Geçtiğimiz salı günü online olarak gerçekleştirilen NATO dışişleri bakanları toplantısında olduğu gibi gelecek hafta perşembe ve cuma günü yapılacak AB zirvesinde en önemli konulardan biri Türkiye olacak.
Önce kötü haberi söyleyelim.
Her iki platformda da Ankara’ya karşı öfkeli ve Türkiye’yi yaptırımlarla cezalandırmak isteyen aktörlerin sayısı oldukça artmış durumda. Bu öfkelerini gizlemek ve kendilerini diplomatik şekilde ifade etmek ihtiyacı bile hissetmiyorlar.
Doğrudan konuya giriyorlar ve açık bir şekilde Türkiye’nin S-400’leri almasını, Doğu Akdeniz’deki, Libya’daki ve Kafkasya’daki faaliyetlerini eleştiriyorlar.
Ha, doğrusunu söylemek gerekirse o kadar da “açık sözlü” değiller.
“Azerbaycan toprağını işgal eden Ermenistan’ın arkasında biz vardık, sen neden bizim oyunumuzu bozuyorsun?”, “Libya bizim rant ve nüfuz alanımız, sana ne oluyor?”, “Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi senin neyine yetmedi? Neyine güvenerek daha fazla deniz yetki alanı talep ediyorsun?”, “Kıbrıs’tan artık vazgeç ve adanın Rumlara ait olduğunu kabul et...” diye açık açık söyleyemiyorlar.
Ya da açıkça, “Biz YPG/PKK’yı desteklesek de sen ittifak hukukuna uygun davranmaya devam etmelisin”, “Biz sana istediğin silah sistemlerini satmasak da sen Rusya’dan silah alamazsın”, “Biz sana Suriye’de Rusya karşısında destek vermesek de sen bu ülkeden gelen milyonlarca mülteciyle kendin ilgilen, Avrupa’ya geçişlerine izin verme...” diyemeseler de beklentileri bu yönde.
Şimdi iyi haberi söyleyelim. Ya da aynı haberin iyi tarafını.
Dertlerini açık açık söyleyemeseler de, Ankara’nın haklı olduğu konulardaki sağlam duruşunun, ABD ve Avrupa’daki Türkiye’den böyle bir tavır beklemeyen kesimleri rahatsız etmesi haberin iyi tarafı. Zira, başka ülkelerin, hatta müttefiklerinin sorgusuz sualsiz itaatine alışmış, ittifak ilişkisini sadece kendi çıkarları çerçevesinde kurulmuş bir ortaklık gibi telakki eden ve dış politikalarını işgal, yaptırım, terör ve darbe destekçiliği ekseninde dizayn eden bu çevrelerin rahatsız olması iyi bir şey.
Daha iyi olan ise, bu çevrelerin bütün baskı ve yaptırımlarına rağmen Türkiye’nin doğru bildiği yoldan dönmemesi ve haklarını savunmaktan geri adım atmamasıdır.
Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Güney Kafkasya’da ve Orta Doğu’daki uluslararası hukuka aykırı politikalarında Ankara’nın attığı adımlar yüzünden başarısız olanlar, Türkiye’yi cezalandırmak için Avrupa Birliği’ni kullanmak istiyorlar. Gelecek hafta yapılacak AB zirvesi öncesinde Türkiye’ye şantaj yapıyorlar. Eğer bütün bu meselelerde artık sorun çıkarmayacağının sözünü vermezse Türkiye’ye karşı ağır yaptırımların yolda olduğu tehdidinde bulunuyorlar.
Atlantik’in öbür tarafındaki Pompeo ise, giderayak Türkiye ile kriz çıkararak Biden yönetimine mesaj vermeye çalışıyor. “Ben Türkiye’deki iktidara karşı Avrupa’daki bazı ülkelerle bir cephe oluşturdum, gerisini sen halledersin” mesajı.
Gelmiş geçmiş en fazla İsrail dostu Amerikan dışişleri bakanları listesinde adını en üst sıralara yazdırmayı başaran Pompeo, bölgede İsrail-ABD hegemonyası için en büyük engel olarak gördüğü Türkiye ve İran’a karşı giderayak son hamleleri yapıyor. Kudüs’ü Netanyahu’ya altın tepsiyle sunan, Golan Tepeleri’nin işgalini tanıyan, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini legal kabul eden Pompeo, İsrail’in yayılmacı politikası için risk oluşturan Türkiye ve İran üzerindeki Amerikan baskısının kendisinden sonra da sürmesi için çaba sarf ediyor.
Türkiye’nin, bir yandan kendi haklı çıkarları doğrultusunda gerekli adımları atarken bir yandan da gerek Avrupa’da gerekse ABD’de kendisine karşı yekpare bir blok oluşmasını engellemek için diplomasiye ağırlık vermesi önemli. Atlantik’in her iki yakasındaki daha mutedil olan ve Ankara ile iş birliğini önemseyen kesimlere Avrupa ve ABD’deki Türkiye karşıtlarının gerçek niyetlerinin anlatılması konusundaki çabalar artırılmalı. Türkiye’nin, kendi haklarına saygı duyulması ve eşit bir muhatap olarak kabul edilmesi durumunda güvenilir bir müttefik ve iyi bir ortak olduğu anlatılmalı.
[Türkiye, 5 Aralık 2020].