Hükümet çözüm sürecine yasal zemini saÄŸladı. Getirilen yasal düzenlemenin içeriÄŸinden ziyade niçin getirildiÄŸi daha önemli bir meseledir. Evet, niçin böylesi bir sigorta poliçesine ihtiyaç duyuldu? Malum, sigorta poliçeleri muhtemel kazalardan doÄŸacak zayiatı telafi etmek için yapılır. Yıllarca siyasi çözümü telaffuz bile etmek vesayet rejimin gazabına maruz kalmak anlamına geliyordu. Kolay deÄŸil,25 yıllık kanlı geçmiÅŸten sonra, 2009 Açılım Süreci iktidar tarafından TBMM’ye taşındığında, ilk kez mesele siyaset tarafından ‘resmen’ ele alınabilmiÅŸti.
14 Mart 2008 kapatma davasından son anda kurtulmuÅŸ bir hükümetin, ilk yapacağı iÅŸin, Kürt meselesine el atmak olması beklenmezdi. Kapatma davasıyla birlikte kendisinin bile hiçbir sigorta poliçesi olmadığı ortaya çıkan AK Parti, bütün sorumluluÄŸu üstüne alarak soruna müdahale etmek üzere kollarını sıvamıştı. Kürt meselesinde konsolide olmamış bir devletin, meclisin ve milletin içerisinden sorunu çözme giriÅŸimi sadece cesaretle açıklanacak bir durum deÄŸildi. Burada asıl mesele kurucu bir siyasetin ortaya çıkmasıydı. AK Parti’nin açılım atağına vesayet rejimi KCK davalarıyla, BDP 2010 Anayasa referandumundaki felaket performansıyla ve PKK da nihilist silahlı eylemleriyle cevap vermesine raÄŸmen; iniÅŸli çıkışlı da olsa ‘siyasi çözüm’ hiçbir zaman tam anlamıyla masadan uzaklaÅŸtırılmadı.
Yasal düzenleme, son tahlilde, siyasi iradenin istisna icat ederek nihai karar merciinin varlığını herkese göstermesinden ibaret. EÄŸer böylesi bir irade ve cesaret ortaya konmayacak olsa, sürecin bundan sonraki aÅŸamaları için de fazlaca umutlanmaya gerek yok zaten. Özellikle 7 Åžubat polis-yargı çetesinin vesayet giriÅŸimi sonrası bugün hükümet tarafından satın alınan sigorta poliçesinin anlamı ilk kez ortaya çıkmıştı. 2009 Açılım sürecine PKK tarafından nasıl ReÅŸadiye’de saldırıldıysa, 7 Åžubat’ta da devlet içerisindeki polis-yargı çetesi tarafından herhangi bir siyasi çözüm ihtimalini uzun yıllar ortadan kaldırılmak üzere saldırı yapıldı. MÄ°T yasasının ortaya çıkmasına vesile olan saldırı, aynı zamanda her türlü tahrike raÄŸmen sürecin de hızlanmasına yol açtı. Zira neo-vesayet odağının saldırıyı yaptığı yıl, yani 2012, PKK’nın Türkiye’nin en fazla demokratikleÅŸtiÄŸi dönemde en fazla kanı akıtarak terör estirdiÄŸi seneydi.
Kanlı 2012’nin sonunda, beklenenin aksine, ErdoÄŸan’ın Öcalan’la görüÅŸüldüÄŸünü açıklamasıyla, 2013 çözüm sürecinin baÅŸlamış olduÄŸunu herkes öÄŸrenmiÅŸ oldu. O halde bugüne kadar çözüme dair atılan bütün adımlar herhangi bir yasal güvenceden yoksun bir ÅŸekilde nasıl yürütüldü? Bu sorunun cevabı çok basit: Siyasetin saÄŸladığı meÅŸruiyetle. Meselenin bir hukuk tartışması olduÄŸunu zannedenler ya da hukukun böylesi bir meselede meÅŸruiyet saÄŸlayabileceÄŸini düÅŸünenler fena halde yanılıyorlar. Tıpkı 17-25 Aralık darbe giriÅŸiminin bir hukuk sorunu olduÄŸunu zannedenler gibi. Yıllardır siyaset yapmak yerine mevzuat ve hukuk mantık oyunlarına gömülenlerin siyasetin organik ve dinamik veçhesini idrak etmeleri zor görünüyor.
Yasal zeminin hikmeti hukukta deÄŸil siyasi meÅŸruiyette aranmalıdır. Siyasetin meÅŸruiyet saÄŸlamadığı hiçbir sürece hukukun sahici bir meÅŸruiyet saÄŸlaması mümkün deÄŸildir. Tam da bundan dolayı hayata geçirilen ‘istisna hallerini’ ancak hukuk diskuruyla eleÅŸtirebiliyorlar. Ortaya çıkan yasal zemin, siyasetin, aynı anda devleti ve milletin büyük bir kısmını belli bir kıvama getirmeyi baÅŸardığı için hayata geçebiliyor. PKK’nın aynı kıvamda olup olmadığı ise ÅŸüpheli. Zira PKK ve çevresindeki sol-liberal akıl uzunca bir süre daha ‘ila nihaiye devam edeceklerini düÅŸündükleri Kürt meselesi dünyasında’ yaÅŸamaya kararlı görünüyorlar. Büyük anlamlar yükledikleri, bir süre sonra da yapılmaz diyerek ümidi kestikleri ne kadar baÅŸlık varsa teker teker hayata geçti, geçiyor. Üzerinde konuÅŸmak istemedikleri ise hayata geçmekte en fazla zorlanan ÅŸeyden ibaret PKK’nın‘ siyasallaÅŸması ve silahsızlanması’. Artık sadede gelebilir miyiz?
[Star, 1 Temmuz 2014]