Elbette bir gazetenin düzeltme haberlerle birinci sayfasının dolu olarak yayımlanmasından önce sorumlu gazetecilik ilkesi uyarınca davranması beklenirdi. Fakat bu prensibin Cumhuriyet gazetesi tarafından unutulduğunu gösteren pek çok örnek var. Bu yüzden daha çok düzeltme yayınlayacak gibi görünüyor. Çünkü Cumhuriyet, gazeteciliği siyasi pozisyonuna katkı sağlayacak bir araç olarak konumlandırmış durumda. Yapılan ilgili haberlerde gazetecilik mesleğinin dışına çıkılması da bunun göstergesi.
Bunun adı gazetecilik değil…
Kuşkusuz böylesi içerikler karşısında ilgili kurumların ve kişilerin hukuki yollara başvurması kanunen bir hak olarak belirtilmiş durumda. Basın İlan Kurumu gibi kurumlar da hukuki adımlar atarak bu türden yalan haberler konusunda Cumhuriyet ve diğer gazetelere karşı kullanması gereken hakkını kullanıyor. Bu müeyyidelerin gerekçesinin ise gazetecilik alanını ihlal eden ve dünyanın her yerinde "gazetecilik dışı faaliyet" olarak tanımlanan "özel hayatın ve mahremiyetin ihlali, kasıtlı şekilde olumsuz algı oluşturma, çirkin ifadelerin kullanılması, haksız isnat ve kesin yargı kararı olmadan basın yoluyla kişiyi suçlu ilan etmek" gibi başlıklardan oluşması önemlidir.
Normal şartlarda bir kurumun gazetecilik düzleminde zaten kendini bağladığını ilan ettiği bu türden mesleğin sınırlarını ilan eden etik ilkeler karşısında sorumlu davranması gerekirdi. Cumhuriyet gazetesi ise evrensel gazetecilik ilkelerinin sınırları kapsamında yer alan böylesi ilkelere uyumlu yayıncılık yapmak yerine tıpkı içeriklerinde olduğu gibi meseleye farklı bir ajanda üzerinden yaklaşma konusunda ısrarcı. Angaje olduğu siyasi söylemden hareketle bunu bazen haberleriyle bazen de köşe yazarlarıyla yapıyor.
Günün sonunda Basın İlan Kurumu tarafından yapılan uygulamada ortaya konulan kriterler özelde gazeteciliği genelde ise medyayı daha sorumlu bir zemine taşıyacak içeriklere sahip. Yalan haber yazılmaması, özel hayata saldırılmaması, küfür-hakaret boyutunda olan kelimelerin kullanılmaması, ailenin-çocukların korunması ve insanların hedef gösterilmemesi gibi başlıklar başta Anayasa olmak üzere gazetecilik mesleğini çerçeveleyen uluslararası ve ulusal kurumların yayınlarında yer alıyor. Sadece resmi yayınlarda değil gazetecilik yapmayı taahhüt eden kurumlar tarafından yayımlanan özdenetim ilkelerinde ve ombudsmanlık uygulamalarında da bu ilkeler merkezi konumdadır. Cumhuriyet'in bir kurum olarak tüm bunlardan haberi olmaması mümkün olmadığına göre ortada farklı ajandaların ve angaje olunan ilişkilerin gazeteciliğe baskın geldiği bir tablo olduğu söylenebilir. Bunun adı gazetecilik değil.
Tescilli yalan haberler
Mesela Cumhuriyetgazetesi 20 Ocak 2020'de Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak hakkında manşetten Kanal İstanbul güzergahından arsa aldığına dair algı operasyonu amaçlayan bir haber yayımlanmıştı. Avukatların başvurusu üzerine haberin yalan olduğu tescillenince gazete 9 Mart 2020 tarihinde manşetten cevap ve düzeltme başlığı ile tekzip metnine yer verdi. Yani yalan haber yaptığını kabul etti.
Normal şartlarda böylesine mahkeme kararıyla haberinin yalan olduğu manşetine çıkartılan bir gazetenin sonraki sürecinde bu alışkanlığından vazgeçmesi gerekir. Fakat Cumhuriyet gazetesinin tam aksi yönde hareket ettiğine yönelik örnekler sık sık kamuoyuna yansıyor. Problemli olan nokta esasında burasıdır. Bunun düzenli şekilde devam etmesi meselenin gazetecilik dışında başka bir durum olduğunu gösteriyor aslında.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un İstanbul-Üsküdar'daki evine dair yayımlanan gerçek dışı haberler bu ideolojik yaklaşımın gazeteciliğin evrensel ilkelerine tümüyle baskın geldiğini de gösteriyor. Yalan olduğu ispatlanan haberlerden ders almak yerine Cumhuriyet'in bu yaklaşımında ısrarcı olduğunu görmek öncelikle gazetecilik mesleği adına üzüntü verici.
