Irak krizinin bütün Ortadoğu'yu getirip bıraktığı nokta neresi? Sykes-Picot Anlaşması (1916) ile kurulan asırlık düzenin son döneminde yaşananlardan bahsediyoruz. ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmesiyle Ortadoğu'da yeni bir süreç başladı. Washington, bölgemizdeki siyasi fay hatlarını harekete geçirdi. Irak'ın siyasal yapısı, 2010 seçimlerine kadar işgal yönetimi altında ayakta tutulmaya çalışıldı.
2010 seçimlerinde, etnik-mezhebi siyasal şablon, ülkede siyasalın kendisini imha etmek pahasına hayata geçirildi. Irak'ın farklı kesimlerinin ilk kez ileri düzeyde temsil edildiği Irakiyye Hareketi, seçimleri kazandı. Lakin ABD-İran ekseninde pişirilen iktidar, 2006'da Irak hükümetinin başına geçen Nuri Maliki'ye, Kürtlerin de pasif desteğiyle, tamamen devredildi. Ve elde kalan Irak tecrübesi, iktidar odaklarının demokrasi yoluyla değil, etnik-mezhebi aidiyet marifetiyle belirlendiği bir kısır döngü oluşturdu. Irak'ın, komşuları ve ülke içindeki unsurlarla yaşadığı sorunları aşmakta zorlanmasının arka planında bu siyasal şablon bulunuyor.
Haziran 2014'te Musul’un Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından ele geçirilmesiyle Irak, yeniden küresel ilgiye mazhar oldu. İlginçtir; 2012 yılında çok daha kanlı olaylar geçiren Irak’tan esirgenen ilgi, 2014'te IŞİD saldırılarıyla gösteriliyordu. Eğer geçtiğimiz yıllarda bazı aylar 5000'e yakın insanın öldüğü Irak’a yeterince dikkat edilseydi, bugün IŞİD’i konuşmama ihtimalimiz vardı.
Buradaki sorumluluk, işgal güçlerinin yanında farklı Iraklı aktörlere aitti. Saddam Hüseyin'in enkazı altında kalarak siyasi felce giren Sünni Araplar, işgal sonrası siyasi yelpazede savrulup durdular. Başı sonu belli bir siyasi entite ortaya çıkarma süreçleri uzadıkça, sahayı silahlı Selefi gruplara terk etmek durumunda kaldılar.
IRAK KÜRT ENTİTESİ
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKYB), 2003'teki Amerikan işgalinin ardından ülkenin kilit aktörü konumuna geldi. Körfez Savaşı’ndan (1990-91) bu yana Irak merkezi hükümetinden kopan bölge, aynı anda avantajları ve dezavantajlarını büyütmüştü. 2003 sonrası bir taraftan merkezi hükümetle çıkış ararken, diğer yandan içine düştüğü ‘konforlu sıkışmış alan' dışına çıkmaya çalışıyordu.
Irak’ta işgal, Suriye’de ise isyan marifetiyle ortaya çıkan Kürt entitesi, özünde Sykes-Picot korkuları ve beklentilerine denk gelen bir durum oluşturdu. Abartılı korkulara yaslananlar, sahadaki her gelişmeyi ‘bölünme-parçalanma’ ekseninde, bazen ‘Kürtlerin şeytanlaştırılmasına’ kadar götürdüler. Abartılı beklentilere yaslananlar ise Mezopotamya jeopolitiğinin realitelerinden kopmuş şekilde neo-Sykes-Picot rüyaları görecek kadar anakronik siyasal çıkışlar yaptılar.
Sykes-Picot sınırları ve düzeni; bölgemiz için parçalanma ve güçsüzleşme anlamına gelirken, Kürt siyasi hareketleri açısından, kendileri dışındaki aktörlerin ‘Kürtlerin maliyetine kazanımları’ şeklinde okunuyor. Bu yaklaşım tarzı, Kürtler dışındaki aktörlerin Sykes-Picot düzeninden gerçekten ne kazandığını sorgulayacak olgunlukta görünmüyor. Oysa I. Dünya Savaşı (1914-18) marifetiyle çizilen sınırların içerisi nasıl doldurulmuş olursa olsun, bütün bölge halkları kaybedenler safında yer aldılar. Sykes-Picot düzeni, Kürtlere de bir ulus devlet hediye etseydi, muhtemel çatışma senaryolarının neler olabileceği üzerine kısa bir zihin egzersizi yapmak, kazananı olmayan y&u