NATO'nun tam da 70. kuruluş yıl dönümünün hemen öncesinde üstelik de kurucu üye Fransa tarafından anlamının sorgulanması gündeme damgasını vurdu. Macron NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti dese de zirve sonunda liderler bir arada fotoğraf vererek birliğin yaşadığını dosta-düşmana göstermiş oldular. Macron açıklamasıyla sadece "NATO'nu beyni" Trump'ı değil Türkiye'yi de hedef gösteriyor ve ABD'ye Barış Pınarı Harekatı'na izin verdiği; Türkiye'ye de harekatı gerçekleştirdiği için NATO'nun stratejisine aykırı hareket etmekle suçluyordu.
Macron'dan çok önce Alman SPD Meclis Grup Başkanı Mettering de Türkiye'nin NATO'dan "atılması" gerektiğini söylemiş hatta Alman kamuoyunda "Türkiye NATO'dan atılsın mı?" anketleri yapılmıştı. Neyse ki birileri NATO'dan bir üyenin atılamayacağı ancak kendisi isterlerse çıkabileceği gerçeğini hatırlattı.
Hukuken ve siyaseten bir temeli olmayan meselelerin sanki mümkünmüş gibi tartışılması giderek artan bir temayül. Temelsiz iddialar, siyasi "wishful-thinking"ler iddialı söylemlere dönüşüyor. Bunun son örneği de askeri-siyasi bir ortak birlik olarak kurgulanan NATO'ya Avrupa'nın yüklediği yeni anlam. Buna göre NATO değerler birliği ve Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinden gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı bu değerlere aykırı. Oysa eski Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel'in dediği gibi darbeler döneminde veya Kıbrıs çıkarmasında bile Türkiye'nin NATO değerlerine aykırı bulunmamış üyeliği sorgulanmamıştı. Askeri ve siyasi birlileri değer ve normatif birlikler şeklinde düşünmek ya da öyle lanse etmek öteden beri Avrupa'nın en büyük zaafı. Neyse ki Türkiye'nin birlik için vazgeçilmez olduğunu bu kez Ankara değil, gerçekçi bir siyasetçi olan Merkel bu çevrelere hatırlattı.
Twitter siyaseti
Londra zirvesinin öncesi ve sonrası da gösterdi ki siyasiler twitleri, söylem ve açıklamalarıyla büyük şaşırtıcı, çarpıcı büyük başlangıçlar veya sonlar vaat ederken çok kısa bir sürede sert söylemler yerini uzlaşıcı ve yumuşak sözlere bırakıyor. Dahası bu söylemleri eylemlerin takip etmesi artık neredeyse hiç beklenmiyor. Siyasette beklenen artık hep bir sonraki "twit". Bu siyasette son dönemde giderek artan "söylem ve ilan siyaseti"ni gözler önüne seriyor. Trump Twitter'da açıklama yapıyor ama peşinden bir eylem gelmiyor. Dahası artık beklenmiyor da. Söz eylemin gerisinde kalırken siyaseten bazı ifade edilemeyen öfkeler, çatışmalar veya temenniler de beden dilinde "dile" geliyor. Avrupa'nın öncü pozisyonunu almak isteyen Macron'un gerçekle pek de ilgisi bulunmayan bu temennisini fotoğraflarda "poza" dönüşüyor. Siyasiler giderek daha açık biçimde diplomatik görgü kurallarını bir tarafa bırakılarak beden dili üzerinden mesaj vermeye çalışıyor. Söylemin ötesindeki gerçek siyasi tutumların izi kimin elini ne uzunlukta ve hangi sertlikte sıktığı, hangi liderin kime nasıl baktığı veya "laf sokuşturduğu" üzerinden sürdürüyor. Beden dili üzerinden güç gösterisi yeni değil. Ancak siyasilerin giderek artan oranda ve herkesi şaşırtan derecede söze ve beden diline sığınması sadece siyasette eylemin ağırlığının kalmasıyla ilgili değil artık siyasetin giderek ön görülemez olmasıyla da yakından alakalı.
"NATO Zirvesi sona erdi ama Trump uçaktan son twitini atmadan hiçbir şeyden emin olmamalıyız" diyerek espri yapan gazeteci aslında gerçeği söylüyor. Sadece ABD'nin değil Avrupa'nın da kritik konularda nasıl bir tutum alacağını, bu tutumu en kadar devam ettirebileceğini kestirmek artık çok zor. Çoğu zaman ülkeler bunu kendileri de bilmiyor. ABD'nin uzun vadede sürdürülebilir ve öngörülebilir bir stratejisinin bulunmadığından artık neredeyse herkes emin. Almanya ve Fransa Avrupa'nın güvenliği ile Rusya ve ABD ile ilişkiler gibi konularda farklı görüşteler. Pekin'le ciddi ekonomik ilişkiler geliştiren ve bundan da vazgeçmek istemeyen Avrupa'yla Çin'i kategorik bir yeni düşman olarak gören ABD NATO'da nasıl bir ortak Çin siyaseti izleyecek bilinmiyor.
Yeni dönemde kimse uzun vadeli güvenilir stratejilere inanmıyor. Her şeyin bir yap-boz oyununda sürekli olarak yeniden şekillendirildiği bu belirsiz siyasi konjonktürde siyasilere seçmenlerini sosyal medyadan söz ve beden diliyle etkilemek dışında bir şey kalmıyor. Macron rahat oturuşuyla halkına "Sizi ezdirmedim, güçlüyüm" mesajını verirken iç siyasete sıkıştırılan Trump Londra zirvesinde "daha önce görülmemiş kazanımlar" elde ettiğini söyleyerek seçmenini etkiliyor. Sözün ağırlığı ve güvenilirliği artık kimseyi ilgilendirmiyor.
Sosyal medya çağında artık eylemek değil şaşırtıcı çıkışlar (söz) ve gösteriler (beden dili) daha önemli. Üstelik bunların tıpkı sosyal medya gibi gerçekle ilgili olması da gerekmiyor.
[Sabah, 7 Aralık 2019].