31 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesini eline alanlar da birinci sayfadan üç farklı yalan haberin tekzip metinleriyle karşılaştılar. Gazete, üç farklı haberde yer alan üç farklı gerçek dışı iddia ve ithamlar nedeniyle adeta tekzip Cumhuriyet'i olarak yayımlanmıştı. Böylece daha önce 16 ve 17 Nisan tarihlerinde İletişim Başkanı Fahrettin Altun hakkında yer verilen dört haberin yalan olduğu 31 Mayıs'ta yayımlanan tekzip metinleriyle mahkeme kararıyla tescil edilmiş oluyordu.
Özel hayatın ihlali ve hedef gösterme
Benzer şekilde 14 Nisan 2020 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yer verilen "Boğaz'da kaçak var" başlıklı haber de aynı silsilenin bir parçası. Nitekim İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı "üst düzey kamu personelinin ikamet bilgilerinin açık olarak haberde yer alması" üzerine bu konuda soruşturma başlatmış ve Altun'un Avukatı Sezgin Tunç da Basın Ahlak Esaslarının ilgili maddelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle Basın İlan Kurumuna şikayette bulunmuştu. Basın İlan Kurumu da incelemelerinin ardından Cumhuriyet gazetesine ilgili maddeleri ihlal ettiği gerekçesiyle 35 gün resmi ilan kesintisi cezası vermişti. Kuşkusuz Cumhuriyet'e yapılan ilan kesme işleminde gerekçeler sadece burada yer alan özel hayatın ihlali, mahremiyetin yok sayılması, hedef gösterme ve yargısız infaz değil. Başka başlıklar da var.
Çirkin ifadeler
Mesela 18 Nisan 2020 tarihinde internet sitesinde yer verilen "Korkutan İddia: Cumhurbaşkanlığı Hediye Paketleri ile Virüs Yayıyor!" başlıklı haber bunlardan birisi. Bu haberin başlığındaki kurnazlığın artık miadı dolan bulvar gazeteciliğinde kaldığını anlamalı Cumhuriyet'i yönetenler. Başka bir örneği köşe yazarı Işıl Özgentürk'ün "Biz Bu ... Neden Yedik?" (Özgentürk'ün argo ve çirkin ifadesini burada kullanamayacağım için yerine ben nokta nokta koydum) başlıklı yazısı oluşturuyor. Sadece bu başlıkta yer verilen "... yedik" kısmı bile Cumhuriyet'in sırf muhaliflik adına seviyeyi nerelere düşürdüğünü gösteriyor. Bunun Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayımlanan gazetecilik etik ilkeleri ile uzaktan yakından alakası olmadığını söylemeye bile gerek yok. Yine köşe yazarı Orhan Bursalı tarafından 29 Şubat 2020'de yayımlanan köşe yazısında Türkiye ile terör örgütü HTŞ arasında bir ilişki varmış gibi ifadelerin kullanılması ilan kesme gerekçeleri arasında…
Can Dündar dönemi alışkanlıkları terk edilmeli
Basın İlan Kurumu tarafından verilen resmi ilanların çerçevesi yasal sınırlılıklara sahip. Bunlar da ilan edilmiş durumda. Dolayısıyla gazetelerin ilan konusunda sorun yaşamamak için bunları dikkate alarak içerik oluşturması gerekiyor. Şunu da ilave etmekte fayda var. Cumhuriyet'in ilan kesintisine neden olan içerikleri sadece resmi ilanlar bağlamında sorunlu değil esasında gazeteciliğin evrensel ilkeleri ve Türkiye'de toplumun genel ahlaki kaideleri ve terörle mücadeledeki prensipleri bakımından da sorunlu. Firari Can Dündar döneminde gazeteye sinen muhalifliği başka bir şeye tevdi etme anlayışından gazete yönetiminin hızla uzaklaşması gerekiyor. Nihayetinde Basın İlan Kurumu yasal sınırları olan ve bunları ilan etmiş bir kurum. Bilakis böyle bir kurumun yukarıda örnekleri belirtilen içerikler karşısında sessiz kalması; mahremiyeti ihlal eden, kişileri hedef gösteren, devlet kurumlarını ve yetkililerini aşağılayan ve Türkiye'nin uluslararası itibarına zarar veren haberleştirmelere yer veren gazeteleri kamu kaynaklarından istifade ettirmesi problemli olurdu. Basın İlan Kurumunun açıklamalarından yapılan işlemlerin tamamının ilgili mevzuata ve hukuka uygun olduğu detaylı bir şekilde vurgulanmış. Hem bu türden içeriklere yer verip hem de hiçbir müeyyide ile karşılaşmamak hatta her seferinde suyun üstüne çıkmak Cumhuriyet ve bazı diğer gazetelerin eski alışkanlıkları. Dolayısıyla aslında sadece kendine değil genel olarak gazetecilik mesleğine zarar veren hatalarını kabul edip bir daha tekrar etmemek için çaba sarf etmek yerine Cumhuriyet ve diğer bazı gazetelerin farklı bir yol takip etmesi medya sektöründeki ayrıcalıklı konumlarını kaybedişlerinden kaynaklanıyor.
[Sabah, 18 Temmuz 2020]