SETA > Haber |
Radikalizm Siyaseti Ele Geçirememeli

Radikalizm Siyaseti Ele Geçirememeli

Tumhaber.com'dan İbrahim Baran'a ODTÜ'de yaşananlar üzerine değerlendirmelerde bulunan SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete, “Bu vahim olayın, beslendiği bir siyasal vasat var. Olayın failleri, siyasal ortamdan cesaret alarak böyle bir davranışta bulunmaya cüret ediyorlar. Bu cüretin bir yüzü, Gezi eylemleriyle ilişkili.” dedi.

ODTÜ’de yaşanan faşizan eylemin ardında ne var?

İki boyutlu düşünmek lazım. Birincisi yaşanan olayın ODTÜ ile alakalı ve üniversite ile sınırlı olan boyutu; diğer yönü ise ODTÜ’yü aşan, genel siyasal iklimle ilişkili. Bu meseleyi ODTÜ’nün içinde kalarak anlamaya çalışırsak yanılırız. ODTÜ’yü ilgilendiren yüzü açık. Ama asıl onu aşan dış yüzü Türkiye’nin siyasal gerilimde geldiği yeri gösteriyor. Bu gerilimin birçok dinamiği var: Son 10 yıldaki demokratik reformların toplumun belli bir kesimini umutsuz kılmış olması; CHP’nin bu kesimi kuşatamaması bir yana bu kitlenin peşinden sürüklenmesi ve Gezi eylemleri sonucunda, normalde marjinal sayılabilecek örgüt ve kesimlerin hayal edemeyecekleri bir kamusal meşruiyet edinmiş olmaları...

Peki, bu olaylar için son çırpınışlar diyebilir miyiz?

Aslında toplumsal olaylarda bu tür keskin cümleler kurmamak gerekir. Doğrudur, zamanın ruhunu dikkate almak lazım. Ancak her dönemde zamanın ruhuna istisna teşkil eden, bazen zamanın ruhunu manipüle edecek düzeyde etkili olan anormallikler ortaya çıkabilir. Ayrıca herhangi bir marjinal hareketin kaderi sadece o hareketin vereceği kararlarla belirlenmez. O hareketin yeşerdiği ortalama siyasal-toplumsal vasatın niteliği, hareketin geleceği üzerinde etkili olur. Türkiye’de 12 Eylül’den sonra azalan radikal hareketler, 1990’larda bir ivme yakaladı, 2000’li yıllarda bu ivme daha da canlandı. Türkiye’nin son yıllarda askeri vesayetle yürüttüğü mücadelede kazandığı mevziler, bazı toplumsal kesimlerin de bu radikal hareketlere sosyal taban desteği sağlamasına yol açtı. CHP’nin son 2-3 yılki tutumu ve Gezi eylemleri, bu harekete entelektüel ve siyasal meşruiyet aktardı. Bütün bu gelişmeler, Kemalist-ulusalcı radikal örgütlerin konjonktürel bir canlanma yaşamasına yol açıyor. Bunun kısa ve orta vadede, nasıl evrileceğini biraz da siyasetin performansı belirleyecek. Bu hareketler tekrar küçülmeye mi başlayacak, yoksa büyümeye devam mı edecek? Büyüdükçe, merkeze yaklaştıkça, fikir ve eylem tarzı itibariyle de merkeze yaklaşacak mı, yoksa radikal fikirlerle merkezi yutacak mı? Bütün bu soruların cevabını önümüzdeki dönemde bulabileceğiz.

GEZİ KOALİSYONU ODTÜ OLAYIYLA YÜZLEŞMELİ

Gezi olaylarının Eylül ayında yeniden alevleneceği konuşuluyordu. ODTÜ’de yaşananları bir başlangıç olarak görebilir miyiz?

Sonbaharda üniversite merkezli bir hareketlilik bekleniyordu. Ancak beklenen şeyin, ODTÜ’de vuku bulan olay olduğunu düşünmüyorum. ODTÜ'de meydana gelen olay çok vahim. Bu vahim olayın, beslendiği bir siyasal vasat var. Olayın failleri, siyasal ortamdan cesaret alarak böyle bir davranışta bulunmaya cüret ediyorlar. Bu cüretin bir yüzü, Gezi eylemleriyle ilişkili. Bu davranış tarzı, Gezi eylemleri ile meşrulaştırıldı. Gezi eylemlerinde, geceleri sokakları işgale eden yolları tutan gruplar, geçen arabalarda başörtülü tespiti yapıyorlardı. O dönemde kimse bu olayları kınamadı. Ayrıca, Gezi’de daha önemli bir şey oldu. Yıllardır anti-demokrat, radikal, vesayetçi, marjinal, faşist gibi sıfatlarla ötelenen gruplar, muazzam bir siyasal meşruiyet elde ettiler. Yıllardır demokratik mücadele sürdüren, radikallikle mesafeli, eğitimli, sınıflar bu marjinal gruplarla yan yana durarak, meşruiyet aşısı yaptılar. Bu insanlar Gezi sürecinde meşru bir aktöre dönüştüler. Bu aktörlerin meşrulaşması, AK Parti’ye muhalefet yelpazesini genişletmek adına merkezde makbul bir aktör olarak benimsenmesi, ortalama siyasal vasatı radikalleştirdi, marjinalize etti. Bu marjinalliğin, vasatı belirlemesinin önüne geçmek gerekir. Burada, öncelikli sorumluluk, aktardığı meşruiyetle bu grupları marjinallikten çekip merkeze konumlandıran, meşruluk atfeden aktörlere düşüyor. CHP başta olmak üzere, liberal-sol kesimler, kısaca Gezi koalisyonu, bu sorumluluğu üstlenerek, bu olayla yüzleşmeli ve hesaplaşmalı.

ODTÜ YÖNETİMİ AKADEMİK KALİTEYİ İDEOLOJİK DURUŞA TERCİH ETMELİ

Peki, ODTÜ yönetimi ne yapmalı?

Yönetimin iki arada bir derece kalma psikolojisinden kurtulup gerçekten demokratik meşruiyet çizgisinden sapmaması gerekir. ODTÜ yönetiminde, 2008-2009 dönemi, Genelkurmay karargâhı psikolojisinin izleri var sanki. İki arada bir derede kalıyor. Bu gayri meşru olayın beslendiği Kemalist-ulusalcı zihniyetten de kopamıyor, faşizan olduğuna şüphe götürmeyen bu olayı da onaylayamıyor. Bu nedenle, etkili bir tepki ortaya koyamıyor. Kararsızlığın aşılması için, ODTÜ yönetiminin ideolojik angajmanlarını bir kenara bırakıp, akademik özgürlük, demokratik protesto hakkı, siyasal farklılıkların bir arada yaşaması gibi kavramların evrensel standartlarına uyumlu bir yönetim anlayışını benimsemesi gerekir. Sol ideolojik grupların, başka ideolojik-siyasal gruplara hayat hakkı tanımadığı bir ortalama siyasal hareketlilik vasatını, siyasal aktivizm gibi sempatik imajların arkasına sığınarak benimsemek mümkün değil. ODTÜ yönetimi, ODTÜ’nün solun-Kemalizm’in kalesi olduğu yönündeki propagandist pohpohlamalardan kıvanç duyuyor olabilir ama yükümlülüğü, ODTÜ’nün ideolojik kale olarak muhafazasını sağlamaktan öte akademik kalite ve standartlarda bulunduğu çıtayı yükseltmek veya en azından düşürmemek olmalıdır.

SİYASET RADİKALLEŞİYOR

CHP ve sürece destek veren sivil fraksiyonların süreci yönetemediğini söylediniz. CHP ve benzeri partiler yaşananları ısrarla hükümetin aleyhine kullanmayı tercih ediyor. Bu süreç devam ederse CHP ve benzeri partiler zararlı çıkacak mı?

Maalesef, son zamanlarda, siyaset radikalleşiyor. Siyasal iklim ve tartışmalar kutuplaşma ve gerilim ekseninde ilerlerse marjinal gruplar, merkezdeki ılımlı grupları yutmaya başlar. CHP’nin aslında tam da kendi hukukunu koruması, bu tür marjinalliklerle arasına mesafe koyması lazım. 1960’larda İnönü’nün CHP’ye biçtiği misyon buydu. İnönü CHP’ye ortanın solu misyonunu, radikal sola karşı merkezi tahkim etmek üzere biçti. 60’lardan yakın zamana kadar CHP, radikal hareketleri dışarıda tutan, radikal hareketlerin merkez aleyhine büyümesini engelleyen bir strateji güttü. Ancak son zamanlarda CHP, üretken bir siyasal akıldan yoksunluğunu, radikal ulusalcı-sol örgütlerin peşine sürüklenerek gidermeye çalışıyor. CHP’nin bu tutumu, merkezin radikallik tarafından ele geçirilmesine, marjinal fikirlerin siyasal merkeze yerleşmesine hizmet ediyor. Bu durum, CHP’nin varlık gerekçelerine aykırı olduğu için, her şeyden önce CHP’ye zarar verecektir. Bu tür siyasi gerilim ve siyasi kutuplaşmanın çok ön planda olduğu ve merkez aktörlerin işlevlerini hakkıyla yerine getirmeyip bu radikal örgütlerin peşine düştüğü dönemlerde marjinal gruplar etkinlik kazanıyor. Merkez zayıflıyor.