Darbeci FETÖ ile mücadele için kapsamlı ve uzun vadeli bir politikaya ihtiyacımız var. Bugün olağanüstü hal tedbirleri çerçevesinde bütün kamu kurumları bu örgütün elemanlarını tasfiye seferberliğinde.
Ordudan yargıya, eğitimden sağlığa ve medyaya kadar zaten son iki yılda istihbarat birimlerince deşifre edilmiş kadrolar ve yapılar kamudan temizleniyor.
30-40 yıllık bir süreçte her türlü entrika ve adaletsiz uygulamalarla devlet içinde ve dışında örgütlenen bu kadroların temizliği Türkiye devletinin ve demokrasisinin geleceğini teminat altına almakta.
Bakmayın Amerikan düşünce kuruluşlarında "kamudaki tasfiyelerin Türk ordusunun DAİŞ ve PKK ile mücadelede zafiyet yaratacağını" söyleyenlere. Ya da "İncirlik üssündeki nükleer füzelerin güvende olmadığını" iddia edenlere.
FETÖ temizliği devlet kurumlarının etkin işleyişini temin edecek olmazsa olmaz bir çözüm yolu. Türkiye'nin müttefikleri ile ilişkilerini de terörle mücadelesini de rahatlatacak bir uygulama.
Gözden kaçırılmaması gereken asıl olgu ise mücadele edilen örgütün sıradan bir cunta olmadığı. Gizli ve açık örgütlenmiş, "dini" iddiaları ve derin uluslararası pazarlıkları ve networkleri olan, istisnai bir yapı. Kısa vadede pes etmesini ve çabucak dağılmasını beklememek gerekir.
Emir- komuta zinciri içinde hareket eden FETÖ (Gülen hareketi) başarısız darbe girişiminden sonra yeni bir evreye girdi.
Bu örgütün ne kadar büyük bir güvenlik tehdidi olduğu 17-25 Aralık girişimi ile açığa çıktıysa da kadroları yeterli ölçüde tasfiye edilemedi.
Ordu içindeki yapılanmasından ve sivil toplumdaki birimlerinden cesaret alan örgüt "direnmeyi" ve "karşı saldırıyı" tercih etti.
15 Temmuz darbe girişimi bağlılarını sürekli mistik ve mesiyanik bir umutla diri tutmaya çalışan Gülen'in en radikal, çılgın saldırısı.
Bu saldırı ile "ılımlı Müslümanı" oynayan bir grup halkı tankla ezen, helikopterle tarayan bir terör örgütüne dönüşmüş oldu.
Önümüzdeki dönemde FETÖ'nün tasfiyesinde iki kritik husus var: Lider tasfiyesi ile örgütün parçalanması ve mensuplarının deradikalizasyonu.
Kuşkusuz en önemli husus Gülen'in örgütünü yönetmesinin engellenmesidir.
Zira lider tasfiyesi (Leadership decapitation) seküler-etnik gruplara kıyasla dini iddialı örgütlerle mücadelede daha etkili.
Bu sebeple Gülen'in Türkiye'ye iadesi PKK lideri Abdullah Öcalan'ın verilmesinden daha büyük bir ehemmiyet arz ediyor.
Dünya ve ahiret hayatını kuşatan sapkın dini söylemi ile Gülen bağlılarını yeni saldırılar için cesaretlendirmeye devam edememesi gerekir.
Nitekim ilk açıklamalarında darbeci olduğunu reddeden Gülen son konuşmasında bağlılarına "dik durmayı" öğütlüyor; dünya kamuoyunun kendi yanlarında olduğunu söylüyor. Uğradıkları hezimeti "sabırla" karşılayacak bir direnç oluşturmaya gayret ediyor.
Gülen diyasporasının Batı başkentlerinde gördüğü desteğin bu dirence katkı sağladığı da ortada. FETÖ mensupları temelde bence iki grup insandan oluşuyor: Çocukluğundan itibaren yoğun bir ideolojik beyin yıkamasına muhatap olanlar ve sonradan devşirilenler.
15 Temmuz çılgınlığını gördükten sonra "devşirilen" grubun itiraflar ve pişmanlık ile örgütü terk etmesi kuvvetle muhtemel. Ancak Gülen ele geçirilmedikçe, hayatındaki her şeyi FETÖ'ye borçlu olan ilk grup yeni gizli yapılanmalar içinde olmaya devam edecek.
FETÖ ile mücadelede ikinci kritik husus, kamu kurumlarından tasfiye edilen insanların dini anlayışlarını tashih edecek bir deradikalizasyon süreci ihtiyacı.
Anlam dünyası çöken ve toplumdan dışlanan insanların intiharlara ya da marjinal bireysel saldırılara sürüklenmesi engellenmeli.
Burada sivil toplum kuruluşlarına, Diyanet'e ve dini hareketlere büyük görev düşüyor.
[Sabah, 23 Temmuz 2016].