OECD, geçtiğimiz günlerde “Education at a Glance (Bir Bakışta Eğitim) 2016” isimli raporunu dünya kamuoyuyla paylaştı. Her yıl mutat olarak yayımlanan rapor, yine çok kapsamlı veri ve analizleri içermekle birlikte, bu yıl, SDG (Sustainable Development Goals- Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri) doğrultusunda üye ülkelerin eğitimdeki ilerlemesini ölçmek amacıyla belli başlı göstergeler dâhilinde bir değerlendirme hazırlamış. Her bir indikatör için de, OECD ortalamasının yanı sıra, birer referans düzey göze çarpıyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin eğitimdeki kıyaslamalı yerini görmek açısından, söz konusu göstergelerdeki duruma göz atmakta fayda var. O halde, kısa kısa dikkatinize sunuyorum:
- Biraz eskimiş bir veri olsa da PISA 2012 sonuçlarına göre, “matematikte 2. seviye ve üstü performans gösteren 15 yaş öğrencilerin yüzdesinin” 80 olması beklenirken, Türkiye için bu oran 58… OECD ortalaması deseniz, 77 ile hedefe yaklaşıyor. Dolayısıyla, değerlendirme matrisinin bu köşesi biraz can sıkıyor. Bizden daha kötü vaziyette ise, bir Şili, bir de Meksika var.
- Matriste, erken çocukluk eğitimini önemseyen SDG hedefleri doğrultusunda, “5 yaşında okul öncesi ya da ilköğretime kayıt oranı” için referans %95 olarak verilmiş. 2014 verilerini yansıtan oranlara göre, Türkiye bu göstergede %71 düzeyinde iken OECD ortalaması ise tam referans seviyesinde… Burada bizden olumsuz vaziyette kimse yokken, en yakın mesafede %79 ile Finlandiya var.
- Öte yandan, “yükseköğrenime ilk giren genç oranında” ise, başarılı bir skora imza atıyoruz. OECD genelindeki genç yetişkinlerin hayatları boyunca en azından bir kez lise üstü eğitime girme oranının ortalama %68 olacağı tahmin edilirken, bu oran Türkiye için %94… Demek ki; hem ortalamanın, hem de %60 olarak belirlenen kıstasın hayli üzerindeyiz. Bununla birlikte detaylı tablolar, işin kompozisyonunda, (2 yıllık) kısa süreli yükseköğretimin ağırlığının ülkemizin notunda hissedildiğini gösteriyor.
- Bir diğer gösterge olan, “24-64 yaş aralığındaki yetişkinlerin bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanmaya hazır olma” oranında ise %22 ile üzülüyoruz. %60’a göz dikmesi gereken söz konusu oran, OECD ortalamasında %57’ye varmış durumda.
- Eğitimde ayrımcılıklara son vermeyi amaçlayan SDG maddesi doğrultusunda bir gösterge olarak kullanılan 2012 kaynaklı “kapsayıcılık” verilerine göre ise, %72’lik notumuzla %75 referansına oldukça yakın bir performans sergiliyoruz. Ki, umuyoruz, 2012 sonrasında da bir miktar ilerleme kaydetmişizdir. Ve buradaki ortalamayı sorarsanız, %76…
- PIAAC değerlendirmesine göre “3. seviye ve üzeri okuryazarlık yeteneği gösteren yetişkinlerin oranına” gelince ise, %12’lik üzücü bir rakama rastlıyoruz. Hedeflerde %50 olarak gözüken oranın, bazı eksik veriler dâhilindeki OECD ortalaması %46…
- 10 yıl önceye dayanan oldukça eski bir veri olsa da yazmadan geçmeyeyim: PISA 2006 sonuçlarında, “çevre bilimi performansında A, B ve C seviyelerinde olan öğrencilerin yüzdesi” bizde 38 gözüküyor. %63’lük OECD ortalamasının ise, %70’lik referansa biraz daha yolu var. Çevreye dair bilinçlenmede, bizim ise alacak çok yolumuz var. Tabii yine umalım ki, geçen 10 yılda biraz mesafe kat etmiş olalım.
- Öte yandan, “eğitim amaçlı olarak öğrenci başına düşen bilgisayar sayısı”, 2012 verilerine göre OECD’de ortalama 0,7 iken, Türkiye’de 0,1 olarak gözüküyor. Burada da güncellenmiş verilere ihtiyaç var ancak mevcut rakamlar o dönemde OECD içinde bilgisayar desteği verme konusunda zayıf olduğumuzu söylüyor. Referans ise, ortalamanın da tutturduğu 0,7 bilgisayar…
Durum özetle bu şekildeyken, OECD, gelecek raporlarında söz konusu SDG eğitim hedeflerinin farklı cephelerini yansıtmak amacıyla daha çok göstergeli ve sofistike yaklaşımlar geliştireceğini söylüyor. Bu, daha kapsamlı ve sağlıklı bir tablo görmek açısından yerinde olacaktır.
Bununla beraber, yazı boyunca yer yer belirttiğim gibi, belli başlı verilerin mevcut son halleri alındığından, değerlendirmenin her köşesi bugünü yansıtamıyor. Bu bağlamda ülkemiz açısından ilgili verilerde bir miktar düzelme olduğunu ummakla birlikte, genel resme baktığımızda eğitimde alacak yolumuz olduğunu da kabul etmek gerekiyor.
[Dünya, 26 Eylül 2016].