SETA > Yorum |
İsrail Efsanesini Çökertmek

İsrail Efsanesini Çökertmek

Anti-Siyonizm tarihsel olarak Siyonist politikaların etki alanlarının genişlemesinde ve meşrulaştırılmasında iş gördü. Bir anlamda anti-Siyonist söylem bütün dünyada Siyonizm'in “kamu diplomasisi”ni yaptı.

İsrail denince birçoğumuzun aklına Siyonizm gelir.

Bunun başlıca nedeni Siyonizm’in İsrail devlet aklının inşasındaki rolüdür.

Diğer bir nedense Siyonizm karşıtlığının Türk muhafazakârlığı içerisindeki merkezi konumudur.

Anti-Siyonizm, Siyonizm’in keşfinden hemen sonra sahne aldı ve tarihsel olarak Siyonist politikaların etki alanlarının genişlemesinde ve meşrulaştırılmasında iş gördü. Bir anlamda anti-Siyonist söylem bütün dünyada Siyonizm’in “kamu diplomasisi”ni yaptı.

Anti-Siyonist söylem, bir yandan İsrail’i değeri kendinden menkul bir güç olarak görüp onu efsaneleştirirken, diğer yandan İsrail’e, uyguladığı güvenlikleştirici devlet politikalarını savunmak ve meşrulaştırmak için bir zemin sağladı.

Bu da özellikle 1967 sonrasında, Ortadoğu bölgesinde İsrail söz konusu olduğunda bir “siyasal acziyet hali”nin giderek büyümesine yol açtı.

İsrail’in askeri varlığı, ona yönelik ABD desteği elbette reel-politik bağlamda değerlendirilmesi gereken temel unsurlar.

Ne var ki anti-Siyonist söylem, İsrail’in imkan ve açmazlarıyla rasyonel bir politik analize konu edilmesini, buna uygun dinamik bir politik mücadele bilinci inşa edilmesini zorlaştırmaktadır.
İsrail devletinin kurulduğu günden bu yana, “yerleşimci-sömürgeci bir güç” olarak işlediği suçlarla yüzleşmek için ne “anti-Semitizm”e ne de “anti-Siyonizm”e ihtiyacımız var.

İsrail’in zulüm politikalarıyla baş edebilmenin birinci şartı, İsrail’i normalleştirmektir. Bir başka deyişle, onu vaat edilmiş topraklar ideasını hayata geçirmekle mükellef kusursuz bir makine olarak görmemek, her şeye gücü yeten, perde arkasında her şeyi dizayn edebilen, uluslararası operasyon yapan ve her operasyonu başarıya ulaşan bir güç olarak değerlendirmemek gerekiyor.

İsrail’i normalleştirmek, onu hata yapan, sıkışan, zayıfladıkça şiddete başvuran gecikmiş bir sömürgeci devlet olarak telakki etmek demek.

Böyle görüldüğü vakit İsraille ilişkiler bir tabu olmaktan çıkabilir, gerektiğinde gözden çıkarılabilecek bir devlet algısı oturtulabilir.

İSRAİL LOBİSİNİN ROLÜ

İsrail’in sıradan bir devlet olarak görülmesine engel olan bir diğer faktörse İsrail lobisinin varlığıdır.

“İsrail lobisi” kavramına aşina olmayanımız yok gibidir. Pek çoğumuz için “Amerikan siyasetine etki etmeye çalışan bir grup Yahudi”yi niteler bu kavram.

Ne var ki “İsrail lobisi”ni sadece Amerika’da aramak siyasi körlükten başka bir şey değildir. Bu lobi, dünya yüzeyinde bölgesel ve küresel aktörler nezdinde faaliyet göstermektedir.

“İsrail lobisi”ni doğrudan ve tamamen Yahudilerden müteşekkil bir yapı olarak düşünmek de doğru değildir.

“İsrail lobisi”, dünyanın belli başlı güç merkezlerinde ve yükselen ülkelerinde faaliyet gösteren, asabiyesi yüksek, kapalı bir şirket gibi hareket eder.

Bu lobi, İsrail çıkarlarını gündelik politik kazanımlar ekseninde değil, İsrail efsanesini yücelterek sağlamaya çalışır. Politikacıları, akademisyen ve gazetecileri İsrail’in gücüyle korkutur.
Lobi, İsrail’i kadir-i mutlak bir güç olarak resmeder.

İsrail’in zulümleriyle baş edebilmek için, hem İsrail lobisinin hem de anti-Siyonist söylemin çerçevesini çizdiği İsrail imgesini yerle bir etmemiz, onu tanrılar katından yere indirmemiz gerekiyor.
Nihayetinde İsrail, “sıradan sömürgeci bir devlet”.

DİLDE NORMALLEŞME

İsrail’i normalleştirmenin, onu sıradan bir devlet olarak görüp çıkar çatışmalarının bir yerinde değerlendirmenin üçüncü şartı ise dilde normalleşme, yaşanan sorunun adını doğru koymaktır.

Tahakküm dilde başlar.

Muktedir olmanın temel göstergesi ad koyabilmektir.

Terimler, kavramlar, sıfatlar ve terkipler kimin “güçlü”, kimin “zayıf” olduğunu söyler bize.

Bir de kimin zalim, kimin mazlum olduğunu.

Anlatılar böyle kurulur.

Bazen gerçekliğe temas eder, bazen kendi gerçekliğini inşa eder.

Baudrillard buna hiper-gerçek der.

Gerçekten daha gerçek.

Bir başka deyişle genetiğiyle oynanmış gerçek.

Batılıların 19. yüzyılda “Doğu Sorunu”anlatısı gibi, İsraillilerin ürettiği bir “Filistin Sorunu” anlatısı var karşımızda.

İsrail’in mistifikasyonuna hizmet eden bir diğer unsur da, “İsrail sorunu” yerine “Filistin sorunu” ndan bahsetmektir.

Oysaki sorunun kaynağında İsrail var.

Ve bugün sadece Ortadoğu’nun değil, bütün dünyanın bir “İsrail sorunu” var.

[Akşam, 15 Temmuz 2014]