SETA > Köşe Yazıları |
Orduda Reformu Tartışmak

Orduda Reformu Tartışmak

Yıllardır ordunun siyasetle ve ordunun toplumla olan ilişkisini tartışmış bir toplum olmamıza rağmen ortada birikmiş bir tartışma yok.

Dün bu köşede Türkiye'nin önünde tarihi bir fırsat olduğunu anlatmaya çalıştım. Korkunç bir darbe girişiminin ardından Türkiye'nin önüne ordusunu reformdan geçirip geliştirme şansı doğdu.

Değişimin önündeki toplumsal, siyasal ve kurumsal engellerin neredeyse tamamı ortadan kalktı. Normal şartlar altında yenileşmeye ve değişmeye karşı çıkabilecek kişi ve kurumlar bile 15 Temmuz sonrası aynı tavrı sürdüremez hale geldi. Güçlü bir siyasal liderliğin bulunduğu bir dönemde bu değişimi sağlamak için son derece uygun bir zamandayız.

Peki, bu değişimin temel dinamikleri nasıl belirlenecek? Nasıl bir tartışma yapılacak? Etrafımızda çeşitli iddialara rast geliyoruz. Fakat bunların hiçbiri kapsamlı değerlendirmelere dayanmıyor.

Daha ziyade ortalıkta anlık ve parçalı görüşler dolanıyor. Bir yerde emekli bir asker oldukça kısıtlı kişisel tecrübelerden çıkardığı sonuçlara göre konuşuyor. Başka bir yerde bazı akademisyenler önü arkası pek de ayrıntılı olmayan genel ifadeler kullanıyor.

Bunların neredeyse hiçbiri sağlıklı analizlere dayanmıyor. Elimden geldiğince emekli askerlerin yazdığı kitapları okumaya çalışıyorum. Ama bunların neredeyse hiçbirinde nitelikli analizlere rastlamak mümkün değil. Hatta efsane komutan diye sunulan birinin kitabında çok açık intihallere rastladım. Bu intihal öylesine meşhur bir kitaptan yapılmıştı ki, doğru düzgün bir askerlik eğitimi almış her asker bunun nereden alındığını bir bakışta görebilirdi. Piyasada bir askerin okuması elzem beş kitaptan birinin bir bölümü açıkça tercüme edilmişti. Hatta bu tercüme bile başka bir yayınevinin yaptığı Türkçe tercümeden alınmıştı. Maalesef seviye bu olduktan sonra bu konuda askerlerden gelecek başarılı denemelere rastlama şansımız çok az oluyor.

Şu satırları okuyan birisi lütfen askerleri genel olarak suçladığımı düşünmesin.

Ama şunu da söylemek şart. Çok büyük bir çoğunluğun entelektüel kapasitesi ciddi sorunlar barındırıyor. Bir genelkurmay eski başkanının darbe gecesini askeri olarak değerlendirememesini hepimiz televizyonlardan izledik. Akademik hayatımda kendi başıma yakaladığım ilk intihal vakası yine meşhur bir askere aitti. Paul Kennedy'nin çok satan efsane kitabı "Büyük Güçlerin Yükselişi ve Düşüşü" kitabından aşırılmıştı. Üniversite ikinci sınıftayken karşılaştığım bu durum karşısında şok olduğumu hatırlıyorum.

Bu aşırmayı yapan emekli askerin hala kitap ve yazılarına rastlıyorum. Ama açıp bakmıyorum. Baksam kim bilir neler çıkar?

Dediğim gibi bu askerleri suçlamak anlamına gelmesin. Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler çalışan sivil akademisyenlerin durumu çok mu farklı? Belki biraz daha iyice. Çünkü akademik biraz daha çoğulcu bir yapıya dayandığından ve ordu kadar tektipleştirici olmadığından aykırı örnekler daha fazla çıkıyor. Ama genel olarak konuşursak, Güvenlik ve Uluslararası İlişkiler çalışmalarında ülkemizdeki akademisyenler maalesef oldukça genel geçer konular çalışma eğiliminde olduğundan belli başlı konularda derinlemesine uzmanlık edinemiyorlar. Hâlbuki Uluslararası İlişkiler çalışmak Türk-Amerikan ilişkileri, Ortadoğu'nun tarihi arka planı, AB-Türkiye ilişkileri gibi başlıklar atmaktan ibaret olmamalı. Ama maalesef Uluslararası İlişkiler Dış Politika Analiziyle, Dış Politika Analizi bölge uzmanlığıyla, bölge uzmanlığı tarihçilikle karıştırıldığından ortaya özel konularda derinlikli ve nitelikli yayınlar çıkmıyor. Ülkemizde maalesef terörizm üzerine yazılmış üç beş tane doktora tezi var. Askeri kurumların reformu üzerine yazılmış olan bir eser ben şimdiye kadar bulamadım. Bulan varsa lütfen beni haberdar etsin.

Sonuç olarak yıllardır ordunun siyasetle ve ordunun toplumla olan ilişkisini tartışmış bir toplum olmamıza rağmen ortada birikmiş bir tartışma yok. Nasıl etkin bir ordu kurulacağına ve nasıl başarılı bir reform yapılacağına dair devasa bir uluslararası literatür var. Bu çalışmalardan haberi olmayan ve günlük tartışmalar içinde kalitesiz değerlendirmelere dayalı bir tartışmadan artık daha olgun bir tartışmaya geçmek için elimizden geleni yapmalıyız. Bu tarihi fırsatın heba etmemeliyiz.

[Takvim, 5 Temmuz 2017].