30 Ocak-1 Şubat arasında SETA Vakfı'nın çıkardığı Insight Turkey dergisinin düzenlediği konferansa katılmak amacıyla Kahire'deydik. Akademik camiada adından sık sık söz ettiren dergişimdi Arapça versiyonuyla Arap okuyucuların Türkiye'yi daha yakından tanımalarına yardımcı olacak. Derginin düzenlediği 'Arap ve Türk Perspektifinden Devrim Sonrası Ortadoğu' konferansı da bizlere Mısırlıların hem kendilerini hem de Türkiye'yi nasıl gördüğü ve anladığına dair ipuçları sundu.Mısır doksan milyona yaklaşan nüfusuyla her üç Arap'tan birinin yaşadığı, Arap dünyasının en önemli ülkesi. 20 milyonluk Kahire hem Arap dünyasının hem Ortadoğu'nun hem de Afrika'nın en büyük şehri. Yakın tarih boyunca Arap dünyasının kalbi bu şehirde attı ve atıyor. Ancak Mısır özellikle İsrail'in kurulmasından bu yana potansiyel gücüne oranlı bir şekilde dünya siyasetine dâhil olamadı.
Mısır'ın son karizmatik lideri Abdünnasır'ın güçlü Mısır hayali 1967 savaşında uğradığı yenilgi dolayısıyla hüsranla bitince halefi Sedat çareyi dünya sistemine entegre olmada buldu. 1979 Camp David anlaşmasıyla Mısır İsrail'in bölgesel hegemonyasını kabul ediyor, Filistin sorunundan da kendisini geri çekiyordu. Sedat'ın hayatına mal olan bu anlaşmanın getirdiği sistem Mübarek döneminde tatbik edildi. Mübarek rejimi Mısır'ın iplerini sıkı sıkıya tutması karşısında ABD üzerinden yıllık 1,5 milyar dolarlık yardım aldı. Bu paranın ve Mısır devlet kaynaklarının nereye ve nasıl kullanıldığının hesabının sorulduğu mahkeme süreci devam ediyor.
Bir yıl önce Tunus'ta alevlenen Arap Baharı'nın kısa sürede Mısır'a sıçraması ve ardından Mübarek rejiminin yıkılması kuşkusuz yakın Arap tarihinin en önemli olaylarından biridir. Mısır, Arap milliyetçiliğinden İslamcılığa kadar çağdaş Arap ideolojilerinin her türüne istisnasız olarak analık yapması dolayısıyla Arap kültür dünyasının tartışmasız merkezidir. Bu nedenle Mısır'da diktatörlük devirmiş bir Arap intifadasının önünde diğer Arap diktatörlerinin direnmeleri çok zor. Arap rejimleri bundan sonra iki tercihle karşı karşıyalar: ya Suriye'de olduğu gibi devrim sürecine sert bir şekilde direnecekler, ya da Fas ve kısmen Ürdün'de olduğu gibi süreci siyasi reformlar yoluyla bir süre yönetmeye çalışacaklar. Mısır'daki devrim nispeten kolay bir süreçle neticesine ulaştı. Bunda hiç kuşkusuz devrimin dünya kamuoyunda olumlu algılanışının etkisi büyük oldu. Birçok analist ve bu arada Mısırlı entelektüeller yaşanan sürece Arap Baharı adının verilmesine sıcak bakmasalar da devrimin bir bahar olarak, bir twitter ya da facebook devrimi olarak algılanışı Mübarek'in miadını doldurmuş bir diktatör olarak itibarının sarsılmasına yardımcı oldu. Mısır'ın en güçlü siyasi hareketi olan Müslüman Kardeşler (İhvan) teşkilatı da büyük bir siyasi basiret sergileyerek, kendisini olayların hem merkezinde hem de kenarında konumlandırdı.
Şüphesiz eğer isteseydi, devrimi tamamen kendi kontrolüne alabilirdi. Oysa teşkilat meydanı başka güçlere bırakmadan kenarda kalmayı seçerek süreci kontrollü bir şekilde yönetti ve eleştiri oklarını üzerine çekme pahasına geçiş döneminde Mısır ordusuyla ters düşmeme tercihinde bulundu.
İslamcıların bu stratejisi Obama yönetiminin Mübarek diktatörlüğünü İsrail'in hatırı için ayakta tutan geleneksel Amerikan mantalitesini terk ederek sürece sahip çıkmasını kolaylaştırdı. Yine rejiminin sertliğe başvurmasıyla umutların