarıyla savunmacı olan bu eğilim, TSK’nın AB süreci ve demokratikleşmeyi desteklediğini, ancak geleneksel hassasiyetlere de dokunulmaması gerektiğini vurgulayarak, değişimin hızı ve niteliğini elden geldiğince kontrol etmeye çalıştı. İki eğilim arasındaki temel farklılık TSK’ya biçilen temel misyonun kapsamlı bir biçimde sorgulanmasında değil bu misyonun nasıl gerçekleştirileceği ya da siyasete müdahale biçimleri noktasında düğümlenmektedir. İkinci eğilim, beklenmedik olayların yarattığı cevap verme baskısı altında, çoğunlukla tepkisel bir ruh hali içinde ve el yordamıyla olup biteni anlama ve ona en uygun biçimde yanıt verme arayışı içinde şekillendiği için özü itibarıyla muğlak, gerilimli ve çelişkili bir görünüm vermektedir. Eskinin olduğu gibi sürdür(ü)lemeyeceği hissedilebilmektedir, ancak yeni durumun gerekli kıldığı tutum, zihniyet ve tavır değişikliğini hazmetmek gerektiği bilinci de kabul edilebilmiş görünmemektedir.Bu çerçevede, yakın gelecekte, asker/siyaset ilişkilerinin liberal demokratik normlara uygun hale geleceği öngörüsünde bulunmak kolay değildir. Vesayetçi çizgi güç kaybetmiş olmasına rağmen, TSK’nın siyasi rolü ve ayrıcalıklı konumu sivil bürokrasi ve bazı toplumsal kesimler tarafından sorgulanmak bir yana meşru olarak algılanmakta, böylece, demokratikleşme doğrultusunda atılan adımlara karşı ciddi bir muhalefet ortaya konulabilmektedir. Asker- sivil ilişkilerinin normalleşmesini arzulayanlar, TSK içindeki bu eğilimlerin farkında olmalıdırlar. Bir yandan kontrollü değişimi benimseyenleri daha demokratik bir çizgiye çekmeye gayret gösterirken, diğer yandan da vesayetçi çizgiyi güçlendirme potansiyeli yüksek tutum ve davranışlardan olabildiğince kaçınmaya çalışmalıdırlar.
Tanel DEMÄ°REL
1968 yılında Fatsa’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Siyaset Bilimci. University of Newcastle Upon Tyne’de yüksek lisans, Bilkent Üniversitesinde doktora yaptı. Türkiye’de sağ siyaset, asker/sivil ilişkileri, askeri darbeler ve Türk düşünce tarihi üzerine çalışıyor. Adalet Partisi-İdeoloji ve Politika isimli kitabı İletişim Yayınevi tarafından yayımlandı..