Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın raporuna göre, 2018 yılında aşırı sağcı şiddet Almanya'da %71,4 oranında artış gösterdi.
Aynı rapora göre Almanya'da şiddete meyilli en az 12.700 aşırı sağcı şahıs bulunmakta.
Bunların arasında haklarında tutuklama kararı bulunan 467 aşırı sağcı polis tarafından her yerde aranmasına rağmen ne hikmetse bir türlü bulunamıyor.
Rapordaki en çarpıcı ifade aşırı aşırı sağcıların sadece yabancıları ve mültecileri değil aynı zamanda siyasetçileri de hedef listesine koyduğu tespiti.
Zira bir süredir aşırı sağcı Neo Nazi terör örgütleri sistemli bir şekilde mülteci yada yabancı dostu siyasetçileri hedef alıyorlar;
2015 yılında Köln belediyesi başkan adayı Henriette Reker seçim gecesi aşırı sağcı bir terörist tarafından bıçaklandı. Reker saldırıdan yaralı olarak kurtuldu.
2015 yılında Tröglitz belediye başkanı aşırı sağcılardan aldığı tehditler yüzünden görevinden istifa etti.
2016 yılında Oersdorf Belediye başkanı aşırı sağcılar tarafından bayılana kadar dövüldü.
2017 yılında Altena Belediye başkanı aşırı sağcı bir teröristin bıçaklı saldırısına uğradı. Belediye başkanı dönerci bir Türk'ün yardımıyla saldırıdan hafif yaralı olarak kurtuldu.
Bunlara ek olarak son yıllarda, camilere, mülteci yurtlarına ve yabancılara ait STK'lara ve iş yerlerine yönelik binlerce saldırı gerçekleşti.
Alman ordusu içinde görev yapan terör saldırısı planlayan aşırı sağcı teröristler yakalandı.
Bütün bu saldırılar oluyorken Alman devleti sadece izlemekle yetindi, tehditin boyutları bilinmesine rağmen ön alıcı ciddi bir adım atılmadı.
Aksine NSU davasının üzeri örtüldü.
Devlet içerisindeki bağlantıları açığa çıkarılmadı.
Dava ile ilgili belgelere 120 yıl yayın yasağı getirildi.
Daha sonrasında NSU 2.0 adlı bir örgüt ortaya çıktı ve NSU davasının Türk avukatlarına ölüm mektupları göndermeye başladı
Avukatların adreslerinin ve kimlik bilgilerinin polis tarafından sızdırıldığı tespit edildi.
Aşırı sağ terör örgütlerinin ve grupların Alman devleti içerisindeki yapılanması ile ilgili ancak bir üçüncü dünya ülkesinde görülebilecek olan bu rezalet uzunca süredir devam ediyor.
Konu ile ilgili dört ay önce yazmış olduğum bir önceki yazıda şöyle bir tespitte bulunmuştum: "Almanya'da devlet kurumlarının içerisine sinmiş olan kurumsal ırkçılığın sürdürülmesinin ve Neo-Nazi grupların koruyup kollanılmasının Almanya'ya ilerde nasıl maliyetler üreteceğini hep birlikte izleyip göreceğiz."
Nihayetinde geçtiğimiz ay Almanya'nın Kassel bölge Valisi Walter Lübcke aşırı sağcı bir terörist tarafından evinin balkonunda öldürüldü.
Katil zanlısının ve işbirlikçilerinin yine Alman polisindeki bağlantıları ortaya saçıldı.
Alman Dışışleri Bakanı Heiko Mass bir zahmet attığı bir tweet ile Almanya'nın bir aşırı sağ terör problemi olduğunu kabul etti.
Halbuki hırsız içerde olduğu zaman kapıyı kilitlemenin bir manası yok.
Almanya aşırı sağ terör ile gerçekten hesaplaşmak istiyorsa NSU davası tekrar açılarak, davanın devlet içerisindeki tüm bağlantılarının üzerine gidilerek Alman devleti içerisindeki aşırı sağcı network çökertilmeli.
Bunun dışında atılacak olan her adım göstermelik olmaktan öteye gitmeyecektir.
[Fikriyat, 5 Temmuz 2019].