Ortadoğu dünyanın istikrarsızlık bölgelerinden bir tanesi. Son 6-7 sene içerisinde bu istikrarsızlığın bölgeyi aşan etkileri bariz bir şekilde görüldü. Bölgede yalancı istikrarı destekleme konusunda askeri ve finansal kaynaklarını akıtan bölgesel ve küresel güçler, istikrarsızlık bumerangıyla hala boğuşmakta. Önümüzdeki 10-20 sene boyunca bölgede gözlemleyeceğimiz dört olgu, istikrarsızlığı körüklemeye ve bu istikrarsızlığın etkilerini bölge dışına yaymaya devam edecek. Bu dört olgu an itibarıyla Ortadoğu’yu şekillendirmeye de devam ediyor.
İlk olgu başarısız ve zayıf devletler. Kendi sınırlarını kontrol edemeyen, halkına sosyal ve güvenlik hizmetler sunamayan, halkıyla arasındaki sosyal sözleşme derinden sarsılmış, meşru şiddet tekelini başka gruplarla paylaşan, derin etnik ve-ya mezhepsel çatışmaları barındıran, dış müdahaleye sahne olan, halkına refah ve gelecek temin edemeyen devletler maalesef bölgede çokça var. Bu tür devletler, örneğin Irak ve Suriye, son 6-7 senedir çatışmaların merkezinde yer alıyor. DEAŞ gibi örgütlerin bu ülkede ortaya çıkması ve yayılması, PKK’nın ciddi bir toprak hakimiyeti kazanması tesadüf değil.
İkinci olgu vekalet savaşları. Halihazırda Suriye’de, Yemen’de, Libya’da ve düşük yoğunluklu bir şekilde Lübnan’da gördüğümüz vekalet savaşları Ortadoğu siyasetini şekillendirmeye devam edecek. Kaldı ki bölgede vekalet savaşlarının artık hibrit bir forma büründüğüne şahit oluyoruz. Hamiler vekillerin yanında savaşa giriyor. Suriye’de İran ve Rus ordusu Esed güçlerinin yanında savaşıyor, yani salt vekil üzerinden hesap görmüyor. Bu hibritleşme ileride belki de konvansiyonel anlamda cepheleşmeleri, hamilerin karşı karşıya geleceği senaryoları da üretecek. ABD-Rusya rekabeti, İran’la Körfez ve İsrail arasındaki rekabet doğrudan olmasa da şu aşamada vekiller aracılığıyla yürütülecek.
Üçüncü olgu başarısız/zayıf devlet ve vekalet savaşlarının beslediği devlet dışı aktörler, özellikle de terör örgütleri ve milisler. Devletin güvenlik sağlamakta zorlandığı devletlerde dış aktörlerin müdahale aracı olarak desteklediği devlet dışı aktörler son yıllara damgasını vurdu. Uzun bir süredir Lübnan’dan çok Hizbullah’ı, Suriye’den çok DEAŞ ve PKK’yı, Irak’tan çok Haşd-i Şaabi’yi konuşuyoruz. Örneğin 2016 ortalarında bu örgütlerin bazılarının toprak hakimiyeti ve/veya nüfuzu içinde bulundukları devletlerden daha çoktu. Dış aktörler devlet kurumlarını güçlendirme veya devletlerle işbirliğine gitme yerine, devlet dışı aktörlerle çalışmayı seçtiler. ABD ve diğerleri PKK’ya destek verdi, İran Hizbullah’a ve Haşd-i Şaabi’ye… Libya’da net bir şekilde gördük ki milisler üzerinden istikrar sağlamak mümkün değil. Örneğin ABD bunu Suriye’de acı bir şekilde tadacak.
Dördüncü olgu ise mülteciler. Lübnan, Ürdün ve Suriye mülteciler konusunda deneyimli ülkeler. Filistinli mülteciler nasıl bu ülkelerin siyasetini belli ölçülerde şekillendirdiyse, son 7 senedir mülteci konumuna düşen milyonlarca insan da Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirecek.
Bu dört olguyla kapsamlı bir şekilde yüzleşip, çözümler üretilmeden Ortadoğu’ya istikrar ve normalleşmenin gelmesi mümkün değil. Bu dört olguyu sıkça duymaya devam edeceğiz.
[Akşam, 1 Aralık 2017